NESLEN MEDİNELİ ASLEN URFALI HAK VE HAT AŞIĞI BİR HATTAT: "MUHAMMED BEHÇET EL-ARABİ" (Arabizade)
Muhammed Behçet Arabi’yi, her ne kadar Urfalı olarak bil sekte; aslında o, hicretin diyarı olan Nurlu MEDİNE 'den İbrahim Peygamberin doğup büyüdüğü bu topraklara hicret etmiş olan, Ensari bir ailenin evladıdır. Hikmetinden sual olunmaz Yüce Rabbimin, Buhara’dan birini alıp Medine’ye sevk ederken, Medine’den de biri için bazı sebepler halk edip onu da bu kadim coğrafyaya göndermekle; belki de bu toprakların yeniden bereketlenmesini Murad etmiştir! Olmaz mı? Hak Murad ederse, yok yoktur...
İşte, Medineden göç edip, ta buralara kadar gelip yerleşen o kutlu ailelerden biride, arabizade ailesidir. Yani, benim tabirimle; Medineli, Muhammed Behçet el-Arabinin dedesidir. Hak ve Hat aşığı olan, Muhammed Behçet el-Arabiyi ve ailesini aslında böyle kısa bir makaleyle değilde, belkide daha geniş çaplı bir araştırma ile; Medineden Urfaya göç ettikleriyle ilgili, müstakil bir eserin yazılmasının daha doğru ve isabetli olacağını düşünüyorum. İnşaallah bizim bu acizane köşe yazımız, Hak ve hat aşığı Muhammed Behçet el-Arabi'nin ve onun gibi değerli Üstadların, biyografilerini araştırıp eser haline getirmek için tarih merakı olan araştırmacıların, girişimde bulunmalarına vesile olur.
1893 doğup, 1965 yılında vefat eden, Hak ve hat aşığı Muhammed Behçet el-Arabi; birinci cihan harbinde, askerliğini Medine-i Münevvere müdafii ve çöl kaplanı namıyla maruf olan Fahreddin Paşanın emrinde Medine de yapar.
Muhammed Behçet el-Arabi; Efendimizin (s.a.v) mihmandarı, Eba Eyyub el-Ensari'nin (Halid İbn-i Zeyd. R.A) soyundan olup, aslen Urfalı neslen Medineli ve Ensaridir. Ne büyük bahtiyarlık değil mi? Mezarı şerifinin neredeyse kaybolmaya yüz tuttuğu bir zamanda, Korona denilen bir virüs, insanların bütün çalışmalarını alt üst etmişti. Bu münasebetle, "Hayat eve sığar ve evde kal sloganıyla, insanlar uzun bir süre, tabir caizse ev hapsine mahkum olmuşlardı" Tehlike sirenleri biraz susunca, Eğitim uzmanı Şair ve yazar Mehmed Sarmış hoca; Urfa yürüyüşleri adıyla hem bulduğu tarihi mekanları hem de önemli şahıs/şahsiyetlerin mezar/makamlarını fotoğraflayarak kayıt altına almak suretiyle bir çalışma başlatmıştı. İyi ki de yapmıştır. (Buradan, Mehmet Sarmış hocama teşekkürlerimi sunarım)
Uzun bir yürüyüş maratonunun sonuçlarından bir tanesi de; hocamızın, Muhammed Behçet el-Arabi’nin kabrini bulması ve yetkilileri bundan haberdar etmesiydi. Allah razı olsun Mehmed Sarmış hocam. Bu vesileyle, Şanlıurfa BŞB Başkanı Zeynel Abidin Beyazgül’ün, ne gerekiyorsa yapın talimatıyla kabrin Osmanlı usulüne uygun bir biçimde yeniden ayağa kaldırılması çalışmalarına başlandı. (tabi bir yıl sürdü) Mezar taşının yazıları, genç Hattat Seyyid İsmail Özbek kardeşimiz tarafından yazılıp tamamlanan mezar; 13 Kasım 2021 Cumartesi günü saat 13 00 te, başta Muhammed Behçet el-Arabi’nin torunları ve son talebesi M. Dörtbudak olmak üzere, Eğitim uzmanı araştırmacı yazar ve şair Mehmed Sarmış, Hattat Seyyid İsmail Özbek ve öğrencileri, Özbek kardeşler, ve bir çok sevenlerinin katılımıyla; Kur'an tilaveti ile mezarı başında dualarla anıldı. Bizim de katılma fırsatı bulduğumuz bu anma programında, Muhammed Behçet el-Arabinin son talebesinin konuşmasından dolayı; çok duygulandığımı buradan belirtmek isterim.
Peki, kısaca Muhammed Behçet el-Arabi kimdir: "1893 de Urfa'nın kala boynu mahallesinde dünyaya gelen Muhammed Behçetel-Arabi, 25 Ekim 1965 vefat eder! Hat sanatındaki icazetini "Lobud Ahmed" diye Meşhur Hattat Ahmed Vefik Efendi'den aldı. Askerliğini, Medine müdafii, çöl kaplanı namıyla maruf Fahreddin Paşanın emrinde, fırka katibi olarak yaptı. Medinede bir çok yere yazı yazmakla beraber en önemlisi Urfalı Büyük Şair Nabi'nin, "Sakın terk-i edeb'den Kûy-i Mahbub-i Hüdadır bu/Nazargâh-ı ilahidir Makam-ı Mustafa’dır bu" beyti ile başlayan ünlü kasidesini Peygamber Efendimizin Makamına yazmış olmasıdır.
Askerlik sonrası bir süre hat dersleri vermiş, kısa bir süre memuriyet yapmış, sonra istifa ederek kendini tamamen hat sanatına vermiştir. Başta Camiler ve mezar taşları olmak üzere, Eski Urfa'nın birçok yerinde Kitabe ve/veya levha şeklinde eserleri vardır. Bazı eserleri Ulusal dergilerde yayınlamış, bazıları İstanbul'da Ayasofya Camiine kadar girmiştir.
Muhammed Behçet el-Arabi’nin, kısaca hayatı bu şekildedir. Ama gönül ister ki, Şöyle derli toplu bir çalışma ile; hayat hikayesinin ya romana uyarlanıp ya da biyografi şeklinde yazılan bir eser haline getirilmesidir. (Hatta, belgeseli bile yapılabilir) Şahsen benim elimde, Muhammed Behçet el-Arabi ile ilgili yeterli doküman, bilgi ve tarihi vasılalar olsaydı; bu görevi seve seve ifa etmeye gayret ederdim. Ne ki, içinde bulunduğum mevcut şartlar hem böyle bir işe girişmeme, hem de çalışma ortamı konusunda müsait değildir. Ama ümit ediyorum ki, söz konusu çalışmayı, isimsiz bir kahraman omuzlar da; yeni neslin, Muhammed Behçet el-Arabi’nin daha yakından tanınmasına vesile olur!... Bu vesileyle, Hak ve Hat aşığı Muhammed Behçet el-Arabi 'yi bir kez daha rahmetle, özlemle minnetle yad eder; makamının âli, mekânının cennet olmasını yüce Rabbi Rahîmimden niyaz ederim.!... Kalın sağlıcakla efendim…