MEVZU HADİS YERİNE MEVZU RÜYA

Sahabe döneminden sonra siyasi çatışmalar, hilafet kavgaları, cinayetler İslam coğrafyasını kasıp kavurmaya başladı. Yürekleri dağlayan birçok facialar yaşandı. Daha da kötüsü bu çıkar çatışmaları, tarafları hadis uydurmaya kadar sürükledi. Bediüzzaman’ın “şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım” mealindeki sözü, bu tür siyasetin şeytan gibi dünya hayatını anarşiye sürüklediği kadar, ebedi hayatı da tehdit ettiğine dikkat çekmektedir. Tamamen dünyevi çıkar üzerine kurulu bu siyasi kaygılar, başa çıkılmaz bir canavara dönüşmüştür. O karanlık dönemin tüyler ürperten korkunç faaliyetlerinden biri de hadis uydurma çabası olmuştur. Uydurma hadislere Hadis ilminde “mevzu” adı verilmiştir. Ne olursa olsun, İslamiyet yalana karşıdır; her hangi bir insana yalan isnat etmek, iftira etmek büyük günahlardan sayılmıştır. Durum böyle iken, Resulullah (ASV)’a –hâşâ– yalan isnat etmek, yürek titreten korkunç bir cinayettir. Bütün hadis kaynaklarında Mütevatir olarak rivayet edilen hadis-i şerifte Peygamber (ASV) şöyle buyurmuştur: “Bana yalan isnat etmek sizden herhangi birinize yalan isnat etmek gibi değildir; kim bana yalan isnat ederse cehennemdeki yerine hazırlansın!” (Buhârî, İlim, 38, hadis no: 107; Müslim, Mukaddime, 1- 4, hadis no: 4) Peygamber (ASV) bu buyruğuyla gelecekte hadis uyduranların ortaya çıkacağına mucizevî bir şekilde işaret etmiştir. “Allah seni insanlardan koruyacaktır” (Maide, 67) ayetiyle sabittir ki, peygamberini hayatta iken koruyan Yüce Allah, O’nu vefatından sonra da koruyacağını vaat etmiştir. Çıkarları uğruna hadis uydurmaktan çekinmeyenlere karşı hikmet-i ilahi, Habib-i Ekrem’ini koruma kapsamında büyük bir dikkat ve titizlikle en gerçekçi araştırmalar yaparak hadisleri toplayan muhaddisleri seferber etmiştir. Bediüzzaman, gecesini gündüzüne katıp durmadan çalışarak hadisleri tetkik eden bu muhaddisleri şöyle anlatmaktadır: “Evet, fenn-i hadisin (hadis ilminin) muhakkikleri, nakkadları (tenkitçileri, hakikisini sahtesinden ayrıştıranlar) o derece hadisle hususiyet peyda etmişler ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın tarz-ı ifadesine ve üslub-u âlisine ve suret-i ifadesine ünsiyet edip meleke kesb etmişler ki, yüz hadis içinde bir mevzuu (uydurma) görse, "Mevzudur" der. "Bu hadis olmaz ve Peygamberin sözü değildir" der, reddeder. Sarraf gibi, hadisin cevherini tanır, başka sözü ona iltibas edemez.” (Bediüzzaman, Mektubat, 95) Hassas bir incelemeyle hadislerin tedvin edilerek kitaplarda toplanmasıyla hadis uydurmanın önü kesilmiş, artık hiç kimse hadis uyduramamıştır. Ancak peygamber (ASV)’a iftira ve O’na yalan isnat etme heveslilerinin başvurduğu tek araç, peygamber (ASV)’la ilgili olarak “uydurulan rüyalar” kalmıştır. Bunlara da “mevzu rüya” desek yanlış olmaz. Rüyanın ispatı mümkün olmadığından yalan üretmek için en kolay yoldur. Söz gelimi bugün birileri hadis uydurmaya kalkarsa, hemen bunun hangi hadis kaynağında kayıtlı olduğu sorulacak ve foyası meydana çıkacaktır. Ama “Rüyada gördüm, Resulullah şöyle şöyle buyurdu” diye uydurduğunda, söz konusu bu rüyayı görüp görmediğinin ispatı mümkün değildir. Bu nedenle hiç bir rüya hiç bir ameli konuda delil olmaz. Resulullah (ASV)’ı rüyada gören doğru söylese de delil olmaz, onunla amel edilmez. Çünkü şeytan, Resulullah’ın suretine giremez ama başka bir surete girip Resulullah adına görünebilir. Rüyayı gören kimse peygamber (ASV)’ın gerçek suret ve simasını bilmediğinden gördüğü suretin Resulullah olup olmadığını anlayamaz. İmam-ı Rabbani, sorulan bir soru üzerine, “Rüyaların kıymeti olsaydı, rüyada görülenlere güvenilseydi, müritlerin rehberlere hiç ihtiyaçları olmazdı.” şeklinde başladığı mektubunda şu cevabı veriyor: “Futuhat-ı Mekkiye kitabının sahibi (Muhiddin Arabî), ‘şeytan, Medine-i Münevvere’de medfun bulunan Muhammed (ASV)’ın kendi şekline giremez’ diyor. Başka suretlerde de Resulullah olarak görünemez diyenleri kabul etmiyor. (Yani: şeytan başka suretlerde Resulullah adına görünebilir) Resulullah’ın (ASV) kendi şeklini ve hele rüyada tanıyabilmek çok güç olacağı meydandadır. Bunun için, rüyalara nasıl güvenilebilir? Âlimlerin çoğunun dediğine uyarak ve Resulullah’ın (ASV) yüksek şanına yakışacak üzere, şeytanın hiçbir şeklide o mübarek zatın ismi ile görünemeyeceğini söylersek, o şekliden emirler almak ve onun beğenip beğenmediğini anlamak kolay değildir. Melun şeytan düşmanlığını burada da gösterebilir. Araya karışarak, olmayan şeyi olmuş gibi gösterebilir. Rüya göreni şaşırtır. Kendi sözlerini ve işaretlerini, o şeklin (ASV) sözleri ve işaretleri imiş gibi gösterir.” (Mektubat-ı Rabbani, 273. Mektup) Peygamber (ASV)’ın görüldüğü rüyalar da dahil hiçbir rüya dinde delil sayılmamıştır. “Rüya ile amel edilmez” kuralı meşhur olmuştur. İnsan, uykuda yaptıklarından ve söylediklerinden sorumlu tutulmamıştır. Bu itibarla hiçbir rüyanın bağlayıcılığı bulunmamaktadır.