'İSRAİL, BİR TERÖR DEVLETİDİR'
Evet, Batı devletlerinin kurduğu, diplomatik ve ticariilişkilerimizin devam ettiği, ilk tanıyanlardan olduğumuz: İsrail, bir terördevletidir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD’nin Kudüs kararısonrasında olağanüstü olarak İstanbul’da toplanan İslam İşbirliği Teşkilatızirvesinde İsrail’in bir terör devleti olduğu gerçeğini dile getirdi.
Malum olduğu üzere, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), ABDBaşkanı Donald Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıma ve ABD BüyükelçiliğiniTel Aviv'den Kudüs'e taşıma yönündeki planını açıklamasının ardından dönembaşkanı Türkiye'nin ev sahipliğinde olağanüstü toplandı.
Erdoğan’ın bu toplantıda yaptığı konuşmasında, önemlitespitler ve sürdürülen yanlışlar bir aradaydı. Bu çizgi, alınan kararlara dayansıdı ve aslında ABD ve İsrail’in memnun olduğu bir sonuçtu bu.
Elbette İslam ülkelerinin farklı kulvarlarda olmaları,bölünmüşlükleri ve toplanmalarının bile bir başarı sayıldığı ortamda, buaçılardan toplanma ve bazı “tavsiye” kararları almaları bir başarı ve elimizdenancak bu kadarı geliyor söylemine uygun. Ancak, bu sonuç, uzun vadede işimizidaha da zorlaştıracak kabuller içermekte hem de Doğu Kudüs ve 67 sınırlarıgibi, İsrail’in Filistin toprağının önemli bir bölümü ve Kudüs’ün yüzdeseksenine yakınını işgalini kabulün bir zafer olarak ilan edilmesi gibi.
ABD'nin, bu önemli kararı karşısında gösterilen tepki;oldukça cılız ve etkisiz kaldı. Zaten İsrail cephesi de İİT kararlarının vegösterilen tepkilerin kendilerini etkilemediğini beyan etti.
1947, BM paylaşım planında; Filistin ciddi manadaküçülmekteyken; İsrail genişlemekte. 1949 – 67 arasına da bu durum hızlışekilde devam ediyor. Günümüz de ise Filistin;1947’deki İsrail durumunda.
Dolayısıyla İsrail terör devletinin en önemli kurucu vehamilerinden biri de BM’dir. Bu bakımdan, 'konuyu BM Genel Kurulunataşıyabilirsek' tarzında başlayan söylemler ve eylemler oldukça ironi.
İslam İşbirliği Teşkilatı İstanbul toplantısının sonuçbildirisindeki en önemli nokta: ABD’nin bu yasadışı beyanın geriçekilmemesinden doğacak tüm sonuçlardan bütünüyle sorumlu tutulacağıdır.
Yine ABD’nin, bundan böyle Filistin konusunda taraf konumunageldiği yönündeki söylem de önemelidir. ABD'nin, bölgesel süreçlerdenuzaklaştırılması önemsenmesi gereken bir politikadır.
Zira ABD’nin içinde olduğu her faaliyet, siyasi diyalog veçözüm adı altında giriştiği süreçler; hep kan ve gözyaşı, adaletsizlik ve yenisorunların ortaya çıkmasıyla sonuçlanmıştır.
İslam ülkelerinin Doğu Kudüs’ü Filistin’in başkenti olaraktanıması ise önemliydi ama zaten bütün dünya tarafından öteden beribenimsenmekte olduğundan, sadece onaylanmış oldu.
1967 sınırları esasına bağlı iki devletli ve Filistin’inbaşkentinin de Doğu Kudüs olduğunu öngören bu "çözümü"; İslamülkeleri ile birlikte, Avrupa Birliği’nden Çin’e kadar tanıyan bir yelpazemevcuttu.
ABD'nin Kudüs hamlesi, sadece İsrail ile ilgili değil; ABDve batının önümüzdeki süreçte Ortadoğu ve Akdeniz başta olmak üzere, direnenlerekarşı uygulayacağı politikaların bir alt zemini olmasıyla da ilgilidir.
Bu kararın alınmasında önemli rolü olan Suudi Arabistan,Mısır, Malezya, Endonezya ve Türkiye gibi İslam dünyasının önde gelen ülkeleriolmak üzere Ürdün, Fas, Cezayir gibi bölge güçlerinin aralarında bulunduğuülkeler, İran kadar yapamasalar da; ABD ile ilişkilerinde cesaretli geriadımlar atmadıkça ABD ve İsrail'i etkilemeleri düşünülmemelidir.
Bu bağlamda, Türkiye'nin Suriye'de yaptığı yanlış ve İsrailile yeniden ilişkiye başlamasının, bölgesel yıkımı ve ABD'nin Kudüs kararınıkolaylaştıran etkenler olduğunun altını çizmeden geçmemek gerekir.
Filistin konusunda, İslam ülkelerinin ortak birlik kurmalarıve ortak tutum ve politikalar belirlemeleri halinin sistemleşmesi zorunlulukarz eder.
Ancak, ülkeler olarak ana sorumluluk ve yük, bölgeülkelerine düşmekte. Türkiye, İran, Mısır ve Suudi Arabistan, bu bağlamdaönemli ülkeler.
Oysa batı, Suudi Arabistan'ın elini kolunu bağlamış, Mısır'asıkı bir markaj uygulamakta, Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak istemekte ve İranüzerinde kuşatma ve çemberi daraltma politikalarıyla süreci kotarmayaçalışıyor.
Zaten İsrail ile mücadelede devletler, geçmişte desavaştıkları halde yenilmiş; ilk kez bir direniş örgütü olan LübnanHizbullah'ı, Suriye'nin de desteğiyle 2006'da İsrail'ı mağlup etmişti. Bubakımdan, bölge ülkelerinin, Filistin'i kurtarma amaçlı bölgesel çapta askeriyapılanmalar, özel ordular kurmaları bölgenin gerçekleri arasında yer almaktagibi.
Sonuç olarak, İİT sonucu, hiç olmazsa birkaç bölge ülkesininhemen İsrail ile ilişkilerini kesmesi ve diğer ülkelerin de İsrail ve ABD ileilişkilerini gözden geçirmesi ile başlamadığı için etkisiz olmuştur denebilir.