BİR EKMEK HADİSESİ…
Evimin balkonundan az ötede bulunanparktaki ağaçları ve çimenleri seyre koyulmuş bakıyordum. Biraz sonra sokağınbaşında bir kadın beliriverdi.
Yaklaşık Elli yaşlarında idi. her halindenyoksul olduğu anlaşılıyordu. Üstü başı perişan bir halde idi. Telaşlı gibiydi. Sağına soluna baktı. DöndüBir daha baktı. Kimse yoktu.
Kimsenin olmadığından emin olduktansonra çöp konteynerine doğru yöneldi. Defalarca baktı yine sağa sola. Birşeyler saklıyormuşçasına ürkek ve korku ile…
Sonra çöp bidonunun içine eğildi.Birkaç dolu poşet çıkardı. Bir yandan da eliyle yokladı.
Sonra, Çöp konteynerinin içineatılmamış da yanına bırakılmış iki poşeti aldı ve hızlı adımlarla az ötedekiparkın içinde bir ağacın altına gitti. Oturdu. Çöpten çıkardığı poşetleri açıpkontrol etmeye başladı. İçinden çıkardığı ekmek parçalarını yokladı, kokladı vebazı parçaları diğer yanına bıraktı.
Küflü olmayanları ve yenilebilecek durumdaolanları ayırıyordu galiba…
Kadın küflü ekmek parçalarınıniçinden ayırdığı, kendince “temiz” sayılabilecek ekmek parçalarını bir başkapoşete aktardı.
İçimden “herhalde beslediğihayvanlarına götürecek” diye geçirdim.
Tam bu sırada ayırdığı ekmek parçalarındanbir parçasına bir süre baktı. Uzun bir zamandır ekmek hasreti çekiyor gibi birhali vardı. derin bir şekilde kokladı ve yemeğe başladı.
Olduğum yerde nefesim kesilir gibi oldu.Boğazımın kuruduğunu ve gözlerimin kararmaya başladığını hissettim sanki.
Az önce içimden geçen “beslediği hayvanlarınagötürecek” düşüncesi keşke doğru olsaydıdiye geçirdim bu sefer.
Kadın açtı, çok acıkmıştı.
Kim bilir evde daha kaç tane aç kişivardı?
O nu sokakta ekmek toplamaya mecbureden sebepler neydi acaba
Bin bir fikir kafamda cirit atmayabaşlamışken bir yandan da kendi evim ve sofram geçiyordu gözlerimin önünden.”Nekadar şükretsek yine de azdır” diye geçirdim içimden.
Tezatlarla dolu bir dünya ve bir hayatıniçinde yer almaktayız.
Bir kısım insanlar aşırı yemektenmuzdarip, obezite ile mücadele ederken, diğer yandan çöpten ekmek çıkarıp yemekzorunda olan insanların var olması…
Daha önce de bir yazımda aktardığımrahmetli kayınpederimin sık sık anlattığı ve hiç unutamadığım bir hadiseyi tekraranlatma ihtiyacı duydum.
Şöyle anlatmıştırahmetli:
“Kıtlık vardı. Dört gün boyunca boğazımdan birlokma ekmek geçmemişti. Tabi ki kardeşlerimin ve evde ki her kesin.
Annem çok çaresizidi. Ne yapacağını şaşırmış bir vaziyette idi. Zira evde de dışarıda da yenecek tek lokma bir yiyeceğimiz yoktu. Annemçaresiz bizi alarak Suriye de bulunan akrabalarımızın yanına götürmeye kararverdi. Perişan bir halde ama yürümek zorunda olarak yolda bulduğumuz otları veağaçlardan kopardığımız yaprakları yiyerek iki gün boyunca süren biryolculuktan sonra nihayet gitmek istediğimiz yere varmıştık. Evine gittiğimizakrabamız evde değildi. Camiye gitmişti. Hanımı bizi karşılamış ve evinealmıştı. Ama bize niçin geldiğimizi ve aç olup olmadığımızı sormamıştı. Buarada tandırdan yeni çıkmış ve soğuması için serilmiş ekmeklerin kokusu vegörüntüsü bizde dayanılmaz bir hal oluşturmuştu.
Birsüre sonra ev sahibi nihayet camiden geldi. Bir süre Annemle konuştular.Şaşırmış bir vaziyette idi. Zira memleketimizden gittiğimiz yere kadar kimesafe az değildi. Havadan sudan konuşmaya başlamışlardı. Ben ve kardeşlerim deaz ötede serilmiş buram buram kokan ekmeklere odaklanmış ve artık daha fazladayanamayarak ağlamaya başlamıştık. Bunun üzerine ev sahibinin: ‘bu çocuklarneden ağlıyor?’ sorusu üzerine annem de oldukça sıkıntılı bir an yaşamış veçaresiz ağlamaya başlayarak: ‘ çocuklarım beş altı gündür yemek yemediler’demişti. Bunun üzerine o akrabamız eşine kızmaya başladı. ‘Neden yemekvermediğini’ sormuştu. Hemen sofra kurup bize yemek verdiler. Ben o günü aslaunutamıyorum”
************
Buaşamada Bediüzzaman hazretlerinin şu tespitlerine kulak vermek gerektiğikanaatindeyim:
“Endişelisual:
Bu ahirzaman fitnesinde açlık ehemmiyetli birrol oynayacak. Onunla ehl-i dalâlet, biçare aç ehl-i imanı, derd-i maişetiçinde boğdurup, hissiyat-ı diniyeyi ya unutturup ya ikinci, üçüncü derecedebırakmaya çalışacak diye, rivayetlerden anlaşılıyor. Acaba, herşeyde hatta kahrazâbında ehl-i iman ve masumlar için bir veçh-i rahmet ve kader-i İlahîcihetinde adalet olduğu, bunda ne tarzda olur? Ve ehl-i iman, hususan Risale-iNur talebeleri bu musibete karşı iman ve ahiret hesabına ne cihetle istifadeedip nasıl davranacaklar ve mukavemet edecekler?
Elcevap:
Şu musibetin en ehemmiyetli sebebi, küfran-ı nimet ve şükürsüzlük venimet-i ilâhiyenin kıymetini takdir etmemeklikten gelen bir isyan olduğundan,Âdil-i Hakim, nimetinin, hususan gıda kısmının, hususan hayat noktasında enbüyük nimet olan ekmeğin hakikî lezzetini ve çok ehemmiyetli kıymetini venimetiyet noktasında fevkalade derecesini göstermekle, hakikî şükre sevk etmekhikmetiyle, Ramazan gibi riyazet-i diniyeye riayet etmeyen şükürsüz insanlarabu musibeti verip, aynı hikmet için adalet etmiş.
Ehl-i iman, ehl-i hakikat, hususan Risale-i Nurtalebelerinin vazifesi, bu musibetli açlığı, Ramazan riyazet-i diniyesinintarzındaki açlık gibi vesile-i iltica ve nedamet ve teslimat yapmayaçalışmaktır. Ve zaruret bahanesiyle dilenciliğe ve hırsızlığa ve anarşiliğe yolaçmasına meydan vermemektir. Ve aç fakirlere acımayan bir kısım zengin ve bazıehl-i maaş dahi Risale-i Nur’u dinleyip, bu mecburî açlık hissiyle açlaramerhamete gelip, zekâtla yardımlarına koşmaktır. Ve nefsini güzel yemeklerleşımartan, serkeş eden ve hevesat-ı rezile ve tuğyanlara sevk edip sarhoş edengençler dahi, Risale-i Nur’un irşadıyla, bu hadiseden merdane istifade ederek,fuhşiyat ve günahlardan ellerini bir derece çektiği ve nefislerinin zevklerinive pisliklere karşı galeyanlarını kırdığı vesilesiyle taate ve hayrata girip, ohadiseyi kendi aleyhlerinden çıkarıp lehlerinde istimal etmektir.
Ve ehl-i ibadet ve salâhat dahi, ekserinsanların aç kaldığı bu zamanda ve çok karışmış ve haram ve helâl farkedilmeyecek bir tarzda gelmiş ve şüpheli mal hükmünde ve manen müşterek olanerzak-ı umumiyeden helâl olmak için miktar-ı zaruret derecesine kanaat ediyorumdiye bu mecburî belaya bir riyazet-i şer’iye nazarıyla bakmaktır. Kader-iİlahiyeye karşı şekvayla değil, rızayla karşılamaktır.”(KastamonuLahikası-S.104)
Afiyette kalın