BAZEN GAFLET RAHMETTİR
Gaflet, aymazlık, unutmak, dalgınlık, yanılgı, farkında olmamak gibi anlamlara gelir. Çevresinde olup bitenlerin farkına varamama durumu şeklinde özetlenebilir. İstenmeyen olumsuz bir vasıftır ama her şerde bir hayır yönü bulunduğu için bazen gaflette de hayır olabilir. Aslolan gafil olmamaktır ama kader-i ilahi’nin etkisiyle iradesiz olarak gerçekleşen gaflet rahmet niteliğindedir.
Nasıl ki uyku, hastalar ve yorgun kimseler için rahmettir; uykunun uyanıklıktaki benzeri olan unutmak ve dalgınlık da bazı durumlarda rahmet olur.
Bilgi elde etmek için çalışmak, bilmek çok hayırlı bir vasıftır, onun zıddı olan cehalet kabul edilmez bir kötülüktür. Demek ki bilmek iyidir, bilmemek kötüdür ama bazı şeyleri bilmemek de iyidir. Başka bir deyişle bilmek iyidir ama her şeyi bilmek iyi değildir.
Yüce Allah rahmeti gereği bazı bilgileri insandan gizlemiştir. Örneğin: Kadir gecesi, cumada duanın kabul vakti, kişinin ne zaman ve nerede öleceği ve kıyametin ne zaman kopacağı gibi insanın bildiği taktirde zararına olacağı hususları gizlemiştir. Bu da insanın bazı şeyleri bilmemesinde rahmet ve hayır bulunduğunu gösterir. Örneğin: Kesin olarak ne zaman öleceğini bilen kimse hayattan hiç bir lezzet alamaz. Ama çok kısa bir süre sonra öleceği halde bunu bilmeyen kimsenin hayatının akışında aksama olmaz, hayattan lezzeti tam olur.
İnsan “merak” nedeniyle kendisiyle ilgili olsun olmasın her şeyi bilmek ister. Oysa bazı şeyleri bilmemesinde hayır vardır. Kur’an-ı Kerim, “hakkında seninle ilgili bir bilgi bulunmayan şeyin peşine düşme” (İsra,36) ayetiyle bu hususa işaret etmiştir.
Aynı şekilde gaflette de bir rahmet yönü bulunmaktadır. Susamış bir oruçlunun unutarak, dalgınlıkla su içmesi rahmettir. Çünkü hem orucu bozulmamış hem de susuzluğu geçmiştir. Peygamber (ASV) şöyle buyurmuştur: “Her kim oruçlu olduğu hâlde unutarak yerse, orucunu bozmayıp tamamlasın. Çünkü ona ancak Allah yedirmiş ve içirmiştir." (Buhari, Eymân ve'n-Nuzûr, 15, Hadis no: 6669.)
Amellerdeki bir kısım gaflette böyle rahmet yönü bulunduğu gibi, bazen itikattaki gaflette de rahmet yönü bulunabilir. Örneğin: her şeyin Allah’tan geldiğine inanmak imanın esasındandır. Amentü’de tekrarladığımız: “Ve bi’l-Kaderi hayrihi ve şerrihi minel’lahi teâlâ” cümlesinde hayır ve şer her şeyin Allah’tan geldiği ifade edilmektedir. Zararlı olsun yararlı olsun her şeyi Allah’tan geldiği noktasında güzel görmek ve razı olarak teslimiyetle kabul etmek gerekir. Çünkü bize dış görünüşüyle şer olarak yansıyan bir şeyin başka açılardan hayır yönleri bulunabilir.
Kâinatta gerçekleşen olaylardan insanın nefsanî istek ve heveslerine muhalif olan kısım, muvafık olan kısımdan daha çoktur. Yani nefsin isteklerine aykırı kısım daha fazladır. Bu nedenle insan inancına aykırı olarak, gaflet ederek, hoşlanmadığı olaylarda itirazlarını zahiri sebeplere yöneltir. Eğer bu konuda gaflet etmezse, itirazlarını, sebeplerin de yaratıcısı olan Allah’a yöneltir ve Allah’a asi olmak gibi bir felaketle karşı karşıya kalır. İnsanların çoğunluğu olaylardaki derunî hikmet ve maslahatlara vakıf olmadığından, hoşlanmadığı olaylarda itiraz, hiddet ve öfke gösterirler. Gözleri ve aklı bürüyen gaflet perdesi sayesinde bu öfke ve itirazlarını zahiri sebeplere yöneltir ve suçlarlar. Böylece “Müsebbibu’l-esbab” olan sebeplerin sebebi yüce Allah’ı suçlamaktan bu gaflet sayesinde korunmuş olurlar. Mesela dayanılması zor bir yakınının ölüm olayında, kazayı, kaza yapan unsurlar, zahiri sebeplerdir; oysa ölümü yaratan asıl sebep yüce Allah’tır. Ama insanlar kazayı ve kaza unsurlarını suçlayarak bir nevi gaflet ile Allah’ı suçlamamış olurlar. Bu ise inanç açısından bir rahmettir. Eğer gaflet etmezlerse öfke ve itiraz oklarını Allah’a yöneltirler. Bu ise –neuzubillah– imana halel verir.