ASTANA SÜRECİNİN ÖNEMİ
Astana süreci iki açıdan önemliydi.
Birincisi, uygulanabilir bir ateşkes süreci ve güvenli bölgeyi andıran alanların nispeten hatta büyük oranda oluşmasının önü açılması; diğeri ise ABD’nin denklem dışında bırakılarak, Türkiye’nin Rusya ile daha önemlisi İran’la ortak bir çizgide buluşmasının önünün açılması.
Ancak ABD, bu çizginin Suriye’de işleri yoluna koyabileceği ihtimali arttıkça agresifleşti ve sürekli bozgunculuk çıkardı, çıkarmaya da devam etmektedir.
Dünyada ve özellikle de coğrafyamızda ABD’nin yürüttüğü küresel baskıcı politikalara karşı daha tavizsiz bir kenetlenme ve karşı koyma gerçekleşmediği sürece bölgenin huzura kavuşması imkan dahilinde olmayacaktır.
Bunun yolu da öncelikle Ortadoğu’daki ülkelerin, onurlu bir Anti Amerikancı politik çizgi oluşturmaları ve ABD’nin bölgede herhangi bir ülkeyi karıştırma veya müdahale etme eğilimini en erken şekilde ve hep birlikte engelleme refleksi gösterecek bir yapı oluşturmalarıdır.
Bu bakımdan ASTANA sürecini canlı tutmak oldukça önem arz eder.
ABD, bölgedeki hedeflerine ulaşmak için çeşitli argümanlar kullanmaktadır. Bu argümanların sadece terör örgütleri olduğunu söylemek eksik kalacaktır. Çoğu kez esas argümanları, ülkelerdir.
Ortadoğu’da kimin niyetinin ne olduğu Suriye savaşıyla daha da netleşti ve ABD’nin bölgede sorunun ana kaynağı olduğu gün gibi ortaya çıktı.
Bu bakımdan, Suriye savaşına müdahil olmuş tüm ülkelerin ve bölge ülkelerinin temel politik çizgisinin, ABD’nin uzak tutulması olması gerektiği gerçeği belirmiştir.
Türkiye’nin ABD politikalarını etkisizleştirme yönünde önemli adımlar attığını inkar etmek mümkün değildir. Astana süreci ve Rusya ile normalleşmeye gidilmesi bu açıdan önemli adımlardı. Umarız bu adım, önümüzdeki günlerde İran'a yapılması düşünülen ziyaretlerle daha da pekişir.
Irak sınırında etkili alanlar kazanma ve kimi bölgelerde üs kurma arayışı başarısız olan ABD’nin, Suriye’ye ikinci kez saldırma tehdidi, hedeflerine ulaşamamasının getirdiği agresiflikten kaynaklanmaktadır.
Ancak, ABD’nin Suriye’de sıkıştıkça ve Suriye’den kovulmaya çalışıldıkça daha da agresifleşeceği ve Suriye’de, özellikle Irak sınırında etkili olacağı alan kazanma niyet ve girişimlerinden vazgeçmeyeceği de iyi bilinmelidir.
Katar krizinin de bu bağlamda oldukça iyi hesaplanmış planlı bir hamle olduğu göze çarpmaktadır. Katar krizi, Sadece Suriye ile değil; bölge ile de yakından ilgili, çok amaçlı, bölgesel etkileri hesaplanarak atılmış bir adım olmuştur.
Neticede bölgede tüm bu olup bitenlerin ana amacının İsrail’in selameti olduğu unutulmamalıdır.
Türkiye’nin, Katar Krizini İran’la ortaklaşa göğüslemesi olumlu bir politika olmuştur ama asıl önemli olan bu vesileyle Katar’ın, Suudi’nin başını çektiği bu kirli ittifaka bir daha geri dönme ihtimalini ortadan kaldırmaya yönelik politikalar üretebilmektir. Bunun yolu da, ABD’nin oyalayıcı söylemlerine değer vermemek ve ABD karşıtı safta daha etkin ve şeffaf rol oynamaktan geçmektedir.
İktidara yakın olduğunu söyleyen kimi kesimlerin, sürekli olarak Suudi ekseninden kopmayı dünyanın sonu gibi gösterme eğilimi, Türkiye’nin direniş eksenine yanaşmasının önünde engel teşkil etmektedir. Buna rağmen Türkiye, son aylarda, özellikle de ABD’nin PYD’den vazgeçmeyeceğinin netleşmesinin ardından, eskiye oranla daha kendine özgü bir çizgiye gelmiş gibi. ABD’ye rağmen Türkiye’nin Afrin’e yönelik harekat hazırlıkları da bu pencereden okunabilecek bir gelişme.
Musul’un kurtarılması ve Bağdadi’nin öldürülmesiyle IŞİD’den bölgeyi temizleme süreci, Rakka ile sona yaklaşacak gibi.
Bundan sonrası önemli soru işaretleri ve daha hızlı dönemsel değişikliklere gebe gibi. Özellikle Rakka sonrası dönem/IŞİD sonrası dönem yeni gelişmelere gebe. Rakka harekatının olgunlaştığı bu yeni dönemde ve sonrasında önemli bazı sorular şunlar olacak.
Bölgede, sorunun esas kaynağı olan ABD' yi etkisizleştirecek güçlü bir ittifak kurulabilecek ve Türkiye, böyle bir ittifakın içinde olma iradesini gösterebilecek mi?
ABD-PYD ilişkileri hangi boyutlara evrilecek? PYD de ABD de Rakka’nın son işbirliği olduğu yönünde açıklamaları mevcut. Ancak PYD, Rakka’da durmayacağı ve Rojava’ya çekileceği bir devlet/yapı kuracağını söylemekte. Bunun ABD tarafından destekleneceği muhtemel. Bu durumda Türkiye-ABD ilişkileri nasıl etkilenecek, Türkiye’nin PYD’ye karşı Suriye’de alacağı yeni pozisyonlar nasıl olacak? ABD’nin saldırılarına maruz kalan Suriye’nin, PYD ‘nin ABD ile ilişkilerinden nasıl etkileneceği de önemli sorulardan.
Yine, Güney Kürdistan referandumunu bir kart olarak kullanmak isteyen ABD’nin bu konuda atacağı adımlar ve Türkiye ve İran’ın, bu aşamada zararlı olan bu girişim karşısındaki tutumları nasıl olacak gibi sorular…
Bu soruların önemli bir kısmı Rakka sonrası daha da netleşecek gibi.