CEZA VE ADALET
İlahikaynaklı olmayan, insanların kendi aralarında oluşturduğu düzenlerin açıklarıçoktur, suçluları tesbit edip hak ettikleri cezayı uygulama ve mağduriyetleriönlemede yetersizdirler. Bu nedenle de kamu vicdanını tatmin etmekten acizdir.Söz konusu bu düzenler ve getirdikleri adalet sistemleri, hükümran ideolojininetkisi altındadır ve belli bir kesimi kayırıcıdır. Oysa bütün insanlara eşit veadil bir muamele için uygulanacak kanunların insanüstü olması gerekir. Hangiinsan, hangi zümre İlahi kaynağa dayanmayan kanun oluşturursa, mutlaka kayırıcıbir nitelikte olacaktır. Adaletin ve hakkaniyetin en büyük arızası, küçük bireğilim dahi olsa kayırıcı özelliğidir.
İnsanıen iyi bilen Yüce Yaratıcı Kur’an’ında kayırmacılığa karşı kulları şöyleuyarmıştır: “Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızınaleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutankimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adalettenayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.)Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederkengerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesizAllah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Nisa, 135.)
Dünyayagerçek adaleti ve huzuru getiren Peygamber (ASV) efendimiz, adaleti adaletsizyapan, eşitlik ve hakkaniyeti yok ederek zulme dönüştüren bu arızaya birçokhadisinde dikkat çekmiştir.Örneğin, hırsızlık yapan soylu bir kadınıncezalandırılmaması için Peygamber (ASV)’a ricacı olarak gönderilen çok sevdiğiUsame b. Zeyd'e öfkelenerek: "Allah'ın hadlerinden (ceza) birisininterkedilmesine aracı mı oluyorsun?" buyurmuş sonra ayağa kalkarakşöyle hitap emiştir:"Sizden öncekilerin helâk olmalarının sebebi,aralarından soylu, kuvvetli kimseler hırsızlık yaptıklarında onlara cezauygulamamaları, zayıf biri hırsızlık yaptığında ise ona hemen haddiuygulamalarıydı. Allah'a yemin ederim ki, Muhammed'in kızı Fatıma dahihırsızlık yapmış olsaydı elini keserdim. " (Buhârî, Hudûd 12: Müslim,Hudûd, 8-9).
İnsanlarınoluşturduğu kanunlar, toplumun ihtiyacına ve kamu vicdanın beklentilerine cevapvermekten uzaktır.Suç olan bir fiili işlemeye niyetlenen kimse, en başta, kanunkoyucuların ve uygulayıcıların kendisi gibi insan olmaları itibariyle, onlarıatlatabileceğini, görünmediği, bilinmediği taktide yasaklanan eylemigerçekleştirebileceğini, onların vereceği cezadan yırtabileceğini düşünür. Fırsatı buldukça o fiili işler, ondanvazgeçmez. Bu nedenle insan fıtratı beşeri emirlere karşı itaatsizdir. Çünkükendi gibi kulların ortaya koyduğu kuralları ciddiye almaz. “Benden farkıolmayan, kulluk üstü bir özelliği bulunmayan birileri nasıl bana hükmeder”diye düşünür. Halk arasında çoğu kez espri amaçlı söylenen “kurallarçiğnenmek içindir” sözü, beşeri kurallar için kullanılmıştır. Bu espri aslında, “beşeri kurallarınyaptırım gücünden yoksun olduğu” gerçeğini de altında barındırmaktadır. Bunedenle insanların koyduğu, ilahi bir dayanaktan yoksun, kanunların vecezaların insanı planladığı fiilden vazgeçirmesi, caydırıcı olması mümkündeğildir.
İnsanadalete meftun olarak yaratılmıştır. Her insanın vicdanı adalet ister. İnsanıdurduran, huzuru sağlayan yegâne güç adalettir. Sözlük anlamı “eşitlik” olanadaletin ise iki temeli vardır: Birisi: Kanunun insanüstü ilahî gücün eseriolması; diğeri de, uygulamada ayırımcılık yapılmamasıdır. İnsandaki adaletduygusunu tahrip eden ayırımcılıktır. Beşeri ceza yasalarını hazırlayanların,her insanı eşit kabul etmeleri mümkün değildir. İçlerindeki çeşitli duygularınetkisiyle mutlaka bazılarını kayırmaya çalışırlar. Gerçek bir objektiflik aslasöz konusu değildir. Bu nedenle beşeri yasalar bütün insan kesimlerinin adaletduygusunu tatmin etmekten uzaktır. Caydırıcı olamayışının bir nedeni de budur. (Bediüzzaman’ın,Hutbe-i Şamiye eserinden yararlanılmıştır.)
Cezalarınamacı, yakalanan suçlunun işlediği suç cinsinden suça eğilimli, suç işlemeniyetinde olup henüz o suçu işlememiş olan şahısları vazgeçirmek ve toplumdasuç işlemeyi önlemektir. Ama aynı suçlar, cezalara rağmen artıyorsa, verilencezanın caydırıcı özelliği yok demektir. Bunda ısrar etmenin bir mantığıyoktur. Kendimi bildim bileli ülkemizde hırsızlığın önüne geçilemiyor, aksineartarak devam ediyor. Bugünlerde sıkça dillendirilen kadınlara şiddet, çocuktacizcileri ve vahşi cinayetlerin ardı arkası kesilmiyor.
Caydırıcı olmayan cezalar adaleti sağlamaz,suçların ve mağdurların artmasına sebep olur. Gazete sayfalarında, televizyonekranlarında suçlarla ilgili haberler ilk sırayı alıyor. Toplumun huzurunukaçıran ve hatta çoğu cinayetlerle sonuçlanan olayların önü alınamaz bir durumageldi. Ne yazık ki bulaşıcı bir hastalık gibi gittikçe toplumun tüm bünyesineyayılan bu korkunç tehdide karşı toplum büyüklerinin yeterli düzeyde bir çabasıda görünmüyor.
Suç oranlarının hızla artması, Bir şahsındefalarca aynı suçtan yakalanması, verilen cezanın caydırıcı olmadığınıgöstermektedir.
Suç artışında yalnız cezanın yetersizliği değil,başka sebepler de rol oynamaktadır. Aynı suçu işleyen değişik şahıslarabirbirinden farklı ceza ve muameleler, suçsuzlara tanınması gereken haklardansuçluların da yararlandırılması gibi adilane olmayan uygulamalar suçlarınartışına yol açmaktadır. İnsan hakları alanında getirilen özgürlüklerdenmaalesef en çok suçlular yani insanlığa kastedenler yararlanıyor. Dikkatedilirse, daha çok demokrasi konusunda mağdurların ve suçsuzların değil,suçluların daha fazla sesi çıkıyor.
Peygamber (ASV)’ın“Sizdenher kim bir kötülük görürse onu hemen eliyle değiştirsin: Eğer buna gücüyetmiyorsa diliyle değiştirsin; ona da gücü yetmiyorsa kalbiyle değiştirsin.İmanın en zayıfı da budur.” (Müslim,İman,78) Hadisinde kötülük karşısında elden gelen her şeyin yapılması, kimin negücü varsa kötülüğü önleme ve düzeltme için kullanması gerektiğine işaretetmektedir. Bu hadis-i Şeriften şuincelikleri anlayabiliriz:
Kötülüğü “eliyle değiştirme” yetki vegücünde olan devlettir, çünkü bilfiil müdahale gücü devlettedir; “diliyledeğiştirme” gücünde olanlar da toplumun âlimleri, kanaat önderleri ve basınmensuplarıdır; “kalbiyle değiştirmek” yani kötülüğe destek olmamak, suç vesuçluyu savunmamak ve rıza göstermemek de halkın gücü ve yetkisindedir.
Bu gruplardan her biri üstüne düşeniyapmalı, toplum büyükleri ceza sisteminigözden geçirmeli ve caydırıcı bir özelliğe büründürmelidirler. Demokrasi,suçluların sığınağı olmaktan çıkarılmalıdır.