KAYBOLANLAR VE KAYBEDENLER (I)
Hafızalarımızı tazelemek adına, o günleri hatırlayanlar iyi bilirler ki; Özellikle, 1990 ve 2000 lı yıllarda; birlikte hareket ettiğimiz, aynı dava için omuz omuza verip mücadele ettiğimiz insanların kahır ekseriyeti; bugün ne meydanlarda, ne de mücadele ortamında görünmez oldular!... Her biri bir yana savrulup, modern ve laik Seküler sistemin birer savunucusu haline geldiler... O günlerde, en ufak bir iyiliği bile es geçmeyecek kadar Mücahit ve şuurlu olan birçok kimse, aradan geçen 20 yıl sonra; ya müteahhit olup dava şuurunu kaybetti; ya da bin bir badirelere karışıp helal haram demeden, mal ve kariyer peşinden koşmaya başlamakla, mevcut çevre kültürünün etkisinde kalıp, kaybolup/kaybettiler, kaybolundular...
Edinmiş oldukları yeni çevreleri, yeni arkadaş ve ortamları; onlara geçmişlerindeki o güzelim yaşantılarını kaybettirdikleri gibi, üzerinden kalın çizgiler çektirmeye, nefret ettirmeyi de başardılar. Zira onlar, artık daha özgür hareket edebiliyor (!), daha aydın görüşlü (!), daha ilerici (!), daha uygar ve medeni (!) birer insan olmuşlardı güya!...
Hakikatten insanın nefsi, hiçbir zaman; kendini kötü göstermez, hep masum rolü oynar ve daima, çuvaldızı başkasına batırmanın hesabını yapar durur. Emin olun, bunu kendimden dahi bilirim. Size 1995 lı yıllarda, içinde bulunduğumuz durumdan biraz bahsetmek istiyorum. Evet, o günlerde gerçekten cebimizde harçlığın, altımızda bırakın arabayı, bir pedalı bir bisikletin dahi bulunmadığı, tek gözlü kiralık evde oturduğumuz günlerde, bendeki islami şuur ve hassasiyeti bu gün ne yazık ki bulamıyorum kendimde. Evet, tek kelimeyle hantallaştık; günü kurtarmanın çarelerini düşünür olduk. Ya da, kaybolanlar ayak uydurmadığımız için, yalnızlığa terk edilince, azmimiz ve şevkimiz kırıldı. Sebep hangisi olursa olsun, mazeret fayda vermez, dağıldık ve kaybettik!
Çünkü, o günlerde tek bir derdimiz, ortak bir gayemiz vardı. O da, yeryüzünde yeniden İslam devletinin kurulup, Allah'ın nizamında insanların huzur içerisinde yasamalarını gaye edilmemiş vardı. Peki, ya şimdi? Dün İslam devletinin kurulması için mücadele edenlerimizin çoğu; bu gün yeni çevrelerinin korkusundan ödünç kavramlara esir olmuş durumdalar. Ne demek, ödünç kavramlar? Şu demek: Dün Şeriat, İslam devleti gibi kavramlardan ödün vermeyen bir çoğumuz, bu gün Demokrasi, insan hakları, yasal haklarımız gibi İslami olmayan argümanların gölgesine sığındıklarını görmekteyiz. Misal olarak, o günlerde; daha ilkokul çağındaki kız çocuklarının başlarının örtülmesi için okul müdürleri ve idarecileriyle kavga eden, münakaşa eden o günün mücahitleri; bu gün, üniversite çağındaki kızlarının başlarının açık ve daracık kot pantolon giyip serbest dolaşmalarına ne yazık ki ses çıkarmayacak duruma gelmişlerdir. Nasıl bu kadar çabuk bozulduk? Aman Allah'ım, sen bizi hak yoldan ayırma!
İşte 25, 30 yıl gibi kısa bir zaman zarfında; başımıza böyle büyük felaketler geldi ki, sormayın. Para, makam, koltuk, kariyer, zenginlik hırsı ve bina yarışı gibi
Seküler laik düşünce, dünün İslamcı kesimi diye tabir olunanları, bu gün doksan derece yozlaştırmakla esaretine almış durumda! Ne yazık ki, artık (bazı ufak tefek istisnaların haricinde) Müslümanların Şeriat, İslam devleti diye bir dertleri kalmadı. O derdimizi kaybettiğimiz gibi, bir neslin de kaybolmasına seyirci kaldık...
Şimdi, kadınlı erkekli toplantılarda bulunanların, en lüks vip düğün salonlarını büyük meblağlarla kiralayıp evlilik merasimlerini tertipleyenlerin, çalgı ve müzik eşliğinde zamanlarını israf edenlerin çoğu; dünün İslami kesimi, yada muhafazakar diye isimlendirilenlerdir... Heyhat ki, Heyhat. Zira, söz konusu olan kimseler; kendilerini/değer yargılarını kaybettikleri gibi, kendilerinden sorumlu oldukları aile ve çocuklarını da kaybettiler. Anlatılması gereken o kadar, acı gerçeklerimiz var ki; hangi birini anlatayım inanın bilmiyorum. Allah bizi affetsin ve bize yeniden; o, şuurlu ve samimi günlerimize kavuşmayı nasip eylesin.
01 Kasım 2021 Pazartesi. Aşağı K.Ö...