TESELLİ
İnsan dünya hayatında bazen sevindirici bazen üzücü olaylarla karşılaşır. Ölüm ve hayatı imtihan için yarattığını bildiren Cenab-ı Hak, insanları sevindirici olaylarla karşılaştırarak şükrünü, üzücü olaylarla da sabrını ölçmektedir. Bu açıdan bakıldığında insanın imtihanı nimetlere şükür ve musibetlere karşı sabırla olmaktadır.
İnsanın maruz kaldığı üzücü ve sevindirici olayların her biri iki türlüdür:
Birincisi, insanın müdahale, irade ve girişimiyle gerçekleşir. Bu türeden üzücü olaylar insanın yanlış tutum ve davranışlarından kaynaklanır. İnsan bu olayları irade ve çabasıyla engelleyebilir ya da yönünü değiştirerek üzücü olmaktan çıkarabilir. Buna işaret etmek üzere Kur’an şöyle buyurmuştur: “Başına gelen her iyilik Allah’tandır, başına gelen her kötülük de senin kendi nefsindendir” (Nisa, 79.)
İkincisi ise, kişinin gücünü ve iradesini aşan önleyemediği ve değiştiremediği olaylardır ki buna “takdir-i ilahi” denir. İnsana düşen, bu olaylar karşısında sabır göstererek Allah’ın hükmüne teslim olmaktır. “kadere rıza, kazaya teslim” prensibiyle, Allah’a teslim olma duygusunun etkisiyle üzüntüsü gayet lezzetli bir sevine dönüşebilir. Bu tür üzücü olaylar, üzücülüğünden dolayı kişiye kötü görünebilir ama içinde saklı hikmetler düşünüldüğünde kötü olmadığı ortaya çıkar. Ancak hikmetlerini düşünmeyen kimse, şeytanın kışkırtmasıyla üzüntüsünü daha da arttırır ve –Allah korusun– maddi ve manevi sağlığını bozabilir. Bu durumda stres ve huzursuzluk hayatı altüst eder.
Başına böyle hüzün verici olaylar gelen insan, şu üç noktadan şeytanın kışkırtmasıyla karşılaşır:
1-Şeytan vesvese ile: “Böyle bir olay yalnız senin başına geldi, sen talihsiz bir insansın! Kimin böyle bir acısı var? Herkes keyif içindeyken sen acı çekiyorsun!” diyerek çeşitli kötü düşüncelerle hüzün ve acısını arttırmaya çalışır.
Şeytanın bu vesvesesine karşı mümin şöyle düşünerek teselli bulmalıdır: “Bu olay yalnız benim başıma gelmedi, benim gibi nice insanlar da bu tür olaylara maruz kalmıştır. Bunda yalnız değilim!” insanı en çok üzen, acılı olaydaki yalızlık vehmidir, böyle yalnız olmadığı düşüncesi büyük bir teselli verir.
2-Şeytan acılı kişiye: “Sen perişan oldun, bu acıya dayanamazsın! Bunu önlemeye de gücün yetmiyordu. Demek Allah’ın –hâşâ– sana bir kastı var. Senin iman ve amellerinin karşılığı bu mu?” diyerek, Allah’ı suçlaması için ikna etmeye çalışır.
Buna karşılık mümin şu cevabı vermeli ve şeytanı kovmalıdır: “Rabbim her an beni biliyor ve görüyor. Bana verdiği bu hüzünle beni imtihan ederek manen yükselmemi sağlıyor. Çünkü acı ve sıkıntılar insanın ruhunda tohum gibi ekilmiş mükemmellik yeteneklerinin filizlendirir ve ortaya çıkarır. Fırtınaların, bulutların, şimşek ve yıldırımların ardından rahmetini gönderip yeryüzünü ihya ettiği; yer altında tohum ve çekirdekleri çatlatıp filizlendirerek yeryüzünü cennete çevirdiği gibi, ruhuma ektiği manevi mükemmellik tohumlarını bu sıkıntılarımla filizlendiriyor. Bu da bu olaylar karşısında sabır göstermekle gerçekleşir. Rabbimin bana bağışladığı sayısız nimetler ve binlerce sevindirici olaylara karşın bir hüzünlü olaydan yakınmak bile Rabbime karşı edepsizlik olur.”
3-Şeytan bir hamle daha yaparak yeni vesvesesiyle: “Sen aslında bu acıyla neler neler kaybettin, dünyan karardı! Oysa senin çevren, arkadaşların kazanmaya devam ediyor, sen kaybettin!” der ve her türlü desise ile onu ikna etmeye çalışır.
Buna karşılık müminin cevabı şu olmalı: “Kur’an’ında taşıyamayacağım yükü yüklemeyeceğini bildiriyor. Öyleyse elimde olmayan ve başıma gelen bu hüzünden dolayı bana büyük bir manevi mükâfat verecektir. Hem Resulullah Efendimiz (ASV) “Yorgunluk, sürekli hastalık, tasa, keder, sıkıntı ve gamdan, hatta ayağına batan dikene varıncaya kadar müslümanın başına gelen her şeyi, Allah, onun hatalarını bağışlamaya vesile kılar.” (Buhârî, Merdâ, 1, 3; Müslim, Birr, 49.) buyurmuştur. Buna göre bu yaşadığım acı günahlarımın bağışlanmasını sağlayacaktır.
İnsanı strese sokan ve hüzün yaşatan olaylardan bir kısmı da basit ve dikkate alınmaması gereken olaylardır. Hatta olay da değil, bir kısım kuruntu, zan ve yanılgılardır. Büyüklerimiz bunu “pire için yorgan yakmak” şeklinde ifade etmişlerdir. Bilinmelidir ki, her şey hayat içindir; hayat hiçbir şeye feda edilmez. Güzel ve pahalı bir ayakkabı ayağa dar gelince nasıl ki ayakkabı terk edilir, ayak kesilmez. Veya güzel ve değerli bir elbise için vücut kesilmez. Aynı şekilde basit olayları ya da bir kısım kuruntuları kafasına takıp kendini strese sokmak akıllıkla bağdaşmayan şeytani bir vesvesenin etkisiyledir.
İşte bu noktalardan mimin kendini teselli etmeli, şeytanı zihninden kovmalıdır. Sözüyle dediği gibi düşünce diliyle de: “Eûzu billahi mine’ş-şeytani’r-racîm!” demelidir.