TESBİHAT VE DİL İLE ZİKİR
Hadis ve sünnet inkârcılığı ne yazık ki ölümcül virüs gibi İlahiyatçılardan önemli bir kesimin inancını sarmış durumdadır. Şeytanın asırlardır üzerinde uğraşıp yaymaya çalıştığı bu inkârcılık, “Kur’an bize yeter” şeklindeki masumane bir kılıfa konularak yürütülmektedir. Oysa bu fitnenin bir sonraki adımı “Kur’an’ı inkâr”dır. Çünkü Kur’an’ın “Kur’anlığı” hadisle sabit olmuştur. Bilmeden bu şeytani oyuna alet olan Müslümanların ıslahını Yüce Allah’tan niyaz ediyoruz.
Aslında hadislerle bildirilen her hususun temelleri Kur’an’da vardır. Gerçek âlimler bunları ortaya çıkarmışlardır.
Hadis inkârcılarının iliştiği sünnetlerden biri tesbihat ve dil ile zikirdir. Bunlardan etkilenen bir kısım Müslümanlar da tesbihat rivayetinin sadece Hz. Aişe ve Hz. Fatıma’dan geldiğini, bu nedenle genel olmadığını özel bir durum olduğunu söylemişlerdir. Evet, Hz. Aişe ve Hz. Fatımadan gelen rivayetler var ama ondan ibaret değildir. Tesbihat mütevatirdir. Bu konuda icma-i ümmet vardır.
Kur’an- ı Kerim, “En güzel isimler Allah’ındır. O isimler ile O’na dua edin.”( A’raf, 180.) “ Namazı kıldıktan sonra ayakta iken otururken ve yana yaslanırken Allah’ ı zikredin.”( Nisa, 103.) gibi ayetler ile hem Allah’ ın isimleri ile dua ve zikir etmeyi hem tesbihat yapmayı emretmektedir. Peygamberimize (sav) istiğfar etmesini emreden ayetler de vardır. Peygamberimizin (sav) günde yetmiş defa “Estağfirullah” kudsî kelimesini tekrar ederek zikrettiği meşhurdur.
Tesbihat ve günde yetmiş defa istiğfar etmek zikirdir. Allah’ ın esmasını dillendirmek ve istiğfar etmek Kur’an’da da emredilmiştir.
Nasıl ki bazı yemeklerin lezzetleri ve verdiği keyif yaşlara göre ortaya çıkar, söz gelimi yirmi yaşındaki bir gencin keyifle yediği yemek bir iki yaşındaki çocuğa keyif vermez aynen öyle de ibadetlerin zevk ve hazzı da yaşlara göre ortaya çıkar. Zikir de böyledir, belli bir yaştan sonra hazzı ortaya çıkar.
Evet, zikir çok geniş kapsamlı anlama sahiptir. Allah’ ı hatırlatan bütün görsel faaliyetler ve tefekkür zikirdir. Ancak Cenab-ı Hakk’ın esmasını, ayet ve hadislerde bildirilen kutsi sözleri dil ile tekrar etmek de zikrin bir türüdür. Söz konusu bu zikrin belli bir yaştan sonra hazzı ve mutluluğu ortaya çıkar. Düşünün, eğer bu tür zikir olmasaydı yaşlılarımız tesbihleri ile her gün nasıl keyifle bir zikir yapardı? Nasıl vakit geçirirlerdi? Demek ki bu tür zikir her yaşta mümkündür. Ama yaşlılar için olmazsa olmaz durumundadır. Keyif verdiği kadar da manevi gıdadır.
Ayrıca bu tür zikir dili güzel sözlere mübarek kelimelere alıştıran bir eğitimdir. İnsandan Rabb’ine yükselen güzel kelimelerdir. İnsanı Rabb’inin yanında değerli kılan sözlü kayıtlardır. “Güzel sözler ancak O’na yükselir. Salih ameli de güzel sözler yükseltir…” (Fatır, 10.) ayeti dil ile zikri çok güzel ifade etmiştir.
Dil ile zikir, dili kötü sözlerden ve dedikodulardan korur. İnsanı bu yönüyle de mükemmelleştirir. Zaten bütün ibadetlerin yaptığı da budur. Eğer dil zikri olmasa insanların önemli bir kısmı boş durmaz, dedikodu yapar ve dilini kötü sözlerle uğraştırır. Böylece zikir için ve daha birçok İlahî hikmetler için yaratılan sanat harikası dil, şeytanın maskarası ve oyuncağı bir araç durumuna düşer.
Tesbihatı en güzel şekliyle uygulayan ve yaygınlaştıran Bediüzzaman, çeşitli sohbetlerinde tesbihat konusunda şöyle demiştir: “Namazın sonunda tesbihat namazın tohumu çekirdekleri hükmündedir.”
“Tesbihattan, ‘Sübhanallah, Elhamdulillah, Allahuekber’ derken kalbi hüşyar bir mü’min o vakitte namaz kılan ‘tesbihat eden milyonlar mü’minler cemaatı arasına manen girer, onlarla beraber söyler. Hatta daha ileri gitse bütün zaman ve mekanlardaki mü’minlerle beraber olarak ortada Resul-i Ekrem (sav) sağında Enbiyalar, solunda evliyalar ve bütün mü’minler beraber tesbihat edebilir.”( bkz. Necmettin ŞAHİNER, Son Şahitler, Mustafa SUNGUR’ un Hatıraları, IV,15,91)
Bu vesileyle vefatının 60. sene-i devriyesini idrak etmekte olduğumuz Üstad Bediüzzaman’ ı ve talebelerini rahmet ve minnetle yâd ediyorum.