YALNIZLIĞIMIZ; ÜRETİYOR MU, TÜKETİYOR MU?
Yalnız yaşamasını öğren ki
büyük Yalnız’a dost olasın.
Nurettin TOPÇU
Kalabalığın kabalığını yaşıyoruz. Eşyanın, dünyanın insanın ve nihayet kendi kalabalığımızda kaba yaşamlar yaşıyoruz. Kalabalıklar arasındayız, o kadar kalabalık ki kendimizi bulamıyoruz. Gürültünün ortasındayız, konuşmalar uğultular homurtular arasındayız, kendi sesimizi tanıyamıyoruz… Sürekli olarak bir telaşı yaşıyoruz, uğraşıyoruz, koşturuyoruz, hızın ve hazzın çarkları arasında yavaşlayamıyoruz. Zaman kâfi gelmiyor, yaşıyoruz…
Ne var ki; bizi bizden alan yaşamın, kalabalıkların, telaşın, gürültünün, uğultunun içinde hayat bulamıyoruz. Dahası kendimizi bulamıyoruz. Kendimizle baş başa kaldığımızda bile kalabalıklardan kurtulamıyoruz. Biteviye bir kaybolmuşluk duygusu peşimizi bırakmıyor. Hayatla bir bağ kuramıyoruz yaşam bize hayat sunmuyor… Kalabalıkların arasında mağlubuz bugün. Ne diyoruz; kalabalığın kabalığından kurtulabilmek için insanın yalnızlığa ihtiyacı var. Peki, bugün modern insanın yalnızlığı sadra şifa bir yalnızlık mı? Hadi dışarıda oyalanmayı bırakalım, kendimize bakalım; yalnızlığımız derde deva bir yalnızlık mı? Yazımızın başlığına dönerek soruyu yineleyelim: Yalnızlığımız; üretiyor mu, tüketiyor mu? Yalnızlığımızın sağlıklı bir yalnızlık olabilmesi için soru önemli. Sorudan da önemli olan bizim, her birimizin soruya vereceğimiz yanıtta.
İnsanı tüketen, bunalıma sürükleyen, buhranlar içerisinde bocalamasına sebep olan ve çokça marazi bir duruma dönüşen bohem yalnızlığın insanı götüreceği yer çıkmaz sokak olacaktır. Yalnızlığın sükûnet sunması, insanı kendine, kendi içine, yüreğine götürecek bir yolculuğa dönüşerek üreten yalnızlığa ulaşabilmesidir aslolan. Bu bağlamda bugün modern insanın, insana huzur veren ve insanın hayatın içinde olmasına vesile olan ve bu yönüyle, öldüren ve tüketen yalnızlığın karşısına koyabileceği olduran ve üreten yalnızlığa ihtiyacı var.
Yaşam baştan ayağa bir kalabalığa dönüşüyor; sözün kalabalığı, ithamın, gürültünün, eşyanın, insanın kalabalığı sarıyor her yanımızı. Kendinden başka her şeye dikkat kesilmenin kalabalığını, kendinden başka her yere ve her şeye seyahatin kalabalığını yaşıyoruz. Sonuç: Dünya çok kalabalık, dünyamız çok kalabalık, insan çok kalabalık… Ve insanın yalnızlığında tükenişine şahit oluyoruz. Evet, her şeyde kalabalıktır yaşadığımız. Bu kadar kalabalığın arasında inceliği yitiriyoruz, güzelliği, zarafeti yitiriyoruz. İyiye dair ne varsa kalabalığa mahkûm ediyoruz. Yitiriyoruz...
Kalabalıklar içinde yalnız, yalnızlıklar içinde kalabalıktadır insan. Bugün modern insanın varlığından en fazla korktuğu ve hep öldürmeye çalıştığı bir duygudur yalnızlık. Niçin korkar insan yalnızlıktan? Yalnızlık hayatı anlamlandırabilmenin yolu oysa. Yalnızlık kadim geleneğimizin ol/duran unsuru, oysa bugün yalnızlık çokça yok edici. Var eden yalnızlığın karşısında yok eden yalnızlık, aradaki fark bu kadar büyük. Yalnızlık üretecektir, üretmiyorsa işte o zaman tüketecektir insanı. “Olduran yalnızlık” ya da “Öldüren yalnızlık”...
Ne yapmalı; kalabalıklardan kurtulmalı, kendine dönmeli, kendini bulmaya yönelmeli. Her şeyden önce kendi kalabalık halinden kurtulmalı insan. Bizim, kendi yalnız halimizde; kendimizde kaybolmaya değil kendimizi bulmaya ulaştıracak yalnızlığa ihtiyacımız var. Mesele, tüketen yalnızlıktan kurtulabilmek için yalnızlığı üretir kılabilmektir. Esasen ruhlar âleminden yeryüzüne irtifa kaybıyla düşen insan dünyada yalnızdır. Ve insanı dünyadaki yalnızlığından ve yalnızlığın ıstırabından kurtaracak olan Öte”ye ve ötelerin ötesine olan özlemidir. Yalnızlığında insan “büyük Yalnız’a” dost olarak hayat bulacaktır, yalnızlığında ol/acaktır, yalnızlığında var olacaktır. Üreten; olduran, var oluşa ulaştıran, yaşatan, sükûnet sunan yalnızlık ile ancak tüketen; yok eden, boğan, huzursuz kılan yalnızlıktan kurtulabilecektir insan.