ZAMANIM YOK DİYENLERE İTHAF OLUNUR
Aynı Mahallede yıllarca, komşu idiler, bir ara sokakta karşıtılar. İşe bak hele, tam da ezan okunmaz mı? Biri namaza giderken diğeri âlem yapmaya... Namaza giden, diğerine; bak bu taraftan çağırıyor gelsen iyi olur der. Diğeri, bir komşusunun yüzüne, birde ütülü pantolonuna bakar... Ve, ütüsü bozulur elbiselerimin, sonra zamanım da yok gelemem der. Sonra nasıl olduysa oldu hem pantolonunun ütüsü hem de kendisinin endamı bozulur...
Ezanın sesine doğru giden, biraz sonra bir sala sesi işitir en yakın camide. Evet, evet yanlış duymamıştı... Elbiselerimin ütüsü bozulur, zamanım yok diye namaza gitmeyen komşunun ismiydi anons edilen... Ütü de endam da bozulmuş ve her şeyi yarıda kalmıştı. Zavallı herif. Komşusu tabutunun yanına vardı, ona; içinden şöyle seslendi: bak gördün mü arkadaş, nasılda bozuyorlar adamın ütüsünü endamını... Bundan sonra, zaman sana öyle yetecek ki, dedi sonra Allah taksiratını af eylesin diye geçirdi içinden... Aslında söyleyecek çok şey vardı, ama neyse dedi.
Herkes öleceğine adı gibi eminken, ama ölümü günlük ömür tüketim listesine yazan kaç kişi vardı, orası da muamma? Doğarken annemizden, ölüme nişanlandık/Azığımız kefendi aldık ve yolculandık." Demişti öteki aynanın şairi. Yaşadığımız asırda, yalnız yaşıyor kalabalıklar, yığınlar ve karaltılar... Aynı şehirde, aynı mahallede, aynı binada yaşadıkları halde; yıllarca birbirini tanımayan, bilmeyen, sormayan, gitmeyen gelmeyen zavallı yığınlar. Nedeni nedir diye, sorulduğunda; zamanım yok, kelimesi cevabı oluveriyor, her şeyden kurtulmanın tek çaresi, zamanım yoktur demekti galiba. Zamanım ve yok, iki kolay kelime ama, muhtevaları zor! İşin içinden sıyırmak buna derler galiba.
Etrafında yüzlerce insanı biriktirmeyi başaran bazı zevatlar, müntesiplerini zincirle kendilerine bağlı hale getiriyorlar adeta. Ne onlar, nefislerini mağlup edip karşı tarafın başıyla görüşme erdemliğini gösterebiliyor, nede haleflerine izin veriyorlar... Bu nasıl bir haleti ruh, bu nasıl bir idealistlik, bu nasıl bi dava Şuuru? Adam, adeta düşman biriktirmek için çıkmış meydana, Ne hazin...
Hani, Müslümanın en günahkarı bize; inkarcının en naifinden daha yakındı!... Hani, Müslümanlar kardeştir Kur’an’ı ferman? Peki, ya Müslüman, Müslümanın kardeşidir nebevi öğreti? Kimsenin kimseyi, beğenmediği bir asır düştü biz gariplerin payına... Aynı Şehirde yaşadıkları halde, birbirlerini hazmedemeyen yazarlar, gazeteciler, ilim erbabı ve akademisyenler... Enaniyet bir set çekmiş ki aralarına, şeytan askerini nöbetçi olarak dikmiş adeta setin başına... Ve yaklaşmak, yasak dercesine...
Bu dünyada, birbirlerinin derdini, kederini, acılarını, sıkıntı ve melalini; kendine dert edinmeye zaman bulamayanlar, bilsinler ki, ömür o kadar da uzun değil sanıldığı gibi... Vakıflar, Dernekler, Cemaatler, Gruplar... Az bir istisna hariç; kimse kimseye pek gidip gelemez, çünkü aralarında demirden setler var... Tek bir nedeni daha var ki, kimsenin kimseyi beğenmediği... Mesela, yıllarca aynı şehrin sakinleri olmalarına rağmen; birbirlerini ziyaret etmeyen öncüler, alimler, hocalar... Birçok tarikatlarda da durum böyledir. İstisnaları saymıyoruz ki, onlarda bilinçli olan insanlar. Mesela Birçok kadiri olan, Nakşi olanı beğenmez, tersinden söylesen aynı...
Mezhep, meşrep, grup, tarikat veya başka bir oluşum; aramızda ayrılık sebebi olarak telakki edildiği müddetçe, inanın düşmanlarımızla uğraşacak zamanımız asla olmayacaktır. Aklımız başımıza geldiği zaman da, birbirimize zaman ayırmadığımıza ağlayacağız belki ama ne fayda??? Hani, elbiselerini ütüsü bozulur diye, ezana icabet etmeye yanaşmayan vardı ya... Ama tabuta girince ne kadar da çok zamanı olmuş ve ütü mütü kalmamış uçup gitmişlerdi hepsi. Ketumluğuma bağışlayın, belki de meramı tam olarak ifade edemiyorum ama; birbirimize zaman ayırıp, bir araya gelmemize engel teşkil eden, egomuzu, birde öncü olduklarını söyleyen öcüleri vs. gelin bir an önce devre dışı bırakıp kucaklaşalım…