SÖZÜ YOLDA KILMAK
“Sözlerinize dikkat edin, düşüncelerinize dönüşür. Düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür. Duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür. Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınıza dönüşür. Alışkanlıklarınıza dikkat edin, kişiliğinize dönüşür. Kişiliğinize dikkat edin, kaderinize dönüşür.” MahatmaGandhi.
Başlangıçta, her şeyin başlangıcında önce s-öz vardı. İlk sözle var ‘ol’du her şey. Söz varlığın kaynağı, varlığın yani var olmanın, varlık tasavvurunun tezahürü; olmanın ya da olmamışlığın işareti. İnsanın kendini ifadesi sözle başlar, insanın insanla teması, ünsiyeti sözle başlar. Sözün özle ilişkisi bu yüzden önemlidir. Sözü ile vardır insan; ne söylediğimiz, ne yapmak istediğimize götürür. İdrakimizin yansımalarıdır sözlerimiz, dolayısıyla neyi inşa edeceğimizi de sözümüzle ortaya koyarız. Sözün dayanağı olmalı, sabiteleri olmalı; sabiteleri olmayanın sözü lakırdıdan ibaret kalacaktır. Pergel bütün dünyayı dolaşabilir ancak mesele pergelin sabit ayağında. Sabit ayağın sağlam durması gerekiyor. Başkalarının tarihiyle, başkalarının değerleriyle, başkalarının kelimeleriyle yaşayamayacağız. Sözümüzü ortaya koyacağız, özümüzü ortaya koyacağız. S/özü y/olda kılacağız. Söz oldurmalı, buldurmalı insana insanı.
Söz özü dile getirmeli, öz sözle dile gelmeli, sözü g-öz-el kılmanın yolu özle ilşkilendirmekten geçer. Öze ilişkin olmayan, özü ortaya koyamayan söz lafügüzaf olmaktan kurtulamayacaktır. Öyleyse sözü boşluktan kurtarıp, kıymete büründürmek için özleştirmek, hakikatle, hikmetle, irfanla buluşturup söylemek gerekecektir. O zaman söz hakikate yol bulabilecektir.
Bugün eğer söz yitirilmişse, muhabbet unutulmuşsa, kadim geleneğimizden olan sözlü kültürün unsurları kaybolmaya yüz tutmuş ise sebep özün yitirilmiş olmasıdır. Muhabbet ediyoruz denilir ya, sevgiyi çoğaltmaktır, aşktır amaç. Zira s özü kîl-ü-kâl olmaktan kurtaracak olanın aşk olduğu da bilinen bir gerçektir. O yüzden ‘aşk olsun’ denilir. Sözü muhabbete çeviren, özlerin hem dert olmasıdır, hemhal olmasıdır. Muhabbet öyle ağza gelen her sözün söylenmesi değildir, sözünü tartmadan söyleyen kişinin alacağı cevaptan incineceği de, söz ağızdayken insanın sözün efendisi, ağızdan çıktıktan sonra da insanın sözün esiri olacağı da bilinir. Söz odur ki bilgiyle zenginleştirilmiş olsun. Bilgi gereklidir ancak yine de sahih sözün nereden ve kimden geleceği belli olmayacağından; ‘Ehl-i irfânım diye kimseye ta'n etme sen./ Defter-i irfâna sığmaz söz gelir dîvâneden’ nasihatini de unutmamak lazım. Yunus’un ‘behey Yunus sana söyleme derler/ ya ben öleyim mi söylemeyince’ ifadeleri, söylenmediği takdirde sonun ölüm olabileceği kadar değerli olanı söylemeyi tavsiye eder.
Özümüz ile sözümüz arasındaki uçurum artıyor ise, eylemlerimiz özümüzden, değerlerimizden, kimliğimizden uzaklaşıyor ise, yaşadığımız hayat mutmain kılmıyorsa bizi, hayatın sıradanlığı ise yaşadığımız, özümüzden uzaklaşmış olduğumuzdandır. Yitirmişsek özümüzü söz bizim olmayacaktır. Yoldan çıkacaktır, yoldan çıkaracaktır. Erdeme bir yolbulmalı sözümüz, hakikate götürmeli, şahsiyeti inşa etmeli, Pörsümüş dünyaya karşı sözümüz olmalı. Meclisin dışına ittiğimiz sözü, meclisin içindekilerine de söyleyebilmeliyiz. Sözün söyleyeni önemli olduğu gibi söyleyeninde sözü önemlidir. ‘Söz var söyleyenle, söyleyen var sözle büyür.’
Özsüz sözle nereye gidebiliriz, hangi yana yönelebiliriz. Suyun içerisinde suyun akışına kapılmış çerçöp misali bir oyana bir buyana salınıp durur insan. Rotasını yitirmiştir. Hersöze kulak kabarttığından sözü kîl-ü-kâl olmaktan kurtulamaz. Söz istikamet sunmalı, istikamete götürmeli, müstakim kılmalı. Sözün rahmet bereket ve feyiz sunabilmesinin yolu ‘sözü müstakim kılmak’tan geçecektir. Kişi söze, söz sahibine uymalı, eylemine uymalı. Söze hikmet elbisesini giydirebilmek, derinlik katabilmek için sözü muhafaza etmek durumundayız. Sözü yolda kılabilmeliyiz.
Sadece söylemek mi? Elbette değil eylemek önce. Eylemsiz söylem özsüz sözdür. Eylemin ve söylemin birlikteliğidir aslolan. Söz özden gelmeli ki kulağın ötesine geçebilsin, kalpten gelmeli yani, salt dilden gelen kulağın ötesine geçemeyecektir. Bu bağlamda sözü unutan modern insanın etkili söz söyleme, etkili konuşma türü eğitimlerle sözü güzelleştirme çabalarının neye hizmet ettiği tartışılabilir ancak, yüreğe dokunmayan, kalbe değmeyen sözün değeri yoktur. Sözün yüreğe dokunabilmesi için anlamının olması gerekiyor, ruhunun ve de muhatabının olması gerekiyor. Sağırlar çarşısında gazel okunmayacağından, en az söz kadar dinleyenin de iyi seçilmesi gerekmektedir.
Evet, sözümüz olmalı, bizim sözümüz olmalı, hayatın karşımıza çıkardığı sorunlara ancak kendi sözümüzle, sözümüzü özümüze bağlayarak çözümler üretebiliriz. Sözlerin en güzelinin, güzel söze ilişkin misaliyle sözümüzü öze bağlayalım: “Güzel bir söz, k ökü sapasağlam, dalları göğe doğru uzanan güzel, diri bir ağaç gibidir. Ki, Rabbinin izniyle her mevsim meyvesini verip durur. Ve çirkin bir sözün durumu ise, kökü toprağın üstüne çıkarılmış, bütünüyle kararsız, dayanıksız çürük bir ağacın durumuna benzer.”