ACILARIN ARKASINDAKİ LEZZET

Akıl, Cenab-ı Allah’ın işlerinde hayrettedir. Kur’an’ında Kendini “Hakîm” ismiyle âlemlere ilan eden Allah, her işini hikmetle yaptığını, işlerinde abes bulunmadığını bildirmektedir. Bitkilerin çiçeklerinde yaratılan erkek ve dişi hücrelerinin tozlaşması için yağmur, rüzgâr ve böcekleri sebep kılmıştır. Yağmur ve rüzgârın etkilemediği çiçeklere de böcekleri sevk ediyor. Zehir gibi acı bitkilerin tozlaşmasını sağlamak için çiçeğinin içinde, arıyı cezbeden şekerli sıvı yaratarak hem arının rızkını yediriyor, hem arıya bal yaptırıyor hem de acılığından ötürü böceklerin yanaşmadığı bitkinin tozlaşmasını sağlıyor. Böylece “Hakîm” olduğunu her dikkatli göze gösteriyor. Zehirli bitkiden zehirli arıya bal gibi şifalı gıdayı yaptıran zat, Hakîm ismine layıktır. Bu hikmetli işlerden biri de lezzetleri, güzellikleri acıların arkasında gizlemesidir. Acıların arkasında lezzet, lezzetlerin arkasında acılar vardır. Lezzetin bitmesi acı, acının bitmesi lezzet verir. Lezzete ulaşmak isteyen, o acıyı da yaşamalıdır ki, lezzetin kıymeti olsun. Yoksa lezzet, lezzetsiz olur. Güzelliğe, iyiliğe kavuşmak isteyen onun etrafını saran sıkıntıları, dertleri yaşamalıdır. Güzelliği insana güzel gösteren, onun sıkıntılı yolundan geçmektir. Yoksa güzelliği anlamaz, çirkin görür. Hikmetli konuların da hikmetli sözleri olur. “Derdini çekmediğin şey senin değildir!” sözü bu gerçeği anlatan hikmetli bir sözdür. Böğürtlen meyvesinin lezzeti, dikenleri arasında saklıdır. Güleri dikenlerin arasından gösteren Allah, bir kısım lezzetleri de acıların arasına koymuştur, lezzeti acıyla perdelemiştir. İsottaki lezzet, acısının arasında saklanmıştır. O lezzete ulaşmak isteyen, o acıya katlanmalıdır. Bazılarının zannettiği gibi isotun lezzeti acılığı değildir, acılığın içinde saklanmış ayrı gerçek bir lezzeti vardır. Cenab-ı Hak, vücuda ve hayata yönelik lezzetleri acılarla, zehirlerle, dikenlerle perdelediği gibi, ahirete ve cennete yönelik manevi lezzetleri de sıkıntılarla, acılarla ve yorucu emeklerle perdelemiştir. Cennetin yolu sıkıntılar arasından geçer, son aşaması ise “kıldan ince, kılıçtan keskin” şeklinde tanımlanan sırat köprüsünden geçmektir. Bu tanımlama zorluklarını ifade etmek içindir. Cehennemin yolu ise keyifli görünür ama sonu zindandır. Demek oluyor ki, “Cennet ucuz değil, cehennem lüzumsuz değil!” Bu konuda Yusuf (AS)’ın kıssası çok dikkat çekicidir. Yusuf Suresinde anlatılan kıssaya göre, Yusuf (AS) Mısıra aziz olduktan, anne-baba ve kardeşleriyle en güzel bir sonla buluşarak dünyada varılabilecek en büyük saadet ve lezzete kavuştuktan sonra, “Teveffenî müslimen ve elhiknî bi’s-sâlihîn: Beni Müslüman olarak vefat ettir ve beni Salihlerin arasına kat” (Yusuf, 101.) diyerek Cenab-ı Hak’tan ölümünü istemiştir. Bediüzzaman, bununla ilgili olarak ayetten anlaşılan incelik ve hikmeti şöyle açıklamaktadır: “ Şu ferahlı ve saadetli vaziyetten daha saadetli, daha parlak bir vaziyete mazhar olmak için, Hazret-i Yusuf kendisi Cenab-ı Hak’tan vefatını istedi ve vefat etti, o saadete mazhar oldu. Demek, o dünyevî lezzetli saadetten daha cazibedar bir saadet ve ferahlı bir vaziyet, kabrin arkasında vardır ki, Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm gibi hakikatbîn (hakikatı gören) bir zât, o gayet lezzetli dünyevî vaziyet içinde, gayet acı olan mevti istedi, tâ öteki saadete mazhar olsun.” (Mektubat, Yirmi Üçüncü Mektup) Demek ki ahiretteki ebedi mutluluk ölüm acısıyla perdelenmiştir. Onun arkasında dünyadaki en büyük mutluluktan daha büyük bir mutluluk vardır. Çünkü “fanilik” nedeniyle dünyanın en büyük mutluluğu, ahiretin ebediliğine karşı hiç hükmündedir. İnsanda fıtri olarak Allah sevgisi mündemiçtir. Bu nedenle Allah için yapılan her amel ve düşüncede lezzet vardır. Allah emrettiği için katlanılan sıkıntıların ardında saklı olan bu cennet tadındaki lezzet, Allah için olması niyetiyle ortaya çıkmaktadır. Çok zahmetli ve sıkıntılı olan yaz oruçlarında bu lezzet mükemmel bir tarzda hissedilir. Aynı şekilde mali ibadet olan sadaka ve zekâtta, kişinin isteksizliğinden gelen bir sıkıntısı vardır. Ancak “Allah için olması” niyeti bunun ardında bir mutluluk tattırmaktadır. İbadetlerdeki lezzet ve mutluluk, sıkıntılarını yok eder. “Bu lezzetleri tatmak için sıkıntılarına katlanmaya değer” düşüncesi de ayrıca bir haz verir. Şehidin yaşadığı acı ve ızdırabın arkasında tarifinden aciz olduğumuz lezzet dolu bir hayat vardır. Kur’an şehitlerle ilgili bu hayatı şöyle bildiriyor: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından henüz kendilerine katılmayan kimselere de hiçbir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.” (Al-i İmran,169-170) “Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu anlayamazsınız.” (Bakara,154) Şehitlikteki bu eşsiz hayata inanalar, sıkıntılarını seve seve göğüslemişlerdir. Aslında bu hayatın lezzetlerinden çok Allah’a itaatten gelen lezzet daha cezbedici olmuştur.