MEZARA DÖNÜŞEN EVLER

İnsanın ilk ve temel eğitimini aldığı yer evidir. Dünyadaki yaşantısıyla ilgili temel eğitimini burada alır, hayat için temel gereksinimlerini burada edinir. Aynı şekilde din için ve ahiret hayatı için gereken temel eğitimi de burada alır. Bu itibarla ailenin yuvası olan ev, bir okuldur. Ağacın bütün kökleri, dalları, yaprakları ve ağacın içinde, dışarıdan görünmeyen hummalı faaliyetlerin tamamı meyvesi içindir. Aile de bir ağaca benzer; ailenin meyvesi de geleceğin ümidi olan çocuklardır. Bütün faaliyetler çocuklar içindir. Anne ve baba, çocuklar için seferber edilmiştir. Yüce Yaratıcı, masum ve en sevimli vaziyette yavruyu, şefkatle donattığı anne ve babaya teslim ediyor, Allah’a iyi bir kul olarak yetiştirmelerini istiyor. Çocuk, yeme-içmeyi, konuşmayı, yürümeyi, temizlik ve görgüyü aile içinde öğrendiği gibi dini, Allah’ı ve ilahi emirlerin temellerini de ailede, bu “ev okulu”nda öğrenmelidir. Anne ve baba, çocuğun karnını doyurmayı, altını temizlemeyi düşündükleri kadar, dinin emirlerini ve yasaklarını da öğretmeyi düşünmelidirler. Kısacık, fani dünya hayatının selametini düşünen bir şefkat, ebedi hayatın selametini daha ziyade düşünmelidir. Sadece dünya hayatıyla sınırlı kalan şefkat hayvani bir şefkattir, insani değildir. Çocuklara, alışkanlık derecesinde öğretilmesi gereken ibadetlerin başında namaz gelir. Çünkü namaz, dinin direğidir; o olmazsa din olmaz. Çocuklara namaz eğitimi ise anlatımdan, sözlü uyarı, teşvik ve tehditten ziyade, aile içinde uygulayarak çocukların görmelerini sağlamakla mümkündür. Bunun için baba ve anne evde namaz kılmalıdırlar; namaza düşkünlüğü, namazın ne kadar önemli olduğunu yaşarak çocuklara hissettirmelidirler. İçinde namaz kılınmayan ev nursuz ve ruhsuz olur, manen karanlıktır. Bu nedenle Peygamber (ASV) içinde namaz kılınmayan evi mezara benzetmiştir. “Namazınızın bir kısmını evlerinizde kılınız da oraları kabirlere çevirmeyiniz.” Buyurmuştur. (Buhârî, Salât 52, Hadis no: 432) Ünlü Hadis imamı Kadı İyâz, “Namazınızın bir kısmını evlerinizde kılınız.” hadisini farz namaz olarak yorumlamıştır. Ona göre Müslümanlar, bazı farz namazları evlerinde kılmalı, ev halkından camiye gidemeyen kadınlara ve çocuklara imam olmalı, bu şekilde onlara hem namazın bilmedikleri yanlarını öğretmeli hem de cemaatle namaz kılma sevabı kazanmalarını sağlamalıdır. Bazı namazları evde kılmak, namaz eğitimi için zorunludur. Namazlarını sürekli camide kılanlara da çocukların namaz eğitimi için sünnet ve nafile namazlarını evlerinde kılmalarını emretmiştir: “Ey İnsanlar! Evinizde namaz kılınız. Zira farz namaz dışındaki namazların en makbulü, insanın evinde kıldığı namazdır.” (Buhârî, Ezân 81.) Çocuklara öneminin kavratılması ve uygulanması gereken diğer bir ibadet de Kur’an okumaktır. Kur’an’ın nurlu ve etkileyici bir atmosferi vardır. Her sabah anne ve baba tarafından evde okunan Kur’an, uykuda olsalar bile çocukların üzerinde büyük bir etki yapacaktır. Kur’an’ın nur saçan ve dertlere şifa sunan özelliği, bizzat ev halkının okumasıyla kat kat artmaktadır. Peygamberimiz (ASV) şöyle buyurmuştur: "Bir ev, içinde Kur'ân okunması sebebiyle o evde oturanlara genişlik, ferahlık verir. Orada melekler hazır bulunur. Şeytanlar kaçar, evin hayır ve bereketi artar. İçinde Kur'ân okunmayan bir ev ise içindekilere dar gelir. O evde melekler gider, şeytanlar hazır bulunur, evin hayır ve bereketi de o olur." (Darimi, Sünen, Fezailü'l-Kur'ân 1.) “Okumak” anlamına gelen Kur’an, nazil olmaya başladığı günden itibaren müminlerin dilinden hiç düşmedi. Her namazda okunduğu gibi, her sabah müminlerin evlerinden, gönülleri ve sesleri süslendirerek okunması devam etti. Hiç bir kitap bu kadar okunmamıştır. “Kur’an” ismine kadar layık olduğu apaçık ortadadır. Peygamberimiz (ASV)’ın: "Evlerinizi mezara çevirmeyiniz. Muhakkak ki şeytan, içinde Bakara Suresi’nin okunduğu evden kaçar." (Müslim, Müsafirin, 212) emrine uyarak evlerini mezara çevirmemek için Eskiden her sabah her evden Kur’an sesi duyulurdu. Ev halkından Kur’an okumayı bilen herkes, sabah namazından sonra Kur’an okumaya koyulurdu. Vahyin inişinde duyulan arı uğultusu gibi, her evden bu nurani uğultu bütün köy ve şehirleri kaplıyor ve çocukların masum dimağlarında yankılanıyordu. Ancak Avrupa’nın “mimsiz” medeniyetinin İslam coğrafyasına yayılmasıyla birlikte sabah namazının büyük ölçüde terk edildiğine ve Kur’an okumanın da gittikçe hayattan çıkarıldığına şahit olduk. Artık tek tük bazı evler dışında çoğu evlerimizden bu ilahi sada kesilmiş durumdadır. Namaz ve Kur’an okuma ibadetlerinin yapılması gereken sabahları ne yazık ki evler kabristanı andıran bir sessizlik ve ruhsuzluk içine düşmüştür. “Evlerinizi kabirlere çevirmeyiniz. Zira şeytan, içinde Bakara sûresi okunan evden kaçar.” (Müslim, Salâtu’l-müsâfirîn, 212; Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’ân, 2.) Hadis rivayeti de evlerde Kur’ân okumayı teşvik etmekte ve içinde Kur’ân okunmayan evleri kabre benzetmektedir.