UYUTULAN BEYİNLER NARKOZLAŞAN BEDENLER
Milyonlarca uyuyanın uyanmasına, bir uyanığın olması kâfi idi eskimez kadim ve irfan geleneğimizde! Şimdi ise durum tam tersine dönmüş vaziyette. Milyonlarca uyanığı uyutmak için, tek bir uyutucu kâfi gelmektedir neredeyse. Yani, yaşadığımız modern çağda; kitleleri uyutma programları, kitle imha silahlarından daha etkili ve daha öndedir!... Bu şu manaya gelmektedir bir yönüyle, yaşadığımız son yüz yılda; madde planında savaşların ve kitle imha silahlarının yapamadığını, “manevi anlamda, toplumsal hafızayı sekteye uğratmak, beyinleri uyutmak ve bedenleri narkozlaştırmakla insanları sadece aş ve iş peşinden koşmaktan başka gaye gütmeyen birer varlık haline gelmesine alıştıran zümrelerin yapmasını başarmalarıdır.
Haliyle beyinleri uyutulmuş, ve bedenleri narkoşlaştırlımış olan toplumlar; ruhsuz iskeletler yığınına döner! Güden değil, güdülen olurlar. Hür iradeleriylehareket edenler değil, kendilerini yönlendiren efendilerinin emir ve direktiflerine göre formatlanmış ve hareket eden olurlar! Halık-ı Azim olan Allah’ı değil, mahluk olan insanları memnun etmeye çalışırlar! Yaşadığımız asırda, genelde ülkemizde özellikle bölgemizde; kalabalık kitlelerin çoğu, hala elli yüz yıl önceki, baskı ve hegemonya düzenve gelenekleri yaşatmanın mücadelesini vermektedirler. Misal olarak, derebeylik, feodali yapı, her ne kadar zahiri manada yok olmuş kabul edilse de; lakin bunu pratik hayatın her kademesinde görmek mümkündür.
Bazı insan toplulukları tabir yerindeyse, elbisesiz ve örtüsüz yaşar lakin, efendisi olmadan yaşayamazlar! Bu neden kaynaklanır derseniz? Bu,tamamen bir kısım insan topluluklarının bidayette; hür iradelerini başka insanların, patronların, ağa ve beylerin; başkan ve idarecilerin inisiyatiflerine terk ve teslim etmelerinden kaynaklanmaktadır! Şimdi günümüzde mevcut duruma bir göz atıldığında, hala birilerinin karı ve kızlarının; bir kısım bey ve efendilere hizmetkârlık ettikleri görülecektir. Rızık ve maişet endişesini taşıyan toplumlar, cesaret sahibi değil; korkak ve pısırık olurlar.
Yeryüzü geniş olmasına rağmen, söz konusu kişi ve kimselerin başına dar gelmeye başlar. Zira onlar, rızıklarını doğrudan Allah’tan değil de; beyin ve bedenlerini teslim ettikleri bir kısım efendilerinden bekler dururlar! İnsanlık tarihi boyunca, bu çarpık zihniyet, mezkûr kısır döngü içerisinde dönüp ta günümüze kadar gelmiştir! Bundan sonra da, devam edip gidecektir… Şüphe yok ki, beyinleri uyutulmaya, bedenleri de narkozlaşmaya alışmış olan kitleleri uyandırmak değil bir uyanık, bin uyanığın olması bile yetmemektedir artık… Çünkü, kim hangi ortam ve atmosfere alışmışsa; onu o ortamdan başka bir ortama alıştırmak, deveye hendeği atlatmaktan daha zor ve çetin hale gelir…
İmam Gazali (r.alh) gıybet konusunu izah ederken, şöyle bir inceliğe dikkatlerimizi çeker: “Saadet asrında gıybet yasaklandıktan sonra, Müslümanlar arasında neredeyse gıybet hiç yapılamaz oldu. Bazı yerlerde olduğu zaman da, kötü bir koku yayılır ve toplum o kukudan çok ciddi manada rahatsızlık duyardı. Oysa gıybet haram olduğu halde, günümüzde gıybetin yapılmadığı ev ve mekân yok gibi… Bu gerçeği şöyle bir misalle vuzuha kavuşturuyor: “Sürekli olarak deri fabrikasında çalışan biri, bulunduğu mekânın kokusundan rahatsız olmadan; yer içer ve dolaşır. Oysa deri fabrikasına ilk kez giden biri için aynı durum söz konusu olmadığı gibi, onun derilerin nahoş kokusundan bayılabilmesi bile an meselesi olur.” Yani uzun lafın kısası: “Kişi ve kimseleri bayıltan da ayıltan da aynı şeydir…”
Hâsıl-ı kelam: “Beyinleri uyutulmuş veya uyutulmaya alışmış, bedenleri narkozlaştırılmış veya narkozlaşmaya alışmış kitlelerin uyanması çok zordur… Söz konusu illetin tek bir çaresi vardır: “Tahkiki imanın gereğini fiiliyata geçirmekle dirilebilmektir” Selam ve dua ile efendim! 06 Temmuz 2020