ÇİFT SARILI YUMURTA
Abdullah bin Amr Hazretleri rivayet ediyor: Sahabe-i Kiramdan bir zat gelip Hz. Muhammed (a.s.)’a şöyle bir sual sorar: “Ey Allah’ın Resulü! İslam’ın hangi hasleti daha hayırlıdır?” Hz. Muhammed (a.s) şöyle cevap verir: “İnsanlara yemek yedirmen ve tanıdık-tanımadık herkese selam vermendir.” Başka bir Hadis-i şerifte mealen “Cömert, Allah’a, insanlara, Cennete yakın, Cehennemden uzaktır. Cimri ise bunun aksinedir.” Diye buyurmuştur. (Tirmizi) Demek ki Cömertlik Müslümanlara yakışan bir vasıftır. Özellikle yemek ikramında bulunmak, yedirmek ve içirmek oldukça önemli bir haslettir. İnsanları sofrasına davet ederek onlara çeşitli yemekler hazırlanması hem sosyal hem de psikolojik davranışlarda olumlu sonuçlar doğurduğu güçlü bir kanaattir. Zira samimiyet ve ihlâsın pekiştirilmesinde yedirip içirmek önemlidir. Cömertlik ve yemek vermek en kıymetli işlerdendir. “Allah, cömerde cömert davranır”, “Cömerdin imanı kuvvetlidir” ve “En kıymetli amel, bir mümini; yemek yedirmek veya başka bir ihtiyacını görmek suretiyle sevindirmektir” mealinde hadislerin var olması yemek ikramının önemini göstermektedir. Cimrilik ise Müslüman kavramı ile bağdaşmayan rezil bir durumdur.
Hz. Muhammed (sav) buyurdular ki: "Cennette bir takım odalar vardır. Dışları içlerinden, içleri de dışlarından görülür." Bunu işiten bir bedevi ayağa kalkıp: "Bu odalar kimlere aittir?" diye sordu. Hz. Muhammed (sav) : "Sözü güzel yapan, yemek yediren, oruca devam eden, gece herkes uyurken namaz kılan kimselere ait!" buyurdu.(Tirmizi-Birr-53)
Gönül temizliği içinde saf ve temiz duygular ile insanlara Cömert davranan kişiye, Allah’ın da yardımda bulunduğu muhakkaktır. Bu konu ile alakalı olarak yıllar önce bie dergide” okuduğum Cüneyd Suavi’nin yazdığı şu hikâye konuyu gayet iyi izah eder diye düşünüyorum.
Hikâye Şöyle:
“Evin kapısı vurulduğunda yaşlı kadın güçsüz bacaklarıyla hole doğru ilerledi. Gelenler, oğlunun asker arkadaşlarıydı. Her ikisi de elini öptükten sonra uzun boylu olanı:
-“Pek fazla vaktimiz yok anacığım, dedi. Birkaç saat koparıp hayır duanı almak istedik.”
Kadın, büyük bir telaşla:
-“Olmaz öyle şey”, diye atıldı.
-“Bir şeyler yedirmeden sizi bırakır mıyım hiç”?
Yaşlı kadın bu sözleri, eşinin ve oğlunun sağlığındaki günlerin vermiş olduğu alışkanlıkla bir çırpıda söylemiş, fakat işin nereye varacağını düşünememişti.
Diğeri, saatine baktıktan sonra:
-“Peki anacığım, diye karşılık verdi. Karnımız tok ama yine de ikişer yumurta kırarsan yeriz.”
Esasında delikanlı, kadına bir zahmet vermemek için böyle demiş ve bahçede de tavukları gördüğünden dolayı, işi en basit şekliyle geçiştirmek istemişti. Oysa tavukların son günlerde sadece iki yumurta yaptığını ve evde de iki yumurtadan başka başka bir şey bulunmadığını nerden bilecekti?
Yaşlı kadın, mutfağa doğru yönelirken, şimdi yan odada oturan gençlerle birlikte askerlik yaptığı sırada, şehit olan yavrusunu düşünüyordu. O da arkadaşları gibi, sahanda yapılan yumurtayı ne kadar çok severdi.
Kadın, titrek elleriyle yumurtaları kırmaya çalışırken, ister istemez üzülüyor ve misafirlerine, fakirliğini hissettirmemenin çarelerini arıyordu. İyi ama çocuklar ikişer yumurta dedikleri halde, tabaklarında sadece birer yumurta gördüklerinde ne olacaktı?
Yaşlı kadın, daha fazla bir şey düşünemedi. Ve acizliğinin verdiği tevekkülle, yumurtaları alıp kırdığında, nur yüzü sevinç gözyaşlarıyla ıslandı.
Her iki yumurta da, çift sarılı çıkmıştı...
Afiyette kalın