HATIRALAR VE GÜZELLİK
Güzellik çok soyut bir kavramdır. Kısaca, “insanın ruhunu okşayan, fıtrata uygun gelen, cezbeden ve mutluluk veren her şey” şeklinde tanımlanabilir. Herkesin ittifak ettiği güzellikler bulunmakla beraber büyük ölçüde görecelidir. Kişiden kişiye, toplumlara, kültürlere, zamanlara göre değişir. Bir kişiye güzel gelen bir şey, başkasına güzel gelmeyebilir. Bir zamanlar güzel sayılan bir şey zamanın değişmesiyle artık güzel sayılmayabilir. Bir toplumda güzel olan diğer bir toplumda çirkin kabul edilebilir.
Kaynağı itibariyle iki çeşit güzellik vardır: Birisi: inanç kaynaklıdır; diğeri de ruh ve duygu kaynaklıdır. Yani insan ya inancına, ya da his ve duygularına uygun olduğu için bir şeyi güzel görür. Bu nedenle inançlar farklılaştıkça güzellik algısı değişir.
İnsanın ruhani yapısını oluşturan ruh, nefis, duygu, istidat gibi iç dünyasının azaları farklı yapıda yaratılmıştır. Her insanın siması, parmak uçları farklı olduğu gibi, manevi azaları da bir birinden farklıdır. Bu nedenle her bir insanın duyguları, mizacı, karakteri diğerinden farklıdır. Aynı ana-babadan olan kardeşlerin dahi huyları, zevk algıları, karakterleri ve mizaçları birbirine benzemez. Halk arasında yaygın olan “beş parmağın beşi bir değil” özdeyişi bu duruma dikkat çekmek için söylenmiştir.
İnsanın en önemli vazgeçilmez temel hislerinden biri, “ebedi yaşama isteği”dir. İnsan, ebede gitmek üzere yaratıldığı için kendisine bu his verilmiştir. Bu hissin etkisiyle ebedilik süsü verilmiş, hatta onu ima eden her şeye ilgi duyar. Dünya hayatında insanın duygusal sevgilerinin tadını kaçıran, lezzetleri yok eden, güzellikleri gözünde karartan “fanilik” gerçeğidir. Herkes dünyadaki faniliği diliyle kabul eder ama insanların çoğu içine sindiremez. Yaşanmış bitmiş olan fani güzellikler, insan hafızasından silinmediği için, onları ima eden işaretler özlem verir, onların bitmediği, halen var olduğu zannını verir. İşte hatıraların güzelliğindeki sır budur. Yaşanmış güzel olaylarla ilgili rüyalar, resimler, kaydedilmiş görüntü ve sesler, ya da o hatıraların mekânını ziyaret, mazide kalan ve zihinde yer etmiş olan güzellikleri gün yüzüne çıkarır; bunların yok olmadığı düşüncesini oluşturur, zevkli bir özlem yaşatır.
Güzelliği oluşturan temellerden biri de “aitlik hissi”dir. Sözgelimi bir mekânı insanın içinde güzelleştiren, onun yüzeysel coğrafi güzelliğinden ziyade, kişiyi ona bağlayan aitlik bağının bulunmasıdır. Başka bir deyişle kişi, bir mekânda kendisine ait bir bağ bulabiliyorsa onu güzel görür. İşte bu bağlardan biri mülkiyettir. Diğer önemli bir bağ da orada yaşanmış hatıralardır.
Hatıralar, mülkiyet kadar bağlayıcı bir aitliktir. Bir kimse daha önce yaşadığı bir yere gittiğinde, içinde saklı hatıralar nedeniyle orada yaşamamış olanlardan daha bir farklı bir duyguya kapıldığı ve orayı görmekten büyük bir haz ve lezzet aldığı bir gerçektir. Bu hatıralardan ötürü söz konusu o mekânı kendine ait görmektedir. Hatıralar nedeniyle oranın kayalarını, taşlarını görmekten bile bir zevk alır. Başkalarının görmediği bir güzellik görür. İşte memleket sevgisinin temelinde bu hatıralardan doğan güzellikler vardır
Elbette orada bir takım acı hatıralar da yaşanmış olabilir ama acıklı haller unutulur, zaman onların üzerini örter. Acı hatıralar ateş gibidir; hafıza onları kaydetmek istemediğinden bir süre sonra sönerler. Ancak tatlı hatıralar ışıklı ya da güneşte parlayan nesnelere benzer; uzaktan dikkat çekici şekilde parıldar.
İnsan, çocukluğunda yaşadığı yerleri daha çok sever ve özler. Çünkü çocukluk, sıkıntıları fark etmediği için sıkıntısızdır; acı hatıraları yoktur. Yaşanan hatıraların tümü tatlıdır. Büyüklerinin ilgi ve sevgisi de daha bir zevkli duruma getirmektedir.
Peygamber (ASV) Hicret sırasında Mekke’den ayrılırken dönüp Mekke’ye bakmış ve hüzünlü bir şekilde şöyle buyurmuş: “Ey Mekke! Vallahi sen yeryüzünün en hayırlı ve Allah’a en sevimli olan arzısın! Senden çıkarılmış olmasaydım çıkmazdım.” (Tirmizi, Menâkıb, 68, Hadis no: 3925.)
Bu Mekke sevgisinde kutsallığın yanı sıra beşeri olarak memleket sevgisinin de yer aldığını söylemek yanlış olmaz. Memleket sevgisi fıtridir, denilebilir.