İNSANIN DÜNYA SERÜVENİ
“Doğarken ağlamışız, ağlarken büyümüşüz;büyürken de, türlü türlü dert ve keder görmüşüz! Hayat imtihanınıncenderesinden geçmiş, sayısız zor geçitlerden geçmişiz… Âdem babamızın dünyayagönderilişinden sonra, insan olarak; yeryüzünün Mezra’na ekilmişiz. Aç kalmış,susuz kalmış; kakılmış itilmişiz; yeri gelmiş dertlerle boğuşmuşuz, yeri gelmişzalim ve zorbalarla uğraşmışız…”
İnsanızişte, şu imtihan dünyasında; uzun ve çetin bir maratondan geçmişiz. Bazen öndengitmiş, bazen de en sonda nefesimiz kesilircesine yere yıkılmışız… İnsanızişte, dünya serüvenimizde; bizimle yol arkadaşlığı yapanlardan; kimi zamansadakat, kimi zaman da ihanet görmüşüz… İnsanız işte, başa gelene bazensabretmişiz, bazen de zorluklara dayanamayarak; içgüdü ve dürtülerimizeyenilmişiz ne çare?…
Neslindevamı için, ilahi muradın gereği olarak da; evlenmiş ve çoğalmışız. Çolukçocuk derken, aileden sorumlu bireyler olmuşuz. Çocuk yetiştirmişiz,büyütmüşüz, kimimiz; onları fidan oldukları dönemlerinde iyi bir aşı, ustacabir budamayla; ALLAH’A kul, Peygambere (s.a.v) Ümmet; insanlığa da faydalıbirer insan olarak yetiştirmiş; kimimiz de, başıboş bırakmış; sokak ve kaldırımkültürüne terk etmekle, sorumluluğumuzdan firar edip sınıfta kalmışız!
Ağlamaklabaşlamıştı ya dünya serüvenimiz, kimi zaman ağlamamız gereken yerde kahkahaatmış vazifemizi unutmuşuz… Kimi zaman da, tebessümün sadaka olduğunuumursamadan, güzel bir davranışı dahi, ihtiyacı olanlardan esirgemişiz!İktisadın gerekli olduğu zamanlarda, israfa dalmış; güzelce harcamanın kullukvazifesi olduğunu bilmemiz gereken yerde ise, cimrilik etmekle; mal ve mülküngerçek sahibinden, bize emanet edilmiş olanı esirgemişiz, çok yazık!...
İnsanlar,iki,kimi yerde de üç sınıf; birinci sınıf, hakka tabi olanve ilahi tekliflerekayıtsız şartsız teslim olanlar; ikinci sınıf, inkâr ve kibir elbisesinebürünen hak hukuk tanımazlardır… Kimi zaman da, üçüncü bir sınıf zuhur eder kibunlarda nifak ehli olanlar; Müminlerin çoğunlukta olduğu toplumlarda bir urgibidirler. Müslüman görünür, fakat gerçekten inanmaz; yerine göre suret vekisve değiştirir, inkârcıların yanında da inkârcı ve kurnaz…
İnsanişte, tok olunca kendinden geçer ve bir daha acıkacağını asla hatırlamaz; açkalınca da bir lokma ekmeği tüm dünyaya değiştirmez…Hal insanı, herkesin ve herkesimin halinden anlar; hal fakiri olanların ise, burunları havada, kibir vegurur atına biner de, atın ayağının yerde olduğunu unuttur; böyleleri ne bilsinedep, izan, ahlak ve erkânı?
Kimne yaparsa yapsın, kim nasıl ve ne şekilde inanırsa inansın; biz “LA DEMEKLE İNKAR ETTİK TÜM SAHTE İLAHLARI;İLLALLAH DİYEREK İMAN ETMİŞİZ, HER ŞEYİN GERÇEK VE TEK SAHİBİ OLAN ALLAH’A!...”Biz iman edenlerin vazifesi; Tevhid inancının ilkelerine göre yaşamayıhayatımızın vaz geçilmezi olarak; onları bir ömür boyu yaşamak ve yaşatmayagayret etmektir… Evet, biz insanız; ağlamakla başlamıştı bizim dünyaserüvenimiz; çünkü ana rahmi bizim için asli vatandı ta ki, oradan hicret edipdar-ı dünyaya gelinceye kadar! Çünkü asli vatanından hicret edenler için, başkatüm yerler birer gurbettir de ondan… İşte bu yüzden, şu gurbet diyarınaalışamayız korkusuyla ağlamıştık.
“Şimdi, korkunun ecele faydası yokkaidesince; ağlamakla gülmenin arasındaki hakiki tebessümleri yakalamanın tamda zamanı! Önce, başkalarına söylediklerimizi kendimiz yaşamalıyız; yaşamalıyızki, ilettiğimiz mesajlar yerini bulsun, kabul görsün. Ve her ne verirsekverelim, ne söylersek söyleyelim; insanlardan asla ve kata karşılığındateşekkür beklemeyeceğiz… Ecrimizi, hiçbir şeyin zayi olmadığı en yüce makamdanbeklemeliyiz… İnsanın dünya serüveni derken, bir baktık ki; serüvenin mecrasıdeğişmek üzereydi ki; su yatağını bulur misalinde olduğu gibi; bizimki de âcizanevenaçizane olarak, okyanustan katreler koparıp ve o katrelerden su yatağına biryol ulaştırabilmenin mücadelesidir. Hepsi o kadar!”Selam ve dua ile…