URFA’NIN VAHŞET PROFİLİ
Şanlıurfa’da göreve başladığımın ilk ayıydı. Yıl 2014.
Askerdeki sevgilisi ile birlikte olup 8,5 aylık hamile kadın 2 akrabası tarafından boğulup 18 metre derinliğindeki kuyuya atılmıştı. Üstelik cahiliye dönemindeki bir yöntemle. “Seni dayına götüreceğiz” vaadi Şanlıurfa’da “Seni ailenle barıştıracağız” umuduna dönüştürülerek. Talihsiz kadın, doğumuna kısa süre kala kucağına alacağı yepyeni bir hayat hevesiyle 2 akrabasının “Ailenle barışacaksın” sözüne kanıp sonu vahşet dolu barış yolunda ölüme gitmişti. Yaşı henüz 19'du.
Rejideydim. Sıradaki habere gözümde yaş kalbimde bir yumru ile geçtim. Bir abimiz “Kendini topla, bu ne ki zamanla alışacaksın” dedi. “Buna nasıl alışılır abi?” dedim. Gülümsedi.
Uyuyamadım. Kafamda kurup durdum. Annesine sarılma hayalini kurmuş muydu? Yolda kardeşleriyle uyumanın sevinciyle gülümsemiş miydi? Kaç kez sevmişti acaba karnındaki bebeğini? Sonra anladığında olacakları bağırmış mıydı “Bebeğim” diye? Son nefesinde kimi anmıştı? Kıyametti ama dünya hissetmedi.. Ah be kadın... Ah be!
Yıllar geçti ne o 8,5 aylık kadını nede 18 metrelik kuyuyu unutmadım. Bugün hala aynı sızıyla kahrolurum o kadına.
Peki kentin vahşet profili değişti mi?
Hayır.
“Bu ne ki?” diyen abimiz haklı çıktı. Üstüne eklendikçe eklendi.
Kimi zaman yol ortasında öldürüldü Urfalılar, kimi zaman evde intihar süsü verilerek öldürüldü, kimi zaman yeni doğmuş bebekti cesedi çürüyene kadar metruk yerlerde bekletilen, kimi zaman bir hayvan işkence gördü korkunç bir şekilde, çoğu zaman da kadınlar…
En son vahşeti de dün gördük. Çıldırmış, gözü kan bürümüş diyeceğimiz kişi/kişiler araçla defalarca tartıştıkları kişilerin üzerinden geçti. Ellerimin titremesinden anladım ki gazetecilik mesleğim beni hala bu olaylara karşı duyarsızlaştırmadı. İlk gün ki yürek sızım yerinde duruyordu. Herkes gibi lanet ettim, adalet diledim, bu son olsun istedim.
Peki son olacak mı?
Ne yazık ki hayır ama minimize etmek de mümkün.
İnsanoğlu var olduğu günden bu yana kötülük, vahşet, akıllara durgunluk veren öfke ve kin var. Kimi bunu olabildiğince kontrol altına alma çabasında, kimi ise bana dokunmayan yılan bin yaşasın kafasında.
"Böylesi dinamik duyguların kontrolü nasıl sağlanır?" sorusunun cevabı ilim ve bilimde. Kentin fikir insanlarına düşen görevleri yerine getirme vakti çoktan geçti. Bireysel silahlanmaya karşı tam destek verilmesi, bunu gerekirse Ankara düzeyinde bir güçle gerçekleştirmesi, eğitim seviyesi ve istihdamın yükseltilmesi, ağalık sistemine son verilmesi, zenginle fakir arasındaki makasın kapatılması ve sağlık odaklı da çalışmalar yürütülmesi lazım diye düşünüyorum.
Bizler tüm enerjimizi gece gündüz demeden her alanda hak edilebilir bir yaşamı sağlamak için harcıyoruz. Oysa dünya çok ileride.
Bu kentin enerjisini kolay yoldan para kazanma hırsından, kim kiminle nerede ne yapmış dedikodusundan uzak tutarak;
Okumaya, meslek edinmeye, bilimle uğraşmaya ve tüm bunlarla bağlantılı yetişmiş insan olarak “Onun hayatından bana ne” demeyi öğrenmeye ihtiyacımız var. Toplum değerlerini yadsımadan ancak bireysel özgürlüğün de hareket alanını genişleterek bir yaşam oluşturmamız gerektiğini düşünüyorum.
Urfa’nın vahşet kelimesi ile yan yana gelmediği gün, bu kentin ikinci kurtuluş mücadelesini kutlamayı hak ettiği gün olacak.
Urfa, umarım en kısa sürede bu kurtuluşa eresin.