KARNEMİZ

Çocuklarımız ve gençlerimiz bu günlerde ara tatile başlayacaklar; tüm dünyada olduğu gibi bizde de eğitim, kadim misyonundan uzaklaşmıştır; gayesi ve şekli de; kimi gelişmeler, değişmeler ve zorunluluklar sebebiyle farklılaşmıştır. Oysa eğitim o kadar önemli ki; insana, yaşama, yaşam tarzına, geleceğe hatta tarihe bile etki edebilmektedir. "Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder."42/30 Kendi ellerimizle yaptıklarımızla, dünyayı ve insanı ne hale getirmişiz. Elbette ki, kendi ellerimizle yaptıklarımızın en kötüsü; yapmamız gerektiği halde yapmadıklarımızdır... Elbette, nesli korumanın en önemli gerekliliği olan doğru eğitim konusunda, yaptıklarımızı ve yapmadıklarımızı; doğru yaptıklarımızı ve yanlış yaptıklarımızı irdelemek en önemli konularımızdan olmalı. Sadece nesli mi? Dini, aklı, ekini de… Karne olgusuna biraz da bu açıdan bakmak ve karnelerin, esasen bizim karnelerimiz olduğu gerçeğinin farkına varmalıyız. Klişeleşen, karne biraz da ailenin/toplumun karnesidir, sözünün ters çevrilmesi gerektiğine inanıyorum. Karne, biraz da çocuğun karnesidir, tezi, kısmen de olsa daha anlaşılır geliyor bana. Eskiden eğitim, genellikle isteyene verilirdi; talebe; talep eden isteyen anlamı taşır. Dolayısıyla öğrenci, öğretmenini; öğretmen öğrencisini seçebilme durumundaydı. Medeni insanın; öğrenmenin en önemli yollarından biri olan okumayı ve yazmayı öğrenmesi, toplumun ve kendisinin genel anlamda ki halini, bu hal bilgisini bilmesi oldukça önemli ve gereklidir. Günümüz ulus devletleri, bu gerekliliğe dayanarak; zorunluluğu, sistemli, uzun süreli hale getirmişlerdir. Ancak, günümüz seküler eğitim sistemlerinin amacı ve hedefi; kadim insani değerler bağlamında insanlar yetiştirmek değildir… Eğitim, kötü amaçlı kullanılabilen bir araçtır veya kötü eğitim insanı kötüye yönlendirebilir. Kimileri eğitimin bu yönünü kitle imha silahına benzetmiş; yaptıkları çalışmalara ve yazdıkları kitaplara bu tarz isimler vermişlerdir. Son 200 yıldır yönümüzü çevirdiğimiz Batı ile olan ilişkilerimizin temelinde de eğitim vardır; batının, zihnimizi eğitmesi ile bizimle kurduğu bağlantı, fiziki bağlardan daha güçlü ve fiziki bağların sigortası mahiyetindedir. Bu eğitsel yanlış yönlendirmelerle, coğrafyamızda kullandığımız dillere, kimliğimize, dinimize, değerlerimize, bölgemize yabancılaştık; yanlış harflerle, yanlış kültürlere yöneldik ve geçmişimizden koptuk. Eğitimi, çok etkili bir silah olarak kullanan küresel egemenler; toplumları, devletleri eğitirken, sadece beş duyu organımıza hitap etmezler; önem verdikleri bilinçaltımızdır. Bunu, artık küresel projelerle yapmaktadırlar. Batının hedeflediği insan tipini (seküler, değersiz, köksüz, dinsiz/seküler, birey, bencil, edilgen, itaatkar, yumuşak, sapkın, hedonist…) yetiştirmek için ETCEP projesinin pilot uygulamasını tamamlayan Milli Eğitim politikamızı toplumumuzun kadim değerlerine dayanan bir yapıya dönüştürmenin ne kadar uzağında olduğumuzun farkına vardık. Batının bize giydirdiği elbiseleri parçalamalıyız. Hiçbir konuda, batının elbiseleri bize uymadı; tam tersine aşağılandık ve köleleştirildik. Nasıl ki; aile/kadın ile ilgili batıdan aldığımız yasalar derdimize derman olmadı; eğitimde de ve diğer alanlarda da, bize dayatılan yasa ve uygulamalar bize yarar sağlamadı. Kendi sorunlarımızı kendimiz belirlemeli ve kendi çözümlerimizi uygulamalıyız. Bu konuda bizi, en çok tahrip eden, AB süreciyle ilgili oluşan bağımlılık ilişkisinin şeklidir; diğeri ise müttefiklik ilişkisi görünümündeki ABD/NATO ile olan sağlıksız ve rencide edici ilişkilerdir. Günümüzde eğitimin hedefi küreselleşmiştir. Milli Eğitim Bakanlığımızın, bu tür projelerin (ETCEP) tuzağına düşmesi toplumu üzmüş, tepkilere neden olmuş ve Milli Eğitim bu hatasından dönmüştür. Ancak arzu edilen; eğitim politikalarımızın bu tür küresel projelere kapalı olduğuna yönelik politika ve programların oluşturulması, ilan edilmesi ve uygulanmasıdır. Küresel eğitim, bilinçaltını hedeflemektedir. Bu yüzden toplumu, tüm yönleriyle dizayn etmekte ve topluma eğitim veren en etkili öğretmenleri kullanmaktadırlar. Bu öğretmenler özellikle görsel medya (televizyon ve internet) ve okullardır. Bu iki etkili aracı, en ufak ayrıntısına kadar (verdikleri paraya kadar, gösterilen reklamlara kadar) programlayan bir sistem işletmektedirler. Bu sistem; bir anlayışı hedeflemektedir; bir insan tipi, toplum tipi (ailesiz toplum), bir yaşam modeli. Görsel medya ile şekillenen zihin; okullarda ve okul çevresinde pratize edilmektedir. Okullarda, eğitim vermekten ziyade öğretim yapılmaktadır. Okul ve sınav sistemlerinin bugün başarmak istedikleri iki önemli hedef vardır; zihni değiştirme ve oyalama. Aslında zihni anlamda iyi yetişmek için en önemli ortamı ailedir; eğitimin temelinde de ailenin verdiği eğitim ve aile ortamı temel unsur olarak yer almaktadır. Dolayısıyla modern eğitim sisteminde bu yöndeki değişimler de sağlanmıştır ve çocuklar, çok küçük yaşlarda aileden alınarak uzun ve zorunlu bir eğitime tabi tutulmaktadırlar. Aileden uzak kalmak; çocuğa yapılan ciddi bir istismardır. Kadınların da dışarıya çıkarılması hedefi gerçekleştirilmiştir ve kadınlar, eskisi gibi evde durmak istemektedirler; çalışan kadınlar zorunlu olarak dışarıdalar ve eve döndüklerinde de çocuklarının eğitimine, bu anlamda katkıda bulunabilecek, onları yönlendirebilecek, onlara zihni bir yapı sağlayabilecek bir bilinçten ve imkanlardan uzaklaştırılmışlardır. Dolayısıyla çocuk televizyon ve internet gibi zihni yapılanmayı şekillendiren araçların insafına bırakılabilmektedir. Böylece ekonomik, sosyal ve eğitim sistemi/işleyişi; ailenin de çocuğunu ihmal/istismar etmesinde ciddi rol oynamış oluyor. Çocuklarımızı, kendimizi ve toplumumuzu bu mekanizmadan korumak ve onların zarar görmesini değil; yarar görmesini sağlamak için yapmamız gereken; başkalarının programlarını değil kendi programlarımızı uygulamaktır. Bu yönde çözümler üretmeli, taleplerde bulunmalı; yabancı projelere karşı tepkili olmalıyız. Kadim değerlerimiz, manevi değerlerimiz, temel insani değerler, hak, hukuk, adalet ve benzeri kavramlar anlamında toplumumuzun değerleriyle; küresel egemenlerce yetiştirilmek istenen insan tipi veya eğitim kurumlarındaki programlarındaki/müfredattaki değerler, hedeflenenler birbiriyle büyük oranda çelişmektedirler. Bu ana sorun üzerinde odaklanmamız ve yapabileceklerimizi tüm kesimler ve tüm alanlarda masaya yatırmamız gerekmektedir. Neslimizi, bu kitle imha silahlarından koruyabilelim ve onların yabancılaşmasını, kaybolmasını, ölmesini önleyelim. Bugünkü eğitim ve ekonomik sistem, çocukların/gençlerin istihdamını, hayata başlamasını zorlaştıran ve geciktiren bir işleyişe sahiptir. Otuzunda işe girebilen ya da evlenebilenler kendini şanslı görebilmektedirler. Bu durum; evlilikleri azaltmış ve zorlaştırmış, ekonomik imkanları kısıtlamış, boşanmaları arttırmış, okulu bırakanların sayısında da ciddi bir artışa neden olmuştur. Karma eğitimin esas olması, müfredat, kılık kıyafet, sınav sistemi, öğretmen profili, öğrenci profili, okul profili, sektörleşme, atanamayan öğretmen, ücret sorunları, zorunlu eğitim süresinin liseyi de içine alacak kadar uzanması… gibi bir yığın sorun da karnemizin dahilindedir. Ancak yine de biz, umutlu olmaya devam edelim ve bu anlamdaki taleplerimizi daha yüksek sesle dile getirelim, bu konuda toplumsal bir bilince ulaşmak çalışalım. Şunu bilelim ki; karne, bizim karnemizdir. Takdir edilme ve onaylama hakkı çocuğundur. Eğitim sistemimizi, eğitimi önceleyen, araştırma, öğrenme ve uygulamaları, iyi hedefleri gerçekleştirme amacına dayandıran modele dönüştürmek için katkıda bulunma, çözüm geliştirme ve öneride bulunma vesileyle, çocuklarımızın, gençlerimizin ve onların ailelerinin iyi bir ara tatil geçirmelerini temenni ederim. Sayın Ziya Selçuk’un, bakan olduktan sonra yaptığı konuşmadan bir cümleye dikkatinizi çekmek istiyorum: “İleride robotlardan dolayı çocuklarımız iş hayatına atılamayacaklar. İşten atılacaklar. O yüzden okullar, robotların beceremeyeceği alanlara, yani temel insani özelliklerin geliştirilmesine yoğunlaşmalı” Eğitim sistemimizi, robotların yapamadıklarını, bize yaptırabilecek mi bilmiyorum ama robotlar, hiçbir gencimizin işe girmesine ihtiyaç bırakmayacak bir durum oluştursa bile; insanların temel ihtiyaçları değişmeyecektir. Yemeye, barınmaya, evlenmeye, eğitime ihtiyacı olacaktır. Bunu sağlayabilmenin yolu da adalet olacaktır. Robotlar adaletlidir. Acaba biz, robotlar gibi adaletli olabilecek ya da o gün geldiğinde; insanı ve adaleti, maddeden üstün tutan değerlere sarılacak mıyız? Selam ve dua ile.