DÜĞÜMLERE ÜFLEYENLER
Bu dünyada hayır ve şer iç içe yaratılmıştır. Her hayırda bir şer, her şerde bir hayır yönü bulunmaktadır. Tamamen hayır olan bir şeyin bazı şartlara uyulmadığı taktirde şerre, yahut şer olan bir şeyin hayra dönüşmesi mümkündür. Samimi bir tövbe ve istiğfar, kötülükleri iyiliklere çevirir. Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri, “Hak şerleri hayr eyler” sözüyle buna dikkat çekmiştir.
Bütün kötülerin en kötüsü olan şeytan, Hz. Ebu Bekir (RA) gibi elmas ruhlu olanlar ile Ebu Cehil gibi kömür ruhlu olanların ayırt edilmesi gibi önemli bir hayra sebep olmaktadır.
İnsan için şer ve kötü olan bazı hususların diğer yaratıklar yahut bitkiler için hayırlı gıda olduğu bilinmektedir. Bu itibarla hayrı elde etmek ve şerden korunmak konusunda Kur’an’ın ölçülerine dikkat edilmelidir.
Kur’an-ı Kerim, Felak suresinin ikinci ayetinde, yaratılan her şeyde bir şer bulunduğunu belirttikten sonra, şer yönü daha ağır basan, yoğun olarak şerli bulunan üç şeyi ayrıca bildirerek bunlardan sabahın Rabbine sığınmak gerektiği buyrulmuştur. Bunlardan biri çöktüğü zamanki gece karanlığının; diğeri düğümlere üfleyen üfürükçülerin; üçüncüsü de haset ettiği zaman hasetçinin şerridir.
Bu günkü yazımızda “Ve min şerri’n-neffâsâti fi’l-ukad” ayetiyle, şerlerinden Allah’a sığınılması istenen düğümlere üfleyen üfürükçülerden söz etmek istiyoruz.
Bu surenin nüzulü zamanında toplumda etkin olan üfürükçüler vardı. Saç tellerine yahut ipliklere düğümler atar, kimsenin anlamadığı bazı sözler okur ve söz konusu bu düğümlere üflerlerdi. Böylelikle insanlara zarar veya fayda verdiklerine inanılırdı. Sihirbazlar bu şekilde toplumda üstünlük kuruyorlardı. Oysa gerçekte onların hiçbir hüneri yoktu; insanların zarar vehmine dayanan inançları bazen zarara yol açabiliyordu. Çünkü insan bir şeyden zarar geleceğine inanırsa psikolojik olarak zarar görebilir. Yani aslında zarar veren, “zarar zannı”dır, yoksa üfürükçünün marifeti değildir.
Ayette, üfürenler anlamındaki “Neffâsât” tabiriyle sözü edilen büyücülerin yalancı, yaptıklarının gerçek dışı ve uydurma olduğuna işaret edilmiştir. Türkçede de bir kimse için “üfürüyor” denildiğinde, yalancı olduğu anlaşılmaktadır. Sihirbazların yalancı, yaptıklarının kandırmacadan ibaret olduğunun en büyük delili, Hz. Musa (AS)’ın asasının yılana dönüşmesi mucizesini gördükten sonra tereddütsüz iman etmeleridir. Çünkü yaptıklarının numara olduğunu en iyi kendileri biliyordu. Ama Musa (AS)’ın bu mucizesini görünce asanın gerçek bir yılana dönüştüğünü en iyi anlayan onlar oldu.
İplik yahut saç teline atılan düğümlere üfleme tarzındaki büyücülük artık asırlar öncesinde kaldı. Fakat günümüzde modern dünyada, teknolojik düğümlere üfleme şekline dönüştü. Üstelik günümüzdeki teknolojik üfürükçülük, bin yıl öncesindeki üfürükçülükten çok daha tehlikeli ve etkileyici bir konumdadır. Bu nedenle ayetin “üfürükçülerin şeri” ile ilgili uyarısı geçerliliğini korumaktadır. Üfürmek hava ile ilişkili olduğuna göre, çağımızdaki radyo, televizyon, internet yayınları üfürme suretiyle gerçekleşmektedir. Bu yayınları “üfürme” kapsamında düşünmek yanlış olmaz. Bu itibarla televizyonlar, radyolar, vericiler, hatta telefonlar birer düğümdür. Her bir mikrofon, her bir kamera birer düğümdür. Bunlardaki muzır yayınların, zararsız yayınlardan daha etkileyici olduğu da bir gerçektir. Herkes biliyor ki günaha sürükleyenler, sevaba teşvik edenlerden daha güçlüdür. Ahlak dışı, kandırmaca ve yalancılık üzerine kurulu yayınların, özellikle gençler ve çocuklar üzerinde büyüleyici bir etkisi olduğu açıktır. Şimdinin sanal âlemi, eskinin zarar zannına dayanan inancından daha büyük şer içermektedir. O halde bu sanal şer “Ve min şerri’n-neffâsâti fi’l-ukad” ayetinin işaretleri arasındadır.