BİR KAÇ HATIRLATMA

Bu gün de birkaç hatırlatma yapalım istedik. Evet, hatırlatma sadedinde, birkaç kelem etmeye çalışacağız. Birinci hatırlatma: “Taziye evlerinde, taziye adabına mugayir sergilenen tutum ve davranışlar… Malum, vefat eden her hangi bir Müslümanın cenazesine iştirak etmek, taziyesine gitmek ve yakınlarına sabır tavsiyesinde bulunmak, sünnet olan bir görevdir. Aslında, bu hem İslami hem de insani bir vazifedir. Taziye, bir yönüyle de ölüye tazim, yakınlarına saygı ve mevcut olan ortama karşı da hürmet gösterme; ölüm gibi acı bir olaydan da ders çıkarmaktır. Tabi bu saydıklarım, bizim taziye merasimlerimizin çoğunda,ne yazık ki yoktur. Mesela Kur’an’ı kerim okunurken, sükût etmek Allah’ın emri iken; insanlarımızın çoğu bu şuurdan hem uzak, hem de çok duyarsızıdırlar. Dün bizim bir amcazademiz vefat etmişti. Onu Asri mezarlıkta defnettikten sonra, taziye evine döndük. Derken taziyeye gelen Müslüman bir kardeşimiz, Kur’an okumaya başladı. O da ne? Sükût mükut falan yok. Ortam tam bir curcuna! Bu kadarına da pes dedik yani, ve mikrofonu elimize alıp; acizane olarak, taziyelerin adap ve erkanıyla ilgili birkaç kelam etmeye gayret ettik. Dinleyen oldu mu/olur mu olmaz mı? O bizi değil, konuya karşı sorumlu olanları ilgilendirir. Lütfen, taziyelere giderken İslam’ın vaaz ettiği kural ve prensiplere itina ile riayet etmeye gayret edelim. Özellikle Kur’an’ı kerim okunurken susmasını bilelim ve kıssadan hisse kapalım. Laubali söz ve eylemlerden uzak duralım. Allah’ın değişmez kanunu olan Ölüm hadisesinden, kendi nefsimiz için ders çıkarmaya çalışalım. İkinci hatırlatma: “Taziye yerlerinde, yapılmakta olan siyasi çekişme ve tartışmalardır. Bir söz vardır, zenginin malı fakirin çenesini yorar diye! Veya atı alan Üsküdar’ı geçti falan… Yani, aktif olan siyasi aktörler; ekranlarda birbirlerini yerden yere vurup, rencide ederken, kulislerde ise aynı masada koyu sohbetlere dalıp birlikte çay içerler. Bu inceliği bilmeyen vatandaşlar, başkaları için birbirlerinin kalplerini kırıp günaha girmektedirler. Hem bu gibi şeylerin, münasip olmadığı hüzün ve üzüntünün hâkim olduğu taziye yerlerinde yapılması; edep ve erkân ihlalinden başka bir şey değildir. Birbirimizin kalbini kırdığımızdan haberleri bile olmayan adamlar; ata binip Üsküdar’ı değil, Avrupa’yı bile çoktan geçip malı kabuğu ve kaymağıyla birlikte götürdüklerini unutmayalım!... Maden zengin de olsa, adam malının zırnığını dahi başka insanlarla paylaşmıyorsa; o zaman çene yormak da neyin nesi kardeşim?... Yani, taziye ve sohbet ortamlarında; yapılmakta olan söz konusu politik ve diğer tartışmalar, toplumu kaynaştırmak yerine, hem ayrıştırmaktahem de İnsanları kutuplaştırmaya sürüklemektedir. Üçüncü ve son hatırlatma: “Bu da idareci, yetkili ve makam sahipleriyle ilgilidir… Malum Atatürk barajı hem Şanlıurfa’da hem de dünyanın sayılı birkaç barajından biridir. Başta Harran ovası olmak üzere birçok yerin arazisine can suyu olan Atatürk baraj suyu; hemen yanı başında bulunan Siverek ve Viranşehir ilçelerimizi bu nimetten mahrum bırakmaktadır. Bu gün Siverek ve Viranşehir ilçelerinin bütün köy, mezra ve beldeleri (eskiden belediyelik olan) sondaj denilen yer altı suyuyla arazilerini sulamaya mecbur bırakılırken, DEDAŞ şirketiyle de birçoğunun başı dertte… Kaçak Elektrik ve saire adı altında, köylere jandarma eşliğinde yapılan baskınlarla; vatandaşı devlete karşı nefretle doldurulmaya çalışılmaktadır. Acil bir çözüm olarak, başta Siverek, Viranşehir ve çevrelerindeki tüm köylerin Atatürk baraj suyuna kavuşturulup, vatandaşı mağdur eden Elektrik şirketlerinden kurtarmak; yetkililerin boyunlarını borcudur. Hani, her insan masumdur iddiasını gütmüyoruz tabi. Lakin, mevcut olan bu mağduriyetten birçok masum insanında nasip aldığını unutmayın. Unutmayın ki, makam ve mevkiler geçici olup; bu günün birde yarını ve hesabı vardır. Atatürk barajından Mardin’e su akıtıldığı halde; Siverek ve Viranşehir köyleriyle bundan mahrum bırakılıyorsa, kimse kusura bakmasın ama, bu üvey evlat muamelesi olduğunu akıllara getirmektedir. Kalın sağlıcakla…