TEKÂSÜR'Ü BİLİR MİSİN?
" Çoklukla övünmek, sizi kabirlere varıncaya kadaroyaladı.
Hayır, öyle değil, ilerdebileceksiniz,
Hayır, hiç öyle değil,ilerde bileceksiniz,
Hayır, öyle değil bunu kesinbir bilgi ile bileceksiniz!
And olsun ki, cehennemigöreceksiniz.
And olsun ki, günü gelinceapaçık göreceksiniz onu:
Sonra, and olsun ki, (size verilen)nimetten sorulacaksınız." (Tekâsür Süresi)
Tabureleri yan yana dizilmişçay ocağının bahçesinde yanı başındaki üç adamın hararetli konuşmalarınıntacizi altında eziliyordu adam. Arsaların fiyatı uçacakmış, birazdaha beklemeleri gerekirmiş... Belediyede işin imarını çözecek adamları varmış…Ellerine geçen ve hayatları boyunca yan gelip yatarak para kazanma fırsatınıakıllıca kullanmaları gerekirmiş… Hararetli konuşmaların gürültüsünde ezilenadam tüm zamanların ötesinden tüm mekânları aşan cümleler mırıldanıyordu; “Kellasevfeta’lemun.Sümmekellasevfeta’lemun.Kellalevta’lemuneilmelyekıyn. (Hayır, öyle değil, ilerde bileceksiniz! Hayır, hiçöyle değil, ilerde bileceksiniz! Hayır, öyle değil bunu kesin bir bilgi ilebileceksiniz.)” Kendisine kulak kabarttığımıgörünce, Tekâsür süresini bilir misin? Diye soruyor vedevam ediyordu…
Çoklukduygusu; hepbiraz daha arttırma,hepbiraz daha çoğaltma,hep biraz daha fazlasına sahip olma duygusu. Aç gözlülük, çoğaltma yarışı kapitalizmin ekonomik adamının ızdırabı.Çokluk duygusununyalnızlığını yaşıyor modern insan, daha fazlasına sahip olabilmek için paralıyorkendini. Çoğaltırken azalıyor, büyürken küçülüyor, arttırırken eksiliyor hergeçen gün. Bedelin, fiyatın ve rantın peşindeki insan sahip oldukları ile acıçekmekten kurtulamıyor.Zavallı bir hal alıyor insan, yalnızlaşıyor, sahipoldukları mutlu kılamıyor insanı… Çoğaldıkça yalnızlaşıyor, biricikliğiniyitiriyor, sıradanlaşıyor.
Boğazda bir düğüm olur… Tekâsür. Çoklukla övünmek, sizi kabirlere varıncaya kadaroyaladı. Hayır! Yakında bileceksiniz… Muhammed Esed gelir akla sonra, haniTekâsür’ün çarptığı o adam, hayır, hayır Tekâsür’ün dirilttiği o adam. Kendisinin sonradan Müslüman olmasında da önemli bir yeriolan o meşhur anısı gelir akla. Buyurun kendisinden dinleyelim. “1926 yılının sonbaharında bir gün Berlin metrosunda seyahatederken gördüğüm yüzlerin istisnasız hepsinin derin ve gizli bir acıyla kasılıolduğunu müşahede ettim. Gerçekten garipti bu. Hiç bir zaman çevremde bu kadarçok mutsuz, bu kadar çok hüzünlü yüzü bir arada görmemiştim; ya da acısınısessiz çığlıklarla haykıran bu yüzlere daha önce hiç bu gözle bakmamıştım. Bumüşahede öylesine sarsıcıydı ki, Elsa'ya (eşi) açmadan edemedim. Elsada çevresindeki yüzleri incelemeye koyuldu. Sonra şaşkınlıkla dönüp"Haklısın." dedi, "Bir cehennem azabı çekiyorlar sanki... Acabakendileri bunun farkındalar mı? Hepsinde derin, gizli bir acı farkedilmekteydi, öylesine gizli ki, yüzlerin sahipleri bile bunun farkındadeğillerdi. Eve döndüğümüzde, masamın üzerinde açık duran Kur'an nüshasınagözüm ilişti. Kitabı kapatıp kaldırmak için elime aldım, fakat tam kapamaküzereydim ki, açık sayfadaki ayetlere gözüm takıldı; bir an öylece sessizkaldım. Kitabın elimde titrediğini görüyordum. Sonra onu Elsa'ya uzattım."Oku," dedim. "Bugün metroda gördüğümüz tablonun bir yankısıdeğil mi?"Biryankıydı, evet, bir cevaptı: bütün şüpheleri bir hamlede gideren bir cevap.Şimdi artık, bütün şüphelerin ötesinde, biliyordum ki, elimde tuttuğum kitapAllah kelamıydı; insanoğluna on üç yüzyıl önce vahyedilmiş olmasına rağmen, açıklığından hiç bir şey kaybetmeden,ancak bugün, karmaşık bir çağın ortasında tezahür eden bir gerçeği haberveriyordu açıkça.
''Bütün çağlarda insanlar tamahı, açgözlülüğütanımışlardır: ama tamah ve açgözlülük başka hiçbir çağda bugün olduğu kadarciğer sökücü bir hırs halinde kendini açığa vurmamıştı. (...)Daha çok şeyesahip olmak daha çok şey yapmak, daha çok şey başarmak… Bugün dünden daha çok,yarın bugünden daha ilerde. İnsanlarınboyunlarına binmişti ifrit; kamçısını tam yüreklerinin başına indiriyor veuzaklarda alayla göz kırpan yalancı hedeflere doğru dehliyordu onları... Dahayanına varır varmaz çözülüp yok olan ve aşağılayıcı bir biçimde hiçleşenhedeflere… Her başarıyı yeni ve daha parlak hedefler izliyor ve her hedefin başındaonları daha acı, daha tüketici bir hiçlik bekliyordu. Ve bu dinmez bir susuzlukhalinde insan ruhunu kemire kemire ta mezara kadar böylece uzayıp gidiyordu;ama kimse bu amaçsız koşunun farkında değildi, görmüyorlar, bilmiyorlardı:Hayır öyle değil, ileride bileceksiniz! Hayır, bir bilseniz kesin (bir)bilgiyle, Andolsun, göreceksiniz… Eğer farkında olsalardı, her gün daha fazla refah, dahayeni alet edevat ve belki birbirlerinin üzerinde daha fazla tahakküm gücü eldeetmekten başka umutları, 'hayat standartlarını' yükseltmek arzusundan başka biramaçları ve gerçeklerle örülmüş bir inançları olmadan, hayatlarının böylesineboş, böylesine müphem acılar içinde sürüp gitmesine göz yumamazlardıherhalde... (MuhammedEsed; Mekkeye Giden Yol, Kuran Mesajı; Meal-Tefsir)
Tekâsür’ü bilir misin? diye soran adamkendisini dikkatlice dinlediğimi görmüş olacak ki; bu sefer Tekâsür’ü bildinmi? diye sordu. Bilmek o kadar kolay mı? Dedim... Bilemedim…
Tüm okuyucularımızın Ramazan Bayramınıtebrik eder hayırlara vesile olmasını dilerim.