HAKİKATİN ÖYKÜSÜ (2)

[Rehber’inSon Sözleri ve İkiye Bölünen Yolcular] Bir gün Kafilenin ileri gelenleri, gittikçe büyüyen sorunlarınıtartışmaya başladılar. İçlerinden sağduyu sahibi birisi dedi ki: “Hatırlayınız,o eski günlerimizi. Dağlarda, dikenli patikalarda kum fırtınaları içindekaybolup şaşkın kaldığımız günleri unutmayınız. Bize yol gösteren adamınneler söylediğini düşünün. O adamın dediğine göre ister istemez buradanayrılmak zorunda kalacağız. Muhtemelen ayrılık günleri yaklaşıyor. Çünkü bugüzel vahada yaşamak artık bize sıkıntı vermeye başladı. Ancak buradanayrıldıktan sonra, eğer memleket sahibini tanımaz ve onun kurallarına görehareket etmezsek, bu vahada elde ettiklerimizi bile bir daha bulamayabiliriz.Hatta çok daha kötü durumlara düşebiliriz. Öyleyse aklımızı başımıza toplayalımve bu memleketin sahibini tanımaya çalışalım.” Bu görüşlere karşı çıkanlar oldu.Tartışmalar büyüdü. Her kafadan bir ses çıkamaya başladı. Gençler ve çocuktabiatlı yaşlıların bir kısmı büyüklerin sözlerini ve uyarılarını dinlemekistemediler. “Sizi artık dinlemekistemiyoruz. Konuştuklarınız tamamen akıl dışı şeylerden ibarettir. Bu vahadanbaşka, hayatın sürebileceği başka bir yer yoktur” diyerek isyan ettiler. Kafilenin ileri gelenlerinin toplantısı henüz devam ederken Rehber adamçıka geldi. Selamdan sonra onlara: “Sizisorunluve üzgün görüyorum. Bir derdiniz mi var?” dedi. Adamlar “Evetefendim, hem de çok... Dertler, sorunlar gittikçe artıyor. Bu topraklareskisi gibi bize lezzet vermiyor. Güzellikler ve tatsızlıklar hep iç içe. Birüzüm yemek bile bazen bize çok pahalıya mal olabiliyor. Üstelik acımeyveler de var. Bunları yediğimiz zaman karın ağrısı çekerek hastalanıyoruz.Bu da zevklerimizin kederlere dönüşmesine yol açıyor. Bazılarımız bu sevimsizacılara dayanmayarak kendilerine zarar verdiler. Doğrusu ne yapacağımızıbilemez durumdayız. Gençlerimizve çocuk hükmündeki yaşlılarımız bizi dinlemiyorlar.” dediler. Onları pürdikkat dinleyen Rehber adam şöyle dedi: “Ben daha önce bu vahanın yolunu size gösterirkenbazı uyarılarda da bulunmuştum. Anladığım kadarıyla bu beldenin sahibiyletanışmadığınız gibi bunca zamandır ismini bile öğrenemediniz. Bu sizin için hembüyük bir ayıp hem de büyük bir noksanlıktır. Oysa sizler buraya gönderildiğinizgibi, buradan çok daha güzel, acısı, kederi ve üzüntüleri olmayan bir dünyayagönderileceksiniz. Orada, sizleri bekleyen çok güzel, mutlu ve sonsuz birhayatınız olabilir. Ancak oradaki nimetlerden ve güzelliklerden istifadeedebilmek için bu beldenin ve tüm beldelerin gerçek sahibi olan yaratıcınızıtanımak ve ona sığınmak gerekir. Aksi takdirde güzellikleri göremeyeceğinizgibi, sonu gelmeyen sıkıntılara da duçar olacaksınız.” Rehberin sözlerini duyan gençler ve aklı kemale ermeyen çocuk hükmündekibazı yaşlılar ve orta yaşlı insanlar hep bir ağızdan: “Yaa, öylemi? Nerdeymiş senin o dediğin güzel ve ebedî yer? Şu dağların ardında mı?Beldelerin gerçek sahibi kimmiş, Yoksa sen misin? Buraların sahibi de,maliki de biziz. Sana inanmamızı mı bekliyorsun? Biz yerimizden memnunuz.” diyerek onu alaya aldılar ve onu rahatsız edici kaba sözler söylemeyebaşladılar. Adam şöyle dedi: “Beyler, daha önce sizi susuz ve kurak bir kumsaldabulup bu güzel beldenin yolunu size göstermemiş miydim? O zaman da bana inanmamıştınız.“Buyol böyle anlattığın gibi güzel bir bahçeye çıkmaz” demiştiniz.Ancak sizler 60–70 yıldır bu beldede yaşıyorsunuz. Burası o ebedi yurt için birbekleme salonu hükmündedir. Sakın gaflete dalıp buranın ebedi olduğunainanmayınız. Sizler her gün istirahat amacıyla uykuya dalıp tekraruyanıyorsunuz. Ama bir gün çok derin bir uykuya dalacak veuyandırıldığınızda gözlerinizi bu vahada değil, başka bir âlemde açacaksınız.Görüyorsunuz ki, buraya gelen mutlaka gidiyor, fakat giden bir daha gerigelmiyor. Bunun anlamı şudur: Ya gidenler halinden çok memnun ki, burayabir daha gelmek istemiyorlar; ya da, cezalı oldukları için gittikleri yerdetutuklanmışlardır. Bu vahayı size gösterirken doğru söylediğimi ve asla hilaf-ıhakikat söz söylemediğimi gördünüz ve anladınız. Şimdi ben sizlere “şu dağların arkasında, buradan daha güzel, aynızamanda sonsuz bir yurt vardır, gitmeye hazırlanınız” dediğim zamanneden inanmıyorsunuz? İnanmamakla hem kendinize, hem de sizden sonra gelecekçocuklarınıza yazık edersiniz.” Sonuçta o Rehber adamıdinleyen insanlar, “sadece gözümle gördüğüm şeye inanırım”diyenlerle, “gerçekler sadece gözlerimizle gördüklerimizden ibaret değildir”diyenler olmak üzere iki kısma ayrıldılar. Her iki grup da hakikatleriaradığını söylüyordu. Ancak derin uykudan sonraki hayatın hesabını yapanlar,hep daha mutlu ve hakikatli yaşadılar. Hesapsız ve endişesiz yaşayanlar ise,derin uykuya dalınca her şeylerini kaybettiklerini ve birdaha uyandırılmayacaklarını sanarak korku ve dehşet içinde yattılar.Kuşkusuz uyanışları da yatışları gibi onlara mutluluk değil dehşet verecektir. Afiyette Kalın