MİSKİN
İnsan, toplumsalbir varlık olarak yaratılmış ve bunun gereği olarak toplum halinde yaşamakzorundadır. Toplumu oluşturan fertlerin birbirlerine karşı haklarınıgözetmeleri, bunun için de sevgi ve saygıya dayalı bir düzen oluşturmalarıgerekir. İşte bu düzene “medeniyet” denir.
Medeni olmayanbir topluluk toplum olmaz ve fertlere hiçbir huzur getirmez. Medeniyet, sevgive saygı ölçüleri içinde birbirlerinin haklarını gözetmek, ihtiyaçlarınıkarşılamak ve birbirlerine tahammül etmek şeklinde açıklanabilen bir toplumdüzenidir. İnsan medenilik ölçüleriyle tasarlanmıştır. Ünlü Müslüman mütefekkirİbn-i Haldun, “İnsan tabiatıylamedenidir” diyerek bu gerçeği özetlemiştir.
Toplumda fakir vezengin denilen iki temel unsur bulunmaktadır. Bu iki unsur arasındakikarşılıklı saygı ve kabullenme toplumun huzurunu temin eder. Bunlarınanlaşmazlığı durumunda, çeşitli huzursuzluklar ve sonucunda da anarşi ortayaçıkar. Yoksullara yardım mahiyetindeki zekâtı, dinin şartı kabul eden İslam, busayede toplum huzurunu en güzel şekilde temin etmiş ve asırlarca tüm dünyayagöstermiştir.
Kur’an-ı Kerim,“başkasını düşünmek” temeline dayalı bir toplum düzeni oluşturmuştur. Bunedenle fakir ve miskine yardım etmeyi sıkça emrediyor, zekâtı vermeyenleri,yardım etmekten kaçınanları acıklı bir azapla tehdit ediyor.
Kur’an-ı Kerimyoksulları ifade etmek için “fakir” ve “miskin” şeklinde iki kavram kullanır.Kimisi bu iki kavramın aynı anlama geldiğini söylese de zekâtın verileceğikimseleri açıklayan ayette ayrı anlamları olduğu izlenimi vermektedir. Sözkonusu ayette şöyle buyrulmuştur: “Sadakalar (zekâtlar), Allah’tan bir farzolarak ancak fakirler, miskinler, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslâm’aısındırılacak olanlarla (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allahyolunda cihad edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah, hakkıylabilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe,60) Zekâta hakkı olan sekizsınıf içinde fakir ve miskinlerin ayrı ayrı zikredilmesi bu iki kavramın farklıolduğuna işaret eder.
Hanefi Mezhebinegöre: fakir geçim sıkıntısı içinde olan kimselerdir. Yani belli bir miktarkazançları vardır ama ihtiyaçlarını karşılamaya yetmemektedir. Miskin ise,sakin, durgun olan anlamında olup hiçbir şeyi olmayan, hiçbir kazancıbulunmayan tamamen ortada kalan kimselerdir. Kelimenin kök anlamı buna işareteder.
Şafiî Mezhebi isetam aksini söylemiştir: Fakir hiçbir kazancı olmayan; Miskin ise, ihtiyaçlarınıkarşılayamayan kimsedir. Buna göre miskin kimsenin belli bir mesleği, kazancıvar ama yine de muhtaç durumdadır. Şafii Mezhebi, bu görüşlerine bazı delillergetirmişlerdir. İki tanesini verelim:
1-Yukarıdamealini verdiğimiz ayette zekâtın verilmesi gerekenler açıklanırken ilk sırada“fakirler” ikinci sırada da “miskinler” zikredilmiştir. Bu da gösterir ki,zekâta öncelikli olarak fakirler hak sahibidir, miskinler ikinci sıradagelmektedir.
2-Musa (AS) veHızır (AS)’ın kıssasında, bindikleri gemiyi Hızır’ın delmiş sonra bunungerekçesini Musa (AS)’a anlatırken geminin miskinlere ait olduğunuaçıklamıştır.“O gemi, denizdeçalışan miskinlere ait idi. Gemiyi kusurlu bir hale getirmek istedim, çünküonların ötesinde, her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı.” (Kehf,79)Ayette, geminin sahiplerinin miskinler olduğu belirtilmiştir. Demek ki, miskingemi sahibi dahi olabilen kimselerdir. Bu itibarla miskin fakirden daha varlıklıdurumdadır.
Toplumda bu ikitür yoksul sınıfın bulunduğu açıktır. Muhtaç durumda oldukları haldeaçıklanmaktan çekinen, ihtiyaçlarını gizleyen “gururlu” tabir edilen yoksullarbulunmaktadır. İşte bunlar miskin kavramıyla zikredilmiştir. Peygamber (ASV): "miskin, bir iki hurma veya bir-iki lokma ile geri çevrilendilenci değildir. Asıl miskin, insanlardan bir şey istemeyen ve onlar tarafındanhali bilinmediği için kendisine bir şey verilmeyen kimsedir." buyurarak miskinin bu özelliğine dikkat çekmiştir.(Buhari,Zekât,53; Ebu Davud, Zekât:24)