TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ-2

Post Truth Post truth; algı yönetimi ve manipülasyondan daha farklı bir yöne sahip. O, bir görüş veya fikir görünümü arz etmiyor; daha çok bir durum veya ortama tekabül ediyor denebilir. Tabi bir yönüyle böyle… Hem klasik toplum mühendisliğinin yöntemlerinden olan algı yönetimi ve manipülasyon teknikleri ve hem de yeni durumlar karşısında kendimizi ve toplumumuzu korumak adına bilinmesi ve yapılması gerekenlerin ilgimizi çekmesi doğal. Zira etkilenen/belirlenen/edilgen değil; etken olmak durumunda olmalıyız. İrademizin özgürlüğü ve özgünlüğünü korumamız, kimliğimiz ve toplumumuz açısından çok önemli. “Oxford Dictionaries, İngilizce’de 2016 yılının kelimesi olarak ‘post-truth’u seçti. ‘Post-truth’ bir sıfat olarak, ‘nesnel hakikatlerin belirli bir konu üzerinde kamuoyunu belirlemede duygulardan ve kişisel kanaatlerden daha az etkili olması durumu’ şeklinde tanımlanıyor. Türkçeye ‘gerçek-ötesi’, ‘gerçek-sonrası‘ ya da ‘post-olgusal’ şeklinde çevirmek mümkün. Neden seçildi? Post-truth bir kavram olarak son on yıldır ortalarda olsa da, kullanımın ilk olarak Brexit referandumu sırasında ciddi şekilde arttığı görülüyor. Asıl patlamayı ise, ABD başkanlık seçimleri sırasında ve sonuçlar açıklandıktan sonra yaşamış. En yoğun kullanılan hali ‘post-truth politics’ yani ‘post-olgusal siyaset’ şeklinde olmuş. ‘Post-truth’un kısa tarihçesi ‘Post-truth’ kelimesindeki post ön-eki, bu spesifik kullanımında, genel kullanımının aksine ‘bir olay ya da vak’adan sonra gerçekleşen’ anlamında değil, ‘önüne geldiği kavramın artık önemsiz ya da gereksiz kabul edildiği bir zaman ait’ manasında kullanılıyor. Yani, ‘post-truth politics’ dediğimizde, ‘doğruların, hakikatlerin, olguların önemini yitirdiği bir dönem’den bahsetmiş oluyoruz. ‘Post-truth’, bu güncel anlamında ilk kez 1992 yılında, Sırp asıllı Amerikalı Oyun Yazarı Steve Tesich’in The Nation dergisinde yayımlanan yazısında geçiyor. Post-truth kelimesinin bundan önceki kullanımları genelde ‘gerçek anlaşıldıktan, hakikat ortaya çıktıktan sonra’ anlamında olmuş. Kelimenin yaygın şekilde dolaşıma girmesi ise, Ralph Keyes’in 2004’te basılan kitabı The Post-truth Era ile olmuş.” https://journo.com.tr/2016nin-kelimesi-secildi-post-truth Bilgi akışının hızlanması ve dolayısıyla bilgilerin, daha doğrusu doğruların veya haberlerin/fikirlerin/inançların kaynaklarıyla ilgili de hem hızlı hem yaygınlık anlamında bir yoğunluğun/hızlı bir akışın yaşanması, post truth dünyanın/ortamın oluşmasında uygun bir zemin oluşturmuştur. İnternetin ve özellikle sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla; daha önce sadece alıcı konumunda olan insanların da haber, içerik üretebilmeleri ve yaymaları, haber ve içerik oluşturma peşinde koşmanın gereksizleşmesi ve bu işin artık masa başında yapılabilmesi gibi gelişmeler, teknik anlamda, dolaşımda olan tüm akışın teyidini imkansız denecek derecede zorlaştırmıştır. Dolayısıyla bundan sonra; artık haberin/doğrunun/hakikatin doğruluk derecesinden ziyade onun etkisi, ulaşabildiği/etkileyebildiği kitleler, onun getirisi/reklam veya farklı getirileri, beğeni yoğunluğu gibi durumlar ön plana çıkıyor. Bu durum; içeriklerin doğruluğunu önemsizleştirme/geri plana itme sonucunu doğurduğu gibi; güvenme ve seçmeyi de zorunluluk haline getirmiştir. İşte bu ortam; doğruluğun hakimiyetini sınırlamış; algı/oluşturulacak etki/imaj/yönlendirmeyi ön plana taşımıştır. Bu bağlamda post truth, bir durum olarak karşımıza çıksa bile; bu ortamın ustaca ve çeşitli odaklarca, farklı amaçlar için kullanıldığına da tanık olmaktayız. Bu durum, aynı zamanda; bilgi/haber/ağlar/iletişim imkanlarının ve bunların kontrolünün kimin elinde olduğunu daha da önemli kılmaktadır, zira bu bilgi/içerik ve akışın kontrolü başlı başına önemli ve büyük bir güçtür. Kişiyi/bireyi daha sorumsuz ve tanrı konumuna oturtan bu ortam; değerleri darmadağın ederken; yeni bir öneri veya çıkış yolu ise sunmamaktadır. Çünkü post truth; sadece güncel haber ve akış karşısındaki bir tutumla sınırlı kalmayan; varoluşsal sorun ve sorgulamalarda da, temel inanç esasları ve yaşamın amacı gibi sorunsallarla ilgili de aynı yaklaşımı esas alır. Gençlerin deizm vb akımlara savrulmalarında da post truth etkiler vardır, denebilir. O halde, böyle bir ortamda/dünyada kendimiz kalabilmenin, yoğun akışa kapılıp savrulmak ve kontrol altına alınmak yerine; sıkı durarak dalganın etkisinden kurtulmak için neler yapılabilir? Yoğun bilgi akışı karşısında paniklemek yerine; bize gerekli olana ve gerektiği kadar zaman ayırarak; bilgi ve habere maruz kalan değil; bir hedef/tercih doğrultusunda onu arayan; ölçen/ değerlendiren ve nasıl kullanacağına karar vererek alan bir bilince ve pozisyona sahip olmamız oldukça önemli ve gereklidir. Her çağda ve her durumda olduğu gibi, post truth çağda da kendimiz kalabilmenin yolu; vahyin sarsılmaz hakikatinden ayrılmamak, hakkı üstün tutmak ve Allah’ ı, hayatımızın merkezine koymaktır. İslam’ ın kadim değerlerine dönmek, bu değerleri korumak ve doğru bir şekilde temsil etmek, bu değerleri toplumda ayakta tutmak: modern ve post modern çağda olduğu gibi; post truth çağda da ayaklarımızı sabit tutacaktır. Batılın doğası, zail olmaktır. Şunu bilmekte yarar vardır ki; post truth; tesadüfen ve kendiliğinden oluşmuş bir durum değil; hakikatın önüne bariyerler koyan, operasyonel bir durumdur. Bizler; Rabbimizin bize bir lütfu olan; akletme/sorgulama/tefekkür etme/değerlendirme melekelerimizi kullanmaya; etki ve imaja değil; vahyin kıstaslarına göre hakikati değerlendirip, hakikate değer vermeye ve hakikati tercih etmeye devam etmeliyiz. Yalanlara ve buna mecbur olduğumuz algısına asla teslim olmamalıyız. Rabbimizin, bizden istediği doğru yoldan sapmamaya devam etmeliyiz. İrademizi, aklımızı, tercihlerimizi, beğenilerimizi küresel güçlerin emrine vermemeliyiz. Özgürlüğümüzden asla ödün vermemeliyiz. İnsanın değerliliği; doğrulara, fıtrata, adalete ve hakikate verdiği değerle ölçülür. İnsan; post truth etkisini tercih ederek hakikate sırtını dönmesiyle, kendi fıtratına da sırtını dönmüş olduğunu ve şerefli bir varlık olarak yaratılmış olma konumunu kaybederek değersizleştiğini unutmamalıdır. Küresel iletişim ağlarına hükmederek, Müslüman ve mazlumlara zilleti yaşatan küresel egemen sistemin tüm tuzak ve mekanizmaları hakkında bilgilenmeli ve toplumlarımızı da bilgilendirmeliyiz. Bilinçli ve ilkeli olmak ve uyanık kalarak; kendimiz kalmayı; mazlumları, küresel sömürü karşısında yalnız bırakmamayı şiyar edinmeli; bu evrensel bilinci kuşanmalıyız. Ne denli zayıf görünürsek görünelim; bireyleşme, sekülerleşme, modernleşme, konformizm ve post truth dünyaya karşı direnmeye devam etmeli; çağın tuzak düzeneğine teslim olmayı asla akımızdan geçirmemeliyiz. Küresel fesadın ve sömürünün oyuncağı değil; kadim ilahi ve insani değerlere/sabitlere sıkı sıkıya bağlı kalarak; insanlık ailesinin şerefli üyesi/toplumu olma yolunu yol edinenlere ne mutlu! Selam onların üzerine olsun.