MAL MEVKİ HIRSI
Muhterem Kardeşlerim…
Dünyalık peşine düşerek, ahireti unutmayalım… Dünya muhabbeti, yani dünyaya düşkün olmak demek, nefsin arzularını, tatlı gelen şeyleri ve bunlara kavuşmanın sebebi olan parayı, haram yollardan aramak demektir. Dünyaya düşkün olmak, hayal peşinde koşmaktır…
Mevki sahibi olmak arzusunu gideren en kuvvetli ilaç, insanlardan uzlet etmektir. Din ve dünya için zaruri vazifelerden başka, insanlar arasına karışmamalıdır. Hadis-i Şerifte, bu ilaç tavsiye edilmektedir.
Efendim;
Helal malı, ihtiyaçtan fazla toplamak mekruhtur. Zekâtını vermezse, azaba sebep olur.
Hadis-i Şerifte, “Paranın kuluna, paraya tapana lanet olsun” buyuruldu. Dünya malı peşinde koşmak, nefsinin şehvetleri [arzuları] peşinden koşmaktan daha fenadır. Mal, para peşinde koşmak, Allahü Teâlânın emirlerini unutturursa, dünya muhabbeti denir. Allah zikri [düşüncesi] bulunmayan kalbe şeytan yerleşir. Şeytanın en büyük hilesi, insana hayırlı işler yaptırarak kendisini salih, iyi zan ettirmesidir. Böyle kimse, kendisinin kulu olur.
Hadis-i Şerifte, “Geçen ümmetlerin herbirine fitneler verildi. Benim ümmetimin fitnesi, mal, para toplamak olacaktır” buyuruldu. Dünyalık peşine düşerek, ahireti unutacaklardır.
Hadis-i Şerifte, “Allahü Teâlâ, insanları yaratırken, ecellerini, ömürlerini ve rızıklarını takdir etmiştir” buyuruldu. İnsanın rızkı değişmez, azalmaz ve çoğalmaz ve zamanından geri kalmaz. İnsan, rızkını aradığı gibi, rızık da, sahibini arar. Çok fakirler vardır ki, zenginlerden daha iyi, daha mesut yaşar. Allahü Teâlâ kendisinden korkanlara, dinine sarılanlara, ummadıkları yerden rızk gönderir.
Hadis-i Kudside, “Ey dünya! Bana hizmet edene hizmetçi ol! Sana hizmet edene güçlük göster” buyuruldu. Bir Hadis-i Şerifte, “Ya Rabbi! Beni sevenlere, hayırlı mal ver. Bana düşmanlık edenlere, çok mal ve çok evlat ver” buyuruldu.
Dünya muhabbeti, yani dünyaya düşkün olmak demek, nefsin arzularını, tatlı gelen şeyleri ve bunlara kavuşmanın sebebi olan parayı, haram yollardan aramak demektir. Dünyaya düşkün olmak, hayal peşinde koşmaktır. Çünkü, dünya lezzetlerinin zararları, faydalarından daha çoktur. Elde kalmaz, çabuk giderler. Bunlara kavuşmak ise, çok güçtür. Faydası hiç olmayanlara Lab, yani oyun ve Lehv, yani eğlence denir.
Hadis-i Şerifte, “Dünyalık olan şeyler, melundur. Allah için olan şeyler, Allahü Teâlânın razı olduğu şeyler, melun değildir” buyuruldu. Dünyalık olan şeylerin, Allahü Teâlâ indinde hiç kıymeti yoktur. Ahkam-ı İslamiye’ye uyarak kazanılan ve kullanılan rızk, dünyalık olmaz. Dünya nimeti olur.
Hadis-i Şerifte buyuruldu ki.
“Dünyalığa düşkün olmak, hataların başıdır.” Yani her türlü hataya, günaha sebep olur.
Dünya peşinde koşan kimse, şüpheli şeylere, sonra mekruhlara, sonra haramlara, hatta küfre dalar. Geçmiş ümmetlerin, Peygamberlerine inanmamalarına sebep, dünyaya düşkün olmaları idi. Musa aleyhisselam, Tur dağına giderken, birinin çok ağladığını gördü. Ya Rabbi! Kulun, senin korkundan ağlıyor dedi. “Kan ağlasa dahi, onu af etmem. Çünkü o, dünyaya düşkündür” buyurdu.
Hadis-i Şerifte, “Dünyayı helalden kazanana, ahirette hesap vardır. Haramdan kazanana, azap vardır” buyuruldu. (İslam Ahlakı)
Mevki makam hırsı
Mevki ve şöhret sahibi olmak arzusu, insanlarda üç şeyden hasıl olur:
Birinci sebep, nefsin arzularına kavuşmaktır. Nefs, arzularının, haram yollardan elde edilmesini ister. İkincisi, kendinin ve başkalarının haklarını zalimlerden kurtarmak ve müstehap olan mesela, sadaka vermek için ve hayrat, hasenat yapmak için yahut mubah olan işler yapmak için, mesela, iyi yemek, iyi giyinmek, iyi evlerde oturmak ve çoluk çocuk sahibi olup, rahat ve mesut yaşamak için veya ibadetlerine mani olacak şeylerden kurtulmak için ve İslam dinine ve Müslümanlara hizmet için mevki sahibi olmak istenir. Bu niyet ile mevkiye kavuşurken, riya gibi ve hakkı bâtıl ile karıştırmak gibi, İslamiyet'in yasak ettiği şeyleri yapmazsa ve vacipleri, sünnetleri terk etmezse, bunun mevki sahibi olması caizdir, hatta müstehaptır. Çünkü, caiz ve lazım olan şeylere kavuşturucu sebepleri, vasıtaları yapmak da, caiz ve lazım olur. Allahü Teâlâ, Kur'an-ı Kerimde, iyi insanların nasıl olacağını bildirirken, bunların (Müslümanlara imam olmak istediklerini) de bildirmektedir. Süleyman aleyhisselam, “Ya Rabbi! Benden sonra kimseye nasip etmeyeceğin bir mülkü bana ihsan eyle” diyerek melik ve emir olmak istemiştir.
Hadis-i Şerifte, “Hak ve adalet üzere bir gün hakimlik yapmayı, bir sene devamlı gaza etmekten daha çok severim” buyuruldu.
Bir Hadis-i Şerifte, “Bir saat adalet ile idarecilik yapmak, altmış sene nafile ibadet yapmaktan daha iyidir) buyuruldu. Riya ile ve hakkı bâtıl ile karıştırarak mevki sahibi olmak caiz değildir. İyi niyet ile olsa da, caiz değildir. Çünkü, haramları ve mekruhları, iyi niyet ile de yapmak caiz değildir. Hatta, bazı haramların iyi niyet ile yapılması, daha büyük günah olur. Niyetin iyi olması, taat ve ibadetlerde faydalı olur. Mubah, hatta farz olan bir amel, niyete göre günah olabilir. Günah işleyenin, “Sen kalbime bak! Kalbim temizdir. Allah kalbe bakar” sözünün yanlış, hatta zararlı olduğu buradan da anlaşılmaktadır.
Mevki sahibi olmayı istemenin sebeplerinden üçüncüsü, nefsini eğlendirmektir. Nefsi, maldan olduğu gibi, mevkiden de lezzet almaktadır. Arada İslamiyet'e uymayan işler bulunmazsa, nefsi lezzet aldığı şeye kavuşturmak haram olmaz ise de, takvanın, himmetin az olduğunu gösterir. Mevki elde ettikten sonra, insanların gönüllerini kazanmak için, riya ve müdahene ve gösteriş yapmasından korkulur. Hatta, münafıklık ve hakkı bâtıl ile karıştırmak ve hatta hile ve yalan gibi tehlikeli haller de olabilir.
Helal ile haram karışık olan şeyi yapmamak lazımdır. Mevki sahibi olmanın bu üçüncü sebebi, haram değil ise de, iyi olmadığı için, ilacını bilmek ve yapmak lazımdır. Önce mevkinin geçici olduğunu ve zararlarını, tehlikelerini düşünmelidir. Şöhretten ve hürmet toplayarak kibirli olmaktan kurtulmak için, İslamiyet'te mubah olup, caiz olup, halkın beğenmediği işleri yapmalıdır.
Bir zaman, bir emir, bir zahidi ziyarete gitmiş. Zahid, emirin ve etrafındakilerin kendisine yaklaşmak istediklerini anlayınca, ziyafet vermiş. Kendisi, iri lokmaları hırs ile çabuk çabuk, yemeye başlamış. Emir, bu hali görünce, zahidi beğenmeyerek, oradan ayrılmış. Zahid, arkasından, Elhamdülillah! Rabbim beni kurtardı demiş.
Allahu Teâlâ cümlemizi Hak ve adalet üzere davranan, kibirlikten Allahu Teâlâ’ya sığınan, dünya malına, mevkiye fazla düşkün olmayan kullarından eylesin. (Amin)