KARARLI OLUŞ VE İSTİKRARLI DURUŞ

Müslümanlar olarak, her gün beş vakit namazda, kırk defa “İyyake na’büdü ve İyyake nesta’in” Allah’ım yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz” diye kulluk dilekçelerimizi yüce divana arz ederken; aslında, her hal ve durumda, maruf olana teşvik, münker olandan nehiy edeceğimize dair, kararlı ve istikrarlı bir duruş sahibi olacağımızın da bir sözleşmesi niteliğindedir. Fatiha suresinin dördüncü ayeti kerimesi, günümüz İslam toplumlarında; yeterince idrak edildi mi bilinmez ama, onun gereğinin yerine getirilmediği, onun istikametinde yaşanılmadığı için; Müslümanların başının bir türlü dert ve belalardan kurtulamadığı kesin!... Dilde ve telaffuzda söz verildiği halde, eylem ve amel planında; söylenilenin aksine göre yaşanıldığı zaman, işte o zaman samimiyetsizlik ve kararsızlığın önü açılır, fertten topluma sirayet etmekle insanlar sorumsuz, kayıtsız ve gayesiz bir şekilde yaşamaya başlarlar… Bu gün neden yalnız İslam âleminin başı dertte? Neden sadece Müslümanlar ağlamakta? Neden İslam âlemi, fende teknoloji de, tıpta ve ekonomide; gelişmiş olan ülkelerin gerisinde? Neden Müslümanlar hala batılılardan kültür ve bilim dilenciliği yapıp ve onlara karşı büyük bir eziklik hissetmektedirler? Nedenleri o kadar çoğaltmak mümkün ki, sonu gelmez; ancak bir öz eleştiri ve kendimizi sorgulamamız, bu tür olumsuzlukların cevabını vereceği muhakkak… Müslümanlar olarak, fertten topluma varıncaya kadar şayet; İslam’ın vaaz etmiş olduğu ilke ve prensiplere göre hayatımıza yön vermezsek, küçükten büyüğe doğru bir sıçrayışla hatta ve günahları sıradan görüp, geri dönülmez bir maceranın içinde buluruz kendimizi! Hem de çok tehlikeli ve bataklığı bol bir macera… Mesela, Modern yaşam tarzının etkisinde kalan birçok Müslümanın, İslam’ın birçok yasaklarını es geçtikleri görülmektedir… Birde sözüm ona, çağdaş geçinmeye çalışan bir kısım sınıfı geçmiş (!) kişi ve kimselerin; namahrem ortamlarda bulunmalarından tutunda, gidilmemesi gereken yerlerde mesai tüketmelerine varıncaya kadar; zaman ve ömür israfında önü çekmeleri, örneklik açısından bulanık bir resim gibi durmaktadır. Elbette ki öncelikli olarak, kendimizi, ailemizi ve yakınlarımızı düzeltmeye çalışmalıyız; lakin, piyasada allame-i cihan geçinip de, beş vakit namazı bile doğru dürüst kılmayan, biri sürü sahtekar ve düzenbazın insanları kandırmalarına gözlerimizi kapayamayız herhalde! Hocalık, Şeyhlik ve başka unvanların arkasına sığınıp; insanları sömürmeye çalışan mevsimlik yanardönerlerin yaptıkları konusunda insanları ve toplumu bilgilendirmek ve uyarmak da her sorumluluk sahibi olanın görevidir. Kararlı oluş ve istikrarlı duruş sahibi olan her Müslümanın, başımız üstünde yeri vardır. Ancak Müslüman geçinip de İslam’ın emir ve nehiylerini hafife alan, beşeri hayat tarzını benimseyip farzları es geçen, olur olmaz yer ve ortamlarda bulunup gerçek Müslümanlarla alay eder gibi davranan her kim olursa olsun; onları, önce yaptıkları yanlış ve hataları konusunda uyarmak, vaz geçmedikleri takdirde de onların gerçek kimliklerini insanlara anlatmak zaruri bir görevdir… On bir ayın Sultan olan Mübarek Ramazan ayının; rahmet, bereket ve mağfiret ikliminde bulunduğumuz şu zaman dilimlerini, toplumsal olarak lehimize çevirip, duruşumuzu ve yaşayışımızı gözden geçirmeliyiz. Ölüm gelene dek, Allah’a kulluk yapmaktan üşenmeden; kararlı ve onurlu bir duruş sergilemek, her Müslüman erkek ve kadının öncelikli görevi olmalıdır. Rabbimizin razı olduğuna itaat edip razı olan, olmadığı şeylerden de uzak durup, İslam’i kararlılık ve duruşunu bozmadan yaşamaya gayret edenlere selam olsun…