DOST, DÜŞMAN OLURSA
En dehşetli en korkunç düşmanlık, dostun düşmanlığıdır. Kardeşlerin düşmanlığı kalleşliğe dönüşür; oysa gerçek düşmanlarda kalleşlik yoktur. Çünkü aradaki sevgi ve dayanışmanın, kaynaşmanın oluşturduğu güven etkisiyle dostlar gizliliklerini birbirlerine söyler, sırlarını birbirlerine açar, mahrem hal, tutum ve fikirlerine vakıf olurlar. Durum böyle iken günün birinde araları bozulur ve hemen onarılmazsa şeytanı bile hayrette bırakan bir düşmanlık başlar. Bu düşmanlık her iki taraf için bir yıkım olur. Taraflardan biri sürekli pusuda bekleyen, zaman zaman da ümidini kesmiş olan ve aslında her iki tarafın da gerçek düşmanı olan düşmanlarla bir olursa, diğer tarafa karşı geçici bir üstünlük sağlayabilir ama unutulmamalıdır ki onun sonu da gelecek, korkunç bir yıkıma uğrayacaktır. Şu var ki bunun sonu diğerine göre biraz tehir edilmiş olur.
Çoban köpeği sürüyü peşkeş çekerek kutla anlaşırsa, kendini güvenceye almış olmaz, köpeğin ölümü, sürünün itlafından sonraya bırakılmış demektir. Akıllı hiç bir düşman, dostuna kalleşlik eden kimselerle gerçekten dost olmaz. Böyle bir hain, dostunu kaybettiği gibi, yeni bir dost da kazanamaz.
Mikroplar çoğu kez yiyecek ve içeceklerle insana bulaşıp onu yatağa düşürdüğü gibi, düşmanlık tohumları da dostlar aracılığıyla insanı mağlup edebilir.
Kur’an-ı Kerim insanın en yakınları olan eş ve çocuklarından bile düşmanlar olabileceğine dikkat çekmiştir:
“Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar vardır; onlardan sakının. Fakat affeder, hoş görür ve kusurlarını örterseniz, hiç şüphe yok ki Allah da çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.” (Teğabün, 14)
Her insanda düşmanlıkları filizlendiren “kuvve-i gadabiyye” adı verilen duygular vardır. Dosta karşı aktif olmayan bu damar, bazı küçük anlaşmazlıklarda kabarabilir ve aktif hale gelebilir. Dostun düşmanlıklarının dehşetine dikkat çeken: “Düşmanından bir defa, dostundan bin defa sakın! Çünkü dostluğunuz bozulursa şayet bir gün, sana nasıl zarar vereceğini çok iyi bilir dostun!” şeklindeki büyüklerin sözü, halk arasında meşhur olmuştur.
Düşman olan dost, mürtede benzer. Fıkıhta, “Kâfirin hayat hakkı vardır ama mürtedin (dinden çıkan) hayat hakkı yoktur” kuralı kalleşlik eden dostun konumunu da apaçık göstermektedir. Kâfir, dinin düşmanıdır ama mürted, daha önce kardeş olup sonradan kalleşlik edip düşman olan kimsedir. Bu itibarla kardeşlikten çıkıp düşman olan kimse de dostluk konusunda bir mürted’dir, denilebilir.
Sakın yanlış anlaşılmasın, her dost düşman olacak diye bir şey yoktur. Ancak dost düşman olursa zararı çok büyük olur. İnsanın düşmanları galip olması da mağlup olması da dostları sayesindedir. Bu nedenle dostların birbirlerine düşman olması mutlaka önlenmelidir. Bunun için şu prensiplere riayet edilmelidir:
* Mahrem hususlarda dikkat edilmeli, vukufiyetin önüne geçilmeli “bir gün düşman olabilir” ihtimali her zaman canlı tutulmalıdır. Başka bir deyişle, her şeyi dostuna açmaktan sakınmalıdır. Hz. Ali (RA)’ın bu konuda şöyle demiştir: “Sırrın senin esirindir, onu konuşursan sen onun esiri olursun”, (Maverdî, Dürerü’s-sülûk fi siyaseti’l-mülûk, s. 71.)
* Küçük ayrılıklar büyümeden hemen giderilmelidir. Küçük çatlaklar kapatılmazsa büyük gediklerin açılması kaçınılmaz olur. Bütün büyük düşmanlıkların temelinde küçük anlaşmazlıklar vardır. Bunun için karşılıklı fedakârlıklar yapılmalıdır. Küçük fedakârlıklar zarar gibi görünse de aslında büyük zararları önleyen hayırlı bir muameledir.
* Daha önce kalleşliği tesbit edilmiş kimselerle samimi dostluk kurulmamalıdır. Bunlara karşı son derece dikkatli olunmalıdır. Böyle kimselerin tekrar kalleşlik yapabileceği asla dikkatten kaçırılmamalıdır. Çünkü başkalarına kalleşlik ederek dostluk kuranların dostluğu, planladıkları bir çıkarı elde etme amacındadır; bu nedenle sahtedir, ikiyüzlü bir dostluktur; dost görünümünde bir düşmanlıktır.
Kur’an-ı Kerim, Müslümanlara hıyanet edenleri “kendilerine hıyanet edenler” ifadesiyle niteleyerek, onlara karşı şöyle uyarmıştır: “Kendilerine hıyanet edenleri savunma; çünkü Allah hainliği meslek edinmiş günahkârları sevmez.” (Nisa, 107)