TÜRKÇE DÜŞÜNEN FİLOZOF; TEOMAN DURALI
Maneviyatın önemi, çıkarını düşünmeden hareket etmektir.
"Allah rızası için" denilen olay kimseye hizmet etmeden ödevini yerine getirmektir.
Çünkü birine hizmet ettiğinde karşılığını beklersin.
Oysa ödev ahlakında karşılıksız hizmet söz konusudur.
İslam'ın öngördüğü de budur.
Bütün hayatı kapsayan ve karşılıksız hizmet.
Bu noktayı elden kaçırdığımızda ahlak elden gider.
Bu devir bizi bu noktaya getirmiştir...
Müslümanlıkta hak-ödev denklemi yoktur sadece ödev vardır...
Teoman Duralı
Önce Mehmet Genç sonra Sezai Karakoç Şimdi de Teoman Duralı… Hayatını; fikre, düşünceye, ilme adayan güzel adamların vefatı daha fazla üzüyor insanı. “Âlimin ölümü âlemin ölümüdür.” Niçin bu derece büyük bir anlam yüklenmiş ilim adamına? Üzerinde düşünmemiz gerekiyor. Âlimin ölümüyle toplum öksüz kalacaktır, ilim adamı fikirleriyle toplumu bir münevver mesuliyetiyle aydınlatacaktır. Toplumu şaşkınlıktan koruyacak, karanlıklardan aydınlığa ulaştıracak olanlar ancak âlimler olacaktır. İnsan biyolojik olarak et ve kemik olan kıymetsiz halinden, beşer halinden, insan konumuna ancak düşünce ile fikir ile yaşama anlam ve değer katarak ulaşacaktır. Bu yüzden âlimin ölümü ile yeryüzünden çekilmesi insanın ve insanlığın ölümü olarak değerlendirilmiştir. Bu yüzden yine bir başka hadiste şöyle buyurulmuştur. “Allah, kullardan ilmi çeker alır. Nasıl alır? Âlimlerin ruhunu kabz etmekle. Öyle ki yeryüzünde hiçbir âlim kalmaz. İnsanlar başlarına cahillerden baş seçerler, onlar da bilmeden fetva verirler. Hem kendileri saparlar hem de kendilerine uyanları saptırırlar.”
Teoman Hocayı nasıl tanımlayacağız; mütefekkir, felsefeci, akademisyen, münevver, şair, düşünür, filozof… Ama kanaatimce hepsinden öte ve onu farklı ve “bizden” kılan en önemli özelliği; bu ülkede Türkçe düşünen ve bize, bize ait olan felsefeyi anlatan ender filozoflardan biri olmasıydı. “Bana kimse Türkiye’de, Türk öğrencilere, Türkçe dışında bir dilde felsefe dersi anlattıramaz. Burası müstemleke memleketi değil.” Batı karşısında komplekse kapılmadan kendi medeniyet anlayışını ortaya koyan bir medeniyet düşünürüdür Teoman Hoca. Mevzuu ve mevzii bu ülke olan, bu ülkeye, bu ülkeden; burada ve buradan konuşarak bu topraklara hitap eden biriydi.
Teoman Hoca, haklarından önce vazifesinin ve sorumluluklarının bilinci ile hareket eden bir mütefekkirdi. O da hocası Nurettin Topçu gibi her şeyden ve herkesten önce kendi mesuliyetinin derdini taşıyordu. “Milliyetçiliğim içine doğduğum, içinden yetiştiğim şu millete kayıtsız şartsız hizmet kavrayışına dayanıyor. Burada doğup büyümeği, bu millete mensup olmağı, hayat yolumu, şeklimi şemailimi, anne babamı ben seçmedim... Hepsi kader. Buna rıza göstereceksin... Kaderse bana bir dizi görev yükler… Hayatın anlamı ne? Elcevap: üstüne düşen görevi sapmadan, saptırmadan, ifa etmek. Hepsi bu...”(Öyle Geçer Ki Zaman; Teoman Duralı Kitabı)
"İlkokuldan profesörlüğüme kadar bütün eğitimimi bu ülkede aldım. Birilerinin Oxford, Sorbonnne mezunu olmakla övündüğü bir süreçte ben her şeyimle bu ülkenin imkânlarıyla ilerledim. Ben bu ülkenin sermayesiyim ve bu sermayenin karşılığı olarak da ülkeme bir görev borcum var. Güven ve görev borcu. Hayatta en hakiki mürşit ilim değildir, güvendir. Gençliğin verdiği zıpçıktılıkla Kanada'da üniversiteden gelen bir davet üzerine oraya gidecektim. Babam bana dedi ki, "tabanı yarık, cebi delik bu millet seni şimdiye kadar okuttu buranın verdiklerini onlar sömürecekler. Sen bu ülkenin imkânları ile bu noktaya geldin, ülkene olan borcunu ödedin mi ki gidip başka bir ülkenin sermayesi olup oraya hizmet edeceksin? Önce bir utanmayı öğren ve utan bakalım, ondan sonra ne yapacaksın karar ver". Ben utanmaya o gün başladım. O günden sonra da utanmam hep artarak devam etti."
“Dünyanın derin bir bunalıma gömüldüğü modern dönemlerde kaygı duyan, sorgulayan ve başkaldıran insana ihtiyaç vardır. Teoman Duralı böyle bir dünyada, bu toprakların mümbit "kaygılarıyla yoğrulmuş eserler kaleme alarak bu karanlığın son bulması için başkaldırır. Zira ona göre İslam ahlâkının esası, özü, zulüm ve haksızlığa karşı başkaldırı iradesidir.” Bu sözler Teoman Duralı’nın öğrencisi ve meslektaşı ve şahsen benim de Teoman Hocayı daha iyi tanımama vesile olan Mehmet Sabri Genç’e ait. Mehmet Sabri Genç aynı zamanda, Teoman Hoca’nın konuşmalarının derlenerek kitaplaşması çalışmalarını sürdürüyor ki önümüzdeki süreçte dileğimiz odur ki, çıkacak kitaplar Teoman Hocanın fikirlerinin anlaşılması açısından büyük öneme sahip.
“Toprakla evlenmekten başka bir şeyimiz kalmadı...”Böyle demişti bir röportajında. Güzel adamların ölümü; üzüyor, hüzünlendiriyor, daha bir eksik bırakıyor insanı bu böyle. Ancak şu da kesin ki; güzel adamlar ölümü bile güzelleştiriyorlar. Ölüm bile diriliyor güzel adamların ölümünde. İsterseniz sözü daha fazla uzatmadan, yazımızın da amacına ulaşması için, Teoman Duralı’nın hem kitaplarına işaret etmek hem de fikirlerinden haberdar olmak adına hazırladığımız seçki ile yazımıza son verelim. Ruhu şad mekânı cennet olsun.
"Tarihin hiçbir devrinde haklı ile haksız günümüzde cereyan eden mücadeledeki kadar açık seçik biçimde ortaya çıkmamıştır. Hâkim güç, aklın havsalanın alamayacağı derecede kuvvetli, kudretli ve zengindir. Yeryüzü, beşeri ve tabii tekmil kaynaklarıyla ona teslim olmuş gözüküyor. Şimdimizden kaygılıyız; geleceğimizden ise, endişe duyuyoruz. Olup bitenler, yüzbinlerce ışık yılı uzaklıktaki bir yıldızın infilakı değil, parmaklarımızın arasından kayıp giden insanlığımız ile onu barındırıp ihya eden dünyamızdır."(Ş. Teoman Duralı: Çağdaş İngiliz-Yahudi Küresel Medeniyeti)"Sanıyoruz ki sâdece İslâm medeniyeti ile Yeniçağ Avrupa medeniyeti arasında binamaz kaldık. Yeniçağ Avrupa medeniyeti ile çağdaş küresel İngiliz- Yahudi medeniyeti arasında da bocaladık. Çağdaş İngiliz-Yahudi medeniyetinin, Yeniçağ dindışı Avrupa medeniyetinden en önemli farkı, bütünüyle iktisada yaslanması ve artık dinin sorun olmaktan çıkması. Yeniçağ Avrupa medeniyeti ve ondan sonra gelen Çağdaş küresel medeniyet, kendilerini tamamıyla maddeye bağlıyor. İnsan demek madde demek, maneviyat yok..." (Öyle Geçer Ki Zaman; Teoman Duralı Kitabı)“Yok” dediğimiz de esasında “vardır”. “yok” olaydı, ondan zaten bahsedemezdik. “Yok”un dildeki kullanım alanı bir şeyin haddızatında varolmuş olup artık olmamasıdır. (Ş.Teoman Duralı; Felsefe-Bilim nedir?“Tutkuyu, fedakârlık ile sabrı kapsayan aşk, en yüksek dereceli sevgidir. İkisinin fışkırdığı pınar “gönül”dür...” ( Ş.Teoman Duralı; Sorun Nedir? )"İnsan özden hürdür. Kendini bildiği, demek ki özbilinci diri kaldığı, düşünebildiği sürece hürlüğü sürer. Bilinç kapandığında hürlük ortadan kalkar. Bilinci ile hürlüğünü yitirmiş kişi, dirimsel faaliyetleri yani canlılığı sürse bile, 'insanolmadurumu' sonlanmış demektir..." (Ş. Teoman Duralı; Felsefe Bilimin Odağında Metafizik; Derleyen Mehmet Sabri Genç)“Bir millete, hayat iksiri ruhu ile dilinin onun elinden alınmasından daha büyük zarar verilemez.” (Ş. Teoman Duralı; Omurgasızlaştırılmış Türklük)“İnanmak insana güven duymaktır. Bin defa aldatılacağımı bilsem yine insana güvenmeye devam ederim.”“Ümidini yitirmek, günahların en büyüklerindendir. Hiçbir zaman umutsuz olmayın…” (Ş Teoman Duralı; Sorun Çağının Anatomisi, Derleyen, Mehmet Sabri Genç)“Anne baba insanın gökten yere indirir hoca ise yerden göğe çıkarır. ““Ömür dediğin nedir? Allah’ın hediyesidir...”“İnsanlar göğün değişen durumlarına, oluşlara, kısacası tüm evrene hayretle baktılar. İşte bu hayret, şu hayran bırakan oluşlar, felsefe yapma gereğini doğurdu. Gerçekten de hayret eden bilgisizliğinin farkına varır…” (Ş.Teoman Duralı; Hayatın Anatomisi)“En tahammül edemediğim insanlar vefasız kişilerdir. Vefa evvelemirde insanın kendi önemine sadakat göstermesidir…”