KARGA

Geçen gün bir vesileyle 75 Yıl Mesleki Eğitim Merkezi'nin bahçesine gittim. Bir kamelyada oturdum. Böylesine nezih, temiz, yemyeşil ve dinlendirici bir bahçe oluşturdukları için öncelikle bu merkezin yönetici ve görevlilerini kutlamak istiyorum. Hani, “çölde bir vaha” derler ya.. Bu bahçe tam o tanıma uyuyor. Şehrin merkezinde, binalar ve kalabalıklar arasında böyle güzel, sükûnetli ve ferah bir bahçe ancak bu kadar olur. Bulunduğum yerden 5 6 metre ötede bir çınar ağacı var. Ağacın altına su dolu bir kova konulmuş, iki karga ağacın gölgesinde bir şeyler araştırıyorlar. Derken bir parça kuru ekmek buldular. Fakat bu kuru haliyle yemiyorlar. Önce iri parçalara ayırdılar sonra getirip kovadaki suya daldırarak yumuşatmaya çalışıyorlar. Kargaların çok zeki olduklarını duymuştum, belgesellerde de izlemiştim ama bu kez gözlerimle de görme imkânım oldu. Evet, Kur'an-ı Kerim, kargaların insanlara yol gösterecek kadar zeki olduklarına işaret etmiştir ama nedense batı kültüründe birçok konuda olduğu gibi Kur'an'a muhalif olarak kargaların aptal olduğu anlayışı yaygındır. "Ardından Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. "Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim?" dedi ve pişman olanlardan oldu." (Maide, 31.) Kargaları biraz gözlemleyen herkes Batı kültürünün bu konuda da büyük yanılgı içinde olduğunu anlar. Eminim her birinizin kargaların zekiliğine dair mutlaka başından geçen bir hikâyesi vardır. Nitekim Merkez’in idarecileri arkadaşlar, kargalarla ilgili şahit oldukları daha başka olaylar da anlattılar. Kargaların bir yerlerden ceviz aşırdıklarını, gagalarındaki cevizleri çatının en yüksek noktasından beton zemine bırakarak kırılmasını sağladıklarını sonra da inip cevizin içini yediklerini gördüklerini söylediler. "Her şeyden ders almak" müslümanın prensibi olması gerektiğine inanırım. O yüzden bendeniz her zaman bu prensibe uyarım. Kargaları izlerken bir-iki husus daha dikkatimi çekti: Bunlardan biri: Kargalar ekmeği yumuşatıp beslenirlerken, diğer kuşları yaklaştırmıyorlardı. Ama karınları doyduktan sonra ağacın gölgesinde dinlenmeye çekiliyorlardı. O sırada serçeler, güvercin ve kumrular arta kalanları yemek için oraya doluşuyorlar, kargalar ise onlara karışmıyorlardı. Hayvanlar güçlü ve hırslı da olsalar, bencillikleri doyuncaya kadardır. Oysa insan öyle mi? Herkes biliyor ki insanın asıl bencillik ve hırsı doyduktan sonra başlıyor. Aç olanların değil, tok olanların acımasız bencilliği vardır. Bu hikmete binaendir ki, insan nefsini dizginlemek ve insanı merhamet konusunda olgunlaştırmak için oruç emredilmiştir. Orucun hikmetlerinden biri budur, denilebilir. Dikkat çekici diğer bir husus ise: içlerinden biri tehlikeye maruz kaldığı zaman, hemen birbirlerini imdada çağırır ve güç birliği yaparak tehlikeyi defetmeleridir. Buna da bizzat şahit oldum. Evet, bir ara yüksek ağaçların üzerinde cıyaklayarak bağrıştılar, sonra birçok yerden o noktaya kargalar toplandı. Sonunda bir kedinin ağaçtan atlarcasına hızlıca inerek kaçtığını gördüm. Kedi uzaklaşıncaya kadar onu kovaladılar. Böylece birinin yuvasına yaklaşan kediyi elbirliğiyle defettiler. Müslümanlar olarak bu konuda da kargalardan ders almak durumundayız. Bir asırdır eften püften nedenlerle bizi parça parça bölüp lokma lokma yutmaya çalışan zalim İslam düşmanlarına karşı ne yazık ki ümmet olarak güç birliği yapamıyoruz. Birleşirsek tükürüğümüzde boğabileceğimiz zalimlere karşı birçoğumuz filmin sonunu bekler gibi seyretmekle yetiniyoruz. İslam coğrafyasını kan gölüne çeviren ceberut zalimlere karşı ümmetin bir kısmı sadece seyirci kalmak, bir kısmı da dolaylı veya doğrudan bu zalimlere destek olmakla kardeşini öldüren kabil konumundadır ve sorumludur. Kur’an’ın kargaları dikkatimize sunması boşuna değildir. Onlardan alacağımız daha çok dersler vardır.