“VAR” MISIN?
“Âlem, üç şeyin mecmuundan ibarettir:
Varlık, düşünce ve hareket.
(Var Olmak; Nurettin Topçu)
İnsan olarak varız, biyolojik olarak yaşam sürüyoruz. Peki, bedenen sahip olduğumuz varlık bizim “var olmamız” için yeterli mi? Kâinattaki her şey esasen mevcut olması yönüyle var; taş, toprak, ağaç, yer, gök ve nihayet insan, hepsi varlık içinde, var olan olarak karşımızda duruyor. O zaman ne diye bu kadar açık bir gerçeklik olduğu halde “var mısın” sorusunu yazımıza başlık yaptık?
Bugün insanlık bir varoluş krizi yaşamaktadır. İnsanı yaşadığı bu krizden kurtaracak olan; biyolojik olarak, bedenen yaşayan beşer halinden “insan”a ulaşabilmesinin yolunu açacak olan varlık anlayışı ve bu varlık tasavvuruna ait duruşudur… Topçunun yazımıza girizgâh yaptığımız sözünü tam da meramımızı ortaya koyma adına bir “var oluş” formülü olarak gördüğümüzü ifade etmek isterim. İnsanı diğer varlıklardan ayıracak olan temel unsur; bedenen ve de yaratılmış olarak sadece mevcut olma halini, var oluşa çevirecek kabiliyete sahip olmasıdır. Beşerden insana, var olandan varoluşa bir yol yürüyerek, olmak derdini kendine dert edinen insan ancak sahih manada “var” olabilecektir.
Evet, insan en başta mevcut olarak vardır. Ancak insanın mevcut olarak var olması, var oluşu için yetmeyecektir. İnsanın yönünü ve yolunu mevcut halinden “vecd” haline çevirmesi gerekiyor. Eşrefi mahlûkat olan insanı diğer varlıklardan ayıracak olan var oluşu olacaktır. Mevcuttan vecde yol yürüyüşüdür. Vecd halini yaşamadan mevcut hali ile insan bedeninin esiri olmaktan kurtulamayacaktır.
İnsan beden zindanında yaşadığı esaretten kurtulabilmek için varlık üzerine düşünecektir. Varlığa düşecektir. “Varlıklı” olabilmesi için bir varlık tasavvuruna ihtiyaç duyacaktır. İnsanı “varlık içinde yoksunluktan” kurtaracak olan varlık üzerine düşünerek, varlığı anlamsızlıktan kurtarmaktır. “Zira düşünmek demek, varlığın anlamını kavrayarak kendimizi bulmak için bir yolculuğa çıkmaktır. “Kendini bil” sözü insanın büyük varlık dairesi içindeki yerini işaret eden bir çağrıdır. Bu çağrıya kulak veren Müslüman düşünürler, kadim yunan bilgelerinin çağrısına bir cümle daha eklemiş ve “Kendini bilen Rabbini bilir.” demişlerdir. Zira ben bilgisi, insanı kendisinin ötesindeki bilgiye ulaştırdığı orada anlamlı ve değerli bir bilgidir. Bu ise ancak düşünmenin ve tefekkür etmenin farklı boyutlarını kavramakla başlar. “ (İbrahim Kalın; Açık Ufuk)
Düşünmek için düş gerekecektir, insanın bir hayali olacaktır, yaşadığı dünyayı güzelleştirebilmek için ideali olacaktır. Sadece düş yetmeyecektir, düşmesi gerekecektir, en başta kendi içine düşecektir, kendinden başlayarak âleme dair bir anlam arayışı olacaktır. İnsanın bu anlam arayışı kolay olmayacaktır elbette. Düşü için, hayali için, ideali için kendi içine düşerek çıkmış olduğu yolculukta çokça düşecektir. Bu yolun zorlukları olacaktır; düşe kalka yürüdüğü bu yolda düşmeleri olacaktır, derdi, kederi olacaktır. İşte o zaman varlık yolunda düşü, düşmeleri ve efkârı; fikre, mefkûreye ve dahi düşünceye dönüşecektir.
İnsan “var olmak” için, varlıktan var oluşa geçebilmek için varlığının yanına aldığı düşünce ile birlikte; varlığa dair, dünyaya dair, insana ve hayata dair bir tasavvura ulaşacaktır. Peki, salt varlık ve düşünce varoluş için yetecek mi? Formülümüze devam edelim; varlık ve düşünceden sonra hareket gerekecektir. İnsan hareketi ile var olacaktır, hareket içinde var olacaktır. Yani hal, yani yaşam, yani duruş gerekecektir. Tasavvur tasarıma, söz hale, söylem eyleme dönüşecektir.
Sözün özü; insanın varlık içinde, var olan olarak, var oluşunu gerçekleştirebilmesi için; varlık düşünce ve hareketi birleştirmesi gerekecektir. İnsan “Var” olarak yoksunluktan kurtulacak, sadece biyolojik olarak bedenen doğmuş olduğu yaşamın içinde; yeniden “Diriliş”le hayat bulacak, hayat olacak dahası hayat sunacaktır. Elbette her şeyden önce var oluş için; “vecd” içinde var olmak isteyecektir. Buyurun o zaman, başlıktaki soruyu her birimiz kendimize sorarak bitirelim: Var mısın?