EĞİTİMİN TEMEL SORUNLARI, SİSTEM ARAYIŞLARI VE YENİ MİLLİ EĞİTİM BAKANI

Yeni açıklanan kabinede herkesin en çok konuştuğu isim,Milli Eğitim Bakanlığına getirilen Prof. Dr. Ziya Selçuk oldu. Bu ilgininaltındaki neden ise Selçuk’un, eğitim dünyası içerisinden gelmesi ile sınırlıdeğil; aynı zamanda sisteme yönelik heyecan uyandırıcı açıklamaları,yaklaşımları ve bu fikirlerini de içeren eserleriydi. Tüm bunlar, haklı olarak, eğitim sistemimizin değişeceğinedair bir gündem oluşturdu. Gerçekten de eğitim sistemimiz tamamen iflasetmiştir, çökmüştür ve toplumumuza ve çocuklarımıza olumsuz etkileri vardır.Onlara bir gelecek vaat etmemektedir. Bu gerçeği kabul etmemiz gerekiyor… Camianın içinden gelen Selçuk, daha önce Talim TerbiyeKurulu Başkanlığı yapmış olan Selçuk; 1961 Ankara doğumlu. Selçuk, Ankara Üniversitesi'nin Eğitim Bilimleri bölümündenmezun. Yüksek lisansını aynı üniversitede, Psikolojik Hizmetler alanındatamamlayan Selçuk; doktorasını ise Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanında,Hacettepe Üniversitesi'nde yaptı. 20 yıla yakın Gazi Üniversitesi'nde Eğitim Fakültesi'ndeöğretim üyeliği yapan Selçuk, 2003-2008 yıllarında da Milli Eğitim BakanlığıTalim Terbiye Kurulu Başkanıydı. Türkiye Zeka Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi olan Selçuk; TEDÜniversitesi'nin dışında çok sayıda özel öğretim kurumunun kuruluşunda da görevalmış. Prof. Dr. Ziya Selçuk, Maya Okulları Kurucusu olarak da bilinmektedir. Nitelikli öğretmen profilini önceleyen ve bu bağlamdaörnekler dile getiren Selçuk, Talim Terbiye Kurulu Başkanı olduğu dönemde, 2006yılında çıkan ve bir öğretmen performansdeğerlendirme uygulaması olan, ‘Öğretmen Yeterlik Mesleği Genel Yeterlikleri’nin mimarı olarak bilinmekte. Eserlerinin de eğitim, rehberlik, davranış gözlemi,iletişim, gelişim, öğrenme, mizaç gibi pedagojik ağırlıklı olduğu görülmekte: “İnsan İlişkilerinde Kendini Açma. Gelişim ve Öğrenme. OkulDeneyimi ve Uygulama. Dikkat Eksikliği ve Hiperaktif Çocuklar. Sınıf İçiRehberlik Uygulamaları.” Selçuk’un bakan olmasının hemen ardından, sosyal medyada ilkve en hızlı paylaşılan konuşması; “İleride robotlardan dolayı çocuklarımız işhayatına atılamayacaklar. İşten atılacaklar. O yüzden okullar, robotlarınbeceremeyeceği alanlara, yani temel insani özelliklerin geliştirilmesineyoğunlaşmalı” paragraflarıyla başlayan konuşması oldu. Kore, Japonya ve teknolojik açıdan gelişmiş batı ülkelerindede artık bu yaklaşım dillendirilmeye başlanmıştı zaten… Bu ve benzeryaklaşımlar, genel anlamda olumlu… Bakanın görüşleri ve eserleri baz alındığında, iki temelkonunun önemsendiğini ve değişmesi gerekliliğine dikkat çekildiği izlenimidoğmakta: Birincisi; Eğitime yaklaşımımızın değişimi; insaniözelliklere, davranışlara yönelmesi gereği; “Karnenin sol tarafı talim, sağtarafı terbiyedir. Sol tarafa yazılacak notlar için kurulan sistemleri,altyapıyı ve bürokrasiyi düşünün. Bir de sağ tarafı öğretmenlerin ne şekildedoldurduğunu düşünün. Sonra da terbiyeli çocuklar yetiştirme konusunda ne kadarciddi olduğumuzu...”/ Prof. Dr. Ziya Selçuk. İkincisi; öğretmen formatının değişmesi gereği; “iklimoluşturan öğretmen”/”Öğretmen kalitesiyle uğraşmak yerine, bilgisayar alımı,sınav sayısını artırma, öğretmene sınav koyma gibi gereksiz işlere yöneldik… Öğretmen yetiştirmeyi üniversiteye havale ettik.Üniversiteler otuz yıldır iyi öğretmen yetiştiremiyor.”/Prof. Dr. Ziya Selçuk. Elbette ki dil, matematik öğretememe, müfredat gibi konularda genel anlamda eğitime yaklaşımımız ve yanlış yöntemler kapsamınagirdiğinden, bu buna benzer konulara değinip yazıyı uzatmak anlamsız olacaktır… Daha önceki yıllarda da, eğitim camiasından gelen bakanlarolmuştu ve beklentiler yüksek tutulmuştu. Ancak, Türkiye’nin eğitimpolitikasını kökten değiştirecek, ciddi yapısal dönüşümler gerektiren vebeklentileri az da olsun karşılayan bir değişim yaşanmadı. Bu sefer de aynısıolur mu, bilemeyiz. Çünkü köklü politika değişiklikleri, yeni sistemde(Cumhurbaşkanlığı) bile sadece bakanın inisiyatifinde veya bakanınyaklaşımlarının tek başına belirleyici olacağı bir husus değil. Şimdi, genel anlamda eğitimde mevcut durumun kaba birresmini sergilemeye çalışalım. Bakanın, robotlardan dolayı işe giremeyeceğinden bahsettiği“çocuklarımız”ın kim olduğunu bilmiyorum. Çünkü ‘çocuklarımız’ kavramıdillendirenin kim olduğuna göre de değişir. Ama bahsedilen bizim çocuklarımızise; onlar, robotlar ülkemizde yokken de yani şimdi de -robota dönmüş halegelmelerine rağmen- iş bulamıyorlar zaten. Artı, iş bulanların çoğu da asgariücretle çalışabilmekte… Öğretmen niteliğini değiştirmeden bahsederken, bahsedilenöğretmenin ahlaklı olması gereği ön planı çıkmakta. Böyle bir öğretmenyetiştirmek için ilk başta öğretmen olacak insanın temel insani özelliklerininyüksek olması ve öğretmen olma tercihini bilinçli olarak yapmış olması gereğivardır. Oysa ülke şartları, öğretmenlerin çoğunluğunun, maddi kaygılardandolayı öğretmenlik bölümlerini tercih ettiklerini göstermekte. Onu yetiştirecek öğretim görevlisinin de idealist olmasıgereği vardır. Onu insan yerine koymak, ona değer vermek gerekir.Çocuğa/öğrenciye kadar, öğretmeni ölçtürmek, ona puan verdirmek, nerdeyse taklaatabiliyor mu diye ölçmeler yaptırmak yerine; hiç bahsedilmeyen konuya değinmekgerekmez miydi? Onun statüsünün en önemli ölçüsü olan ücret. Onu ücretlendirirken de adil davranmaktan hiçbahsedilmemesi, işin temeli olacak ahlakiliğe en baştan gölge düşürmekte zaten.Yok, eğer, öğretmene; ‘paradan bahsetme ve bu özelliklere sahip olmalısın’denecekse, o öğretmenin aç karnına, değersizlik hissi taşıması kaçınılmazolacak ve bahsedilen iklim değişikliğini gerçekleştirmesi mümkün olmayacaktır.Demem o ki; insandan, üstün nitelikler ve kaliteli iş beklemeye hakkınızınolabilmesi için; o insanın midesinin ve ruhunun iklimini de düzgün tutmazorunluluğunuz vardır… Aslında konu eğitim olunca, çoğunluk dertli ve sıkıntılı.Şimdiye kadar yaşananlara bakılacak olursa; her gelen bakan, sistem değiştireceğimdiyerek, sadece aynı uygulamaların/sınavların ismini değiştirmiş. Eğitimdeki hemen tüm sorunlar devam etmektedir. Aileler,çocuklarını, daha beş yaşındayken sisteme teslim ediyor. Zorunlu, on iki yıl.Bir de ana sınıfı; etti on üç yıl. Daha ilkokuldayken sınav maratonu/deneme sınavları başlıyor.Çocuk, okulu hissedemeden/yaşamadan yarışmaya başlıyor. Bu erken güdüleme,çocuğa yaptığımız en büyük kötülük, düşmanlık. Çünkü çocuk, Liselere/”iyi bir liseye” girebilmek için sınaviklimine erkenden sokulmakta, kıyasıya bir rekabetin ve yarışın içineitilmekte. Ortaokulun son sınıflarında ergenlik dönemlerinin gerginliğive sıkıntısına, ailenin, toplumun baskısı da eklenmekte, bir taraftan dershane,etüt, test çözme, özel ders gibi çalışmalarla, zaten uzun olan ders saatleridaha da artmakta, çocuk gün boyu hareketsizliğe mahkum edilmektedir. Bu durum,bir çeşit tutsaklık, kölelik ve zulümdür. Çocuğun gelişimine, sağlıklı bir ruhve beden gelişimine olumsuz etkileri olan bu uygulama, insan haklarına, bilime,dine, insanlığa ve tüm iyi değerlere aykırı bir haksızlıktan başka nedir? Tüm bu süreçler ve sonrasında da aileler, yaşamlarını/özelhayatlarını/sosyal hayatlarını çocuğunun eğitim hayatına göre düzenlemekzorunda. Nereden getirirse getirsin, ciddi harcamalar yapmak zorundakalmaktalar. En basit ticarethane dershane arası, merdiven altı -çoğu artık onitelikte- liseler bile devletin, önce ödeyeceğini, sonrasında ödemeyeyanaşmadığı özel okul teşviklerini bile kayıt için yeterli görmemektedir. Tüm bu süreçlerde aileler ve çocuk, birçok baskıya maruzkalmakta, bunalıma sürüklenmektedir. Psikolojisi bozulmakta. Özellikle aileler,maddi ve manevi sıkıntılar yaşamakta… Sonrasında lise, sonrasında üniversite, sonrasında KPSS,sonrasında mülakat, kontenjan… Bir lokma ekmek için, ülkemiz insanlarına bu süreçleriyaşatan eğitim sistemi nasıl kabullenilebilir, nasıl beğenilebilir? Elbettedeğişmeli. Sadece eğitim değil, değerler ve hakkaniyet üzerinetemellendirmeliyiz yapmak istediğimiz yeni bir şey varsa. Kendi değerlerimizi temel alarak, eğitimde değişiklikleryapmamız en uygunu. Yok, ille de yasalarımızı aldığımız gibi, eğitimsistemimizi de dışarıdan alacaksak, bari en gelişmiş ülkelerin sistemleriniinceleyerek çözümler arayalım ve aldıklarımızı kendimize uyarlayalım. Evet, diğer sistemlerimiz gibi, eğitim sistemimiz dedeğişmeli. Bizim çocuklarımızın da gelişmiş ülkelerdeki gibi, rahat birpsikoloji ile okuyabilmeleri, eğitim hayatlarını daha sağlıklı ortamlardasürdürebilme olanaklarına kavuşmaları gerekmektedir. Bu, onların en temelhakkıdır. Onların eğitim hakkı üzerindeki tüm kısıtlamaları ve yanlışuygulamaları bertaraf etmeliyiz. Eğitimde fırsat eşitliği, okullar arasındaki farklar,bölgeler arasındaki farklar doğudaki çocuğun özel okuldaki çocukla aynıkulvarda yarışa sokulması, öğretmenlerin de sağlık personelleri gibi doğuyagelmek istememeleri gibi daha birçok soruna çare olabilecek bir sistematiğeihtiyacımız var. Çocuklarımızı, uzun süreler hareketsiz tutan sistemiyıkacak; istediği yetenekleri doğrultusunda, istediği okulda/alanda okumasınıengelleyen kısıtlamaların olmayacağı bir sisteme ihtiyacımız var. Öğretmenin niteliklerini arttırmayı tasarlarken; ücretininde saygınlığının ve toplum içindeki statüsünün bir parçası olduğunun unutulmadığıbir sisteme ihtiyaç var. Atanamadığı için intihar eden öğretmenlerin olmayacağı,mezun olur olmaz, sınavsız, şartsız öğretmenliğe başlanabileceği bir sistemeihtiyacımız var. Kart ve banka borçlarıyla boğuşan, kendi çocuklarınıokutamayan ve onlara iş bulamayan, onları evlendiremeyen ve çoğu da belki buyüzden, yaşları ilerlemiş olmasına rağmen emekli olamayan öğretmenlerinolmayacağı bir modele ihtiyaç var. Öğretmenin, emekli olduğunda, insanca yaşam sürdürebilecekbir ücret alabileceği sistem değişikliğine ihtiyaç var. Sınav, müfredat veya daha farklı alanlarda sık sık ve anideğişikliklerle öğrenciyi, aileyi şok eden, eğitimle ilgili sektördeki esnafı,sistemi olumsuz etkileyen değişikliklerin yaşanmayacağı, çocuklarımızın birdeneme tahtası olarak kullanılmasının önleneceği bir sisteme ihtiyaç var. Zorunlu eğitimi, ya kaldıracak ya da süresini kısaltacak,çocuğa seçenek bırakan, çocuğun eğitim hayatında, kaygılı ve umutsuz olmayacağıbir sisteme ihtiyaç var. Çocuklarımızın, yıllarca öğrenci olmadığı, daha erkenyaşlarda hayata atılabileceği, eğitim hayatı boyunca da günün tamamınıhareketsiz geçirmediği, spor yapabildiği, bol bol oyun oynadığı bir sistemeihtiyaç var… Üniversiteye giriş modelleri de dahil olmak üzere başkamodeller incelenmelidir. Bu bağlamda, eğitim standartları yüksek olanFinlandiya, Japonya veya farklı sistemler uygulayan ülkelerin sistemleriincelenmelidir. Kendimize uygun bir sistem oluşturduktan ve oturttuktansonra; olağan üstü durumlar hariç, değişmeyecek bir sisteme ihtiyacımız var.Bazı durumlarda müfredat değişebilir. Örneğin; bir ülkenin sınırları değişmiş,yeni bir gezegen veya element keşfedilmişse; buna benzer durumlarda sistemdeğil, takip eden yıl, ilgili dersin müfredatında küçük çaplı bir değişiklikyeterlidir. Kes yapıştır yapmadan, başka uygulamalar incelenmeli ancakeğitim sistemimizi oluştururken en doğru yol; Türkiye'nin şartlarına uygun veiçerden beyinlerle, içerden akademisyenlerle, her hangi bir mecburiyetduymadan, Avrupa Birliği ve farklı kaygılar olmadan, Türkiye'nin eğitimşartlarına, Türkiye'nin değerlerine ve hassasiyetlerine uygun şekilde birprogram, bir eğitim sistemi oluşturulmaya çalışılmalıdır. Ancak unutulmaması gerekir ki; kendi değerlerimize uygun bireğitim sistemi geliştirmek istiyorsak, batıyı takip etmek yerine; çocukları,kendi kültürümüze ve değerlerimize yabancılaştırmadan, kendimiz kalarak bunubaşarmak zorundayız. Bir yandan onlara yabancı dil, kodlama gibi maddi içerikleröğretirken; diğer yandan spor, müzik gibi faaliyetlere, toplum içinde eğitimalabilme olanaklarına yönelmeliyiz. Bu bağlamda pratikler yaptırmalıyız.Dersler öğrenilirken, oyunlaştırma, dramatizasyon gibi sıkıcı olmayan yöntemlerher zaman esas olmalıdır. Evet belki robotların gelişmesiyle insanların fizikiemeklerine ihtiyaç azalacaktır ama insanların ihtiyaçları azalmayacaktır.Dolayısıyla bu anlamda sosyal devlet ve adaletli bir gelir dağılımı devreyegirmelidir. Bunu da şimdiden hesaplamamız lazım. Sonuç olarak; sistemi baştan sona eleştiren bir söylemlebakan olan Selçuk’ tan beklentiler oldukça yüksek. Kendisi de bu konulardadonanımlı biri ve sektörün/camianın içinden biri. Bu bağlamda neler yapmayıistediği önümüzdeki günlerde daha da netleşecek. Bu konuda gerek yönetimden,gerekse toplumdan destek alması şart. Her iyi iş için, her çaba gösterenebaşarılar dilerim. Selam ve dua ile.