KAZANAN VE KAYBEDENLER
Bu dünyayı Ahirete hazırlık için bir tarla olarak yaratan Allah, buna yönelik kazanımlar elde etmesi için de gerekli tüm donanımı insana bahşetmiştir. Kazanmak da kaybetmek de kişinin kendi iradesine ve tercihine bırakılmıştır. İnsan, hedeflediği her şeye gayret ederek ulaşabilmektedir. Dünyalık kazanması da, dünyada ahireti kazanması da mümkün kılınmıştır. İyi ve halisane niyetle kısa bir zamanda az bir çabayla çok şey kazanmak mümkün olduğu gibi, çok şey kaybetmek de mümkündür. En büyük hüsran ise Ahiret hayatında kaybetmektir. Anlatacağım şu iki olay konumuza ışık tutacaktır:
Yıllar önce Güneydoğunun şirin bir ilçesinde bir yakınımızın evinde ailece misafir olarak bulunuyorduk. Bulunduğumuz ev tek katlı ve bahçeliydi. Karşısında cami vardı. Evin bahçesinde oturuyorduk. Birden, camide bir kargaşa, bir gürültü oldu. Meraklandık, acaba camiye cenaze mi getirildi diye, ne olduğunu anlamak için gidip baktık. Birkaç adam, yaşlı ve yatalak bir hastayı cami avlusuna bırakıp gitmişlerdi. Sonra öğrendik ki o yaşlı ve hasta adamı oraya bırakıp gidenler onun vicdansız oğullarıydı. Uzun süredir yatalak olduğundan bakımından usanmışlar, ölümünü de uzak gördüklerinden getirip camiye bırakıp kaçmışlardı. Birkaç dakika içinde yanına vardığımızda yaşlı adamın öldüğünü gördük. Bizden önce onun oraya bırakılışını görenler onun hayatta olduğunu, hatta konuştuğunu söylediler. Rahmetli babam da oraya geldi, hastanın vefat ettiğini söyledik. O zaman babam, tüyleri diken diken eden şu ibretli sözleri söyledi:
“Bu adamın çocukları birkaç dakika daha sabretmiş olsalardı, emr-i Hak vaki olur ve kazançlı çıkacaklardı ama getirip buraya bırakınca bir-iki dakikayla kaybedenlerden oldular. Ahireti kaybettiler, dünyada da “babalarını camiye atan hayırsızlar” diye anılacaklardır. Ayrıca yaşlı ve güçsüz hastanın buraya bırakılır bırakılmaz vefat etmesi, Allah’ın kulunu asla yerde bırakmayacağını göstermektedir. Bırakıldığı anda ruhunu kabzetmiştir..”
İkinci olay da Şanlıurfa’nın Birecik ilçesinde yaşandı.
Rahmeti babam 1980-1986 yılları arasında Birecik müftüsü olarak görev yaptı. Birecik eşrafından Kasım Fincan adında dindar ve hayırsever bir dostu vardı. Oldukça da varlıklıydı. Hayır işlerine düşkündü. Her ne yapmak isterse gelip babama danışır, onun onayını aldıktan sonra işe girişirdi.
Bir gün, kimsesiz, yatalak ve yaşlı bir kadının bakıma ve yardıma muhtaç olduğunu haber alınca soluğu babamın yanında almış ve yardım için ne yapması gerektiğini sormuş. Babam, yaşlı kadının bakımını yapabilecek ücretli bir kadın tutmasını tavsiye etmiş. Kasım Fincan hemen soruşturmuş, bu görevi yerine getirebilecek ve paraya da ihtiyacı olan bir kadın bulmuş, dolgun bir ücretle onu yaşlı kadının kaldığı eve göndermiş. Bu ücretli kadın bir gün çalışıp işi bırakıp kaçmış.
Kasım Fincan babama gelip durumu anlatmış, ne yapması gerektiğini sormuş. Babam, “Ücreti bir kat daha artır, çalışacak başka bir kadın bul.” demiş. Bunun üzerine ücreti iki katına çıkararak yeni bir kadın bulmuş. Ne yazık ki oda bir gün çalıştıktan sonra kaçmış. Durumu anlatınca babam yine, “Ücreti daha da artır, yeni bir çalışan bul.” tavsiyesinde bulunmuş. Kasım Fincan iki kat daha fazla para vererek çalışacak yeni bir kadın bulmuş. Bu kadın da bir gün çalışıp işi bırakacakken, yatalak yaşlı kadın vefat etmiş. Durumu babama bildirince, “Müjdeler olsun sana, sen kazandın Hacı Efendi, Allah sevabını artırsın.” diyerek ona müjde vermiş.
Kasım Fincan da birkaç yıl sonra vefat etti. Babama ve hayırseverliğiyle büyük hayır işlerinde imzası bulunan bu dostuna rahmet dilerim. İkisinin de mekânı cennet olsun.
İşte insana kaybettiren ve kazandıran yatalak yaşlı iki hasta.. Birinin çocukları bir-iki dakika sabırsızlık göstererek kaybetmiş, diğeri ise hayırseverliği ve sabrı sayesinde kazançlı çıkmıştır.