KARANLIĞIN ARKASINDAKİ AYDINLIK
Kâinattaki bütün varlıkların her birinin görünen yüzü kadar görünmeyen bir iç yüzü vardır. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, her şeyin, içine melekût, dışına da mülk denir. Allah’ın yaratması, Kudreti ve sanatı ile ilişkili bu yüzüne melekût denir. Başka bir deyişle bütün varlıkların dış yüzeylerinin perdesi arkasında onları yöneten, yetiştirip terbiye eden kanunlar ve işleyişler, melekût yönünü oluşturur ki bütün bunlar Allah’ın elindedir. İmtihan gereği görünmez ancak akıl ve ilimle bilinir ve dikkatli bir tetkikle hissedilir. “Her şeyin melekûtu O’nun (Allah’ın) elindedir.” (Mü’minun, 88; Yasin, 83) ayetinde varlıkların asli ve en mümtaz olan söz konusu bu yüzüne dikkat çekilmektedir.
Melekût, her şeyin hakiki yüzüdür, gerçek mahiyetidir. Bu da doğrudan Yüce Yaratıcı’nın Esmâ-i Hüsnâ’sına bağlıdır. Bediüzzaman, bu gerçeği şu veciz sözle dile getirmiştir: "Hakikî hakaik-i eşya, esma-i İlâhîyedir. Mahiyet-i eşya ise, o hakaikın gölgeleridir." (Sözler, Otuzikinci Söz, Üçüncü Mevkıf)Buna göre eşyanın görünen dış yüzü asılları olan iç ve gerçek yüzü olan melekûta bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Yani her şeyde asıl olan, hakikatı olan melekûtudur; dış yüzü ve mahiyeti ise, onun gölgesidir. Aslı olmayanın gölgesi de olmaz.
Bediüzzaman, karanlık olan gecenin ve bulutun bile melekût olan iç yüzünün ışıklı olduğunu şöyle ifade etmektedir: “Kudret-i ezeliye, en evvel eşyanın melekût, yani iç yüzüne taallûk eder. Bu yüz ise, alelumum (bütünüyle) güzel ve şeffaftır. Evet, şems ve kamerin yüzleri parlak olduğu gibi, gecenin ve bulutların da iç yüzleri ziyadardır (ışıklıdır).” (İşaratu’l-İ’caz)
Karanlık, yokluk kadar ürkütücüdür, istenmez. Ama Yüce Allah’ın meşietine bakan yüzü yani melekûtu, güneş kadar aydınlıktır.
İnsana çirkin görünen hatta ürküten, kaçırtan eşyanın Allah’ın sanatına esmasına ve kudretine bakan yüzü olması itibariyle güzeldir, aydınlıktır, sevimlidir.
Bir filmde kötü adam rolündeki sanatçı, filmi izleyen ve akışından etkilenerek, sanat boyutunu düşünmeyenler için kötü görünür, istenmeyen adamdır, şiddetle kötülenir. Ama sanata bakan yönüyle rolünü iyi oynuyorsa, tasarlanan senaryodaki karaktere ne kadar çok uyuyorsa takdire şayan olur. Belki de sanat itibariyle en iyi sanatçı ödülünü hak kazanır. Eşyanın, Cenab-ı Hakk’ın sanatına bakan yönüyle de durumu buna benzer. O yüzü çok güzel ve harikadır, mucizedir.
Konuyla ilgili olarak Bediüzzaman’ın şu ifadeleri tam açıklayıcıdır:
“Her şeyin biri mülk, diğeri melekût, yani biri dış, diğeri iç olmak üzere iki ciheti vardır. Mülkciheti, bazı şeylerde güzeldir, bazı şeylerde de çirkin görünür: Âyinenin arka yüzü gibi. Melekût ciheti ise, her şeyde güzeldir ve şeffaftır: Âyinenin dış yüzü gibi. Öyleyse, çirkin görünen şeyin yaratılışı, çirkin değildir, güzeldir. Ve aynı zamanda o gibi çirkinlerin yaratılışı, mehasini ikmal (güzellikleri tamamlamak) içindir. Öyleyse, çirkinin de bir nevi güzelliği vardır.” (İşaratu’l-İ’caz)
Şunu da unutmayalım ki, çirkin olarak nitelenen şeylerin bu çirkinlikleri sadece insanla ilişkili olan yönüyle ve insanın yüzeysel bakış açısıyladır. Oysa başka varlıklarla ilişkili olan birçok yönü çirkin değil, güzeldir. Örneğin insana bakan yüzü çirkin olan birçok şey, bitkiler ve hayvanlar için en leziz ve vazgeçilmez gıdalar olmaktadır. Yine insana kötü görünen hastalıklar veya musibetler hikmetli sonuçlarıyla gerçekte kötü olmadıkları anlaşılır. Demek ki güzel yönünü bulmak için sonuçlarıyla birlikte değerlendirmek lazımdır.
Gölgelerin gösterdiği bir güneş bulunduğu gibi, karanlıkların da işaret ettiği ışık ve aydınlık vardır. Melekût bakış açısıyla bakıldığında karanlığın arkasındaki aydınlık görülecektir.