Kertenkeleleşmek
Yoktun.
Yüz sene önce, bin sene, yüzbin sene, milyon bin sene önceyoktun. Yok olduğunu da bilmiyordun çünkü sen yoktun. Hiç bir insan da senin“yok” olduğunu bilemezdi. Hatta senin yokluğun o zamanlar söz konusu bileolamazdı. Sen yoktun ki yokluğun veya varlığın sözkonusu olsun.
Doğdun.
Daha doğrusu, belli bir zamanda ve belli bir mekanda doğanbir çocuk “sen” oldu. Sen kimdin? Sen seni daha bilmiyordun. Sadece bircıyaklıyor, bir uyukluyordun. Erkek mi kız mı olacağını sen belirlememiştin.Doğduğun tarih ve yer sana sorulmamıştı. Kaç yüzbin sene önce Habeşistandakibir mağarada doğabilirdin. Babil’in asma bahçelerini sulayan bir bekçinin oğlu,yahut Fenikeli bir çömlek tüccarının torunu olabilirdin. 2279 yılının kıyameteyakın aylarında, Karadeniz’in ortasında 15 milyonluk bir deniz kentindekimütevazi bir gökdelenin 87. katında dünyaya merhaba diyebilirdin…
Babanı ve anneni sen seçmemiştin. Onlar da seni seçmemişti.Doğduğunda görüp tanıdılar seni. Sen de seneler sonra tanıdın onları. Zenginçocuğu mu, yoksa fakir çocuğu mu olacağın önemliydi, ama bu da senin elindedeğildi.
Doğdun.
Üstelik bir insan olarak doğdun. Hani bir tarla faresi olarakda varlık alemine doğabilirdin. Yahut kapkara bir hamam böceği, yahut dasevimli bir kertenkele… Bunlardan hiçbiri olarak doğmadığın kesin. Nedendoğdun, niçin şu zamanda bu mekanda, filancanın çocuğu, falancanın kardeşioldun? Neden kertenkele oldun veya olmadın? Tüm bu sorular, sorsan da sormasanda seninle beraber doğmuş oluyor. Soruları düşünmemek soruları öldürmez ki…Sorunları çözmemek sorunları ortadan kaldırmaz ki…
Şöyle veya böyle niçin doğduğunu merak etmeden yaşadın,yaşadın.
Büyüdün.
Okudun veya okumadın, köylü veya şehirli oldun, evlendin veyaevlenmedin. Belki korkak, belki cesur oldun. Belki zeki, belki kalın kafalıoldun. Belki pazarda hamal,belki kasabada kaymakam oldun. Belki belediyedememur, belki başbakan oldun. Belki hırsız, belki gardiyan oldun.
Büyüdün ve mutlaka bir şeyler oldun.
Belki çoluk çocukla oyalandın, belki sokak sokakaval avaldolandın, belki her gün milyonlarca lira kazandın, belki üç beş kuruş içinçırpındın, paralandın. Belki kitapların arasında geceledin, belki de içkimasasında sabahladın. Belki kuş gibi süzüldün, belki yılan gibi süründün.
Oyalandın yahut dolandın, kazandın yahut paralandın,geceledin yahut sabahladın, süzüldün yahut süründün. Ama herkes gibi dünyaylabirlikte güneşin etrafında bedavadan birkaç tur attın. Belki yirmi, belki otuztur. Belki altmış, belki yetmiş tur… Ve sen iyi bilirsin ki bu yolculuğuilanihaye sürdüren yoktur.
Son istasyona yaklaştın.
İnişe geçtiğinin farkındasın. Turların sayısına paralelolarak ortaya çıkan incecik fenerler, sana son istasyonu hatırlatırlar beyazbeyaz… İlk başta görmezlikten gelirsin bu uğursuz trafik işaretlerini. Hattadayanamayıp sökersin yerinden bir kaç tanesini… Ancak gün gelir sökmekle başedemezsin,siyaha yahut kumrala boyamaya çalışırsın.
Beyaz beyaz alevlenen sadece saçların değildir. Tüm vücuduniçin için yanmaktadır. Vücudunda başgösteren arızalar gün gelir tamir edilemezolur. Tamirciler, sana sahte umutlar verirler… Kesip biçer, söküptakıştırırlar.
Nihayet, beklemediğin gün gelir.
Halbuki hayatın boyunca hep beklemiştin. Büyümeyi, okulbitirmeyi, başarılı olmayı, iş güç sahibi olmayı, evlenmeyi, çoluk çocuk sahibiolmayı, çocuklarının büyümesini, okul bitirmesini, başarılı olmasını… Hepbeklemiştin, önce kendin için, sonra çocukların için! Daha uzun yaşadıysan busefer aynı şeyleri torunların için… Ama hep bekledin. Bir beklediğingerçekleşince başka bir şeyleri bekledin… Beklemekle geçti hayatın…
Çok gariptir ki yüzde yüz karşılaşacağını bildiğin şeyi hiçbeklemedin. Düşünmek bile istemedin. Son istasyona yaklaştığını hissettikçetrene daha bir yapıştın. Kiradaki evlerine ve dükkanlarına zam üstüne zamyaptın. Bankadaki paralarını daha da çoğaltmanın hırsıyla geceleri uykunukaçırdın. Yoksullara yardımı düşünmedin. Bazen üç beş kuruşu yahut eskimiş birelbiseyi verdinse de minnet ettin. Yoksulu küçük gördün, kendini yücelttin.
Son istasyona varan arkadaşlarının ve akrabalarının gidişinihüzünle seyrettin. Arada bir bu ayrılışlar olmasa son istasyonu aklına hiçgetirmeyecektin… Trenin son düdüğünü çalacağı günün korkusuyla kompleksleregirdin. Bunaldın, çevrendekileri bunalttın.
Sonunda herkes gibi ÖLDÜN.
Niçin doğduğunu, nereden gelip nereye gittiğini, hayatıngerçek amacını, ölümün anlamını ve ölümden sonrasını merak etmeden bu dünyayagelip gittin. Hamam böceği, kertenkele ve evinde beslediğin minnoş kedi deyaşamları boyunca bunları merak etmediler.
Senin onlara, yahut onların sana hayli benzediğini söylesem bununsebebini de merak etmezsinsanırım!
(Alıntı- E.Yüksel)