HİKMET

Allah’ın isimlerinden biri “Hakîm”dir. “Hikmet sahibi, her işi hikmetle yapan, hikmetin kaynağı” anlamındadır. “Hikmet” ise ayet ve hadislerde farklı birçok anlamda kullanılmıştır. “Hikmet, hüküm, hâkim, hakem, mahkeme, muhkem” gibi kelimeler farklı anlamlar için kullanılmakla beraber aynı kökten türetilmişlerdir. Hikmet kelimesi, kök itibariyle “hayvana gem vurmak” veya “yular takmak” anlamındadır. Bu işlem ise hayvanı kontrol altında tutmak, ona etki edebilmek ve istenmeyen davranışlarını önlemek amacına yöneliktir. Bundan hareketle, bu kavrama “insanın sahibi ve yaratıcısı yüce Allah’ın her şeyi dizginlemesi, emir ve kontrolü altında tutması, her şeyin dizginin onun elinde olması” anlamı yüklenmiştir. Allah’ın hikmet sahibi olması, O’nun yarattığı her şeyde en yüksek düzeyde bir tasarım, mükemmellik, yüksek bir ilim, sağlamlık, faydalar ve akla uygunluk bulunması, hiç bir iş ve dilemesinde abese yer olmaması şeklinde açıklanmıştır. Kulların hikmeti ise yüce Allah’ın hikmetiyle uyum içinde olması demektir. Başka bir deyişle, kulların söz, davranış ve eserleri, Allah’ın hikmetine uygun olduğu ölçüde hikmetlidir. Bu nedenle hikmet, “ilim ve akılla hakka isabet etmektir” şeklinde tanımlanmıştır. Bu manaya işaret etmek üzere Peygamber (ASV) kendisine hikmet verilen kimseyi, gıpta edilen seçkin bir vasıf olarak bildirmiştir. "İki kişiden başkasına gıpta edilmez: Allah tarafından kendisine mal verilip de hak yolunda o malı helak etme­ğe musallat kılınan kimse, Allah tarafından kendisine hikmet verilip de onunla hükmeden ve onu başkalarına öğreten kimse" buyurmuştur. (Buhari, İlim, 15, Hadis no: 73.) Kur’an-ı Kerim, Allah yoluna hikmetle davet etmeyi emretmiştir. Ayette şöyle buyrulmuştur: “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et, onlarla en güzeliyle mücadele et!” (Nahl, 125) Davetin hikmetle olması demek, davet edilen kimsenin kafasında şüphe bırakmayacak tarzda akıl ve ilimle davet etmek, kişinin aklını tatmin etmek demektir. Peygamber (ASV) başta olmak üzere tüm peygamberlerin bu tarz bir davette bulunduklarını görüyoruz. Bu nedenle Kur’an’da peygamberlerden söz edilirken hemen her peygamber için “Biz ona hikmeti verdik” buyrulur. Peygamberlerin zorbalıkla değil, kendilerine verilen “hikmet” yeteneği ile aklı şüphelerden arındırıp ikna ederek Allah’ın dinini tebliğ ettiklerine işaret eder. Her şeyin hikmeti ve illeti vardır. Ameller illeti nedeniyle yapılır. Hikmetini bilmek ise illetini anlamaya bir kapıdır ve o ameli işlemeye bir müşevviktir. Bir şeyin varlığının ana sebebine “illet” denir. Faydaları ve yapılmasını teşvik edici unsurlarına da “hikmet” denir. Örneğin yemek yemenin illeti yani ana sebebi, açlığı gidererek hayatını sürdürmektir. Yemeğin cazibeli lezzeti, çekici kokusu, iştah açıcı özellikleri de onun hikmeti durumundadır. Hayati tehlike varsa, yemeğin bu hikmetleri bulunmasa da o yemek yenir. Yok, lezzeti azdır, kokusu cezp etmiyor diye açlıktan ölmek tercih edilmez. Yemeğin illeti olan “açlık” bulunmuyorsa, ne kadar lezzetli ve çekici de olsa o yemek yenmez. Demek ki ameller illeti için yapılır, hikmeti için değil. Aynen bunun gibi, her ibadetin de illeti ve hikmeti vardır. Örneğin: yolculukta namazın kısaltılmasının illeti “sefer”dir; hikmeti ise yolculuktaki zorluklardır. Bu itibarla, seferilik varsa zorluklar olmasa da namaz kısaltılır. Çünkü kısaltmanın illeti vardır. Ama seferilik bulunmasa, ne kadar zorluk bulunsa da namaz kısaltılmaz. Çünkü kısaltmak için ana sebep olan seferilik bulunmuyor. Allah’ın emirlerinde olduğu gibi, haramlarda da illet ve hikmet vardır. İçkinin haram kılınmasının illeti “Allah’ın yasaklaması”dır. Hikmeti ise çeşitli zararları ve aklı gidermesi, sarhoş etmesidir. Şayet sarhoş etmese ya da bazı yararları tesbit edilse de “Allah’ın yasaklaması” devam ettiğine göre haramlığının illeti bulunuyor demektir ve haramdır. Çünkü illeti olan “Allah’ın yasaklaması” nedeniyle içkiden uzak durmak gerekir, hikmeti için değil. Bu itibarla tıbben bazı yararlarının bulunması veya sarhoş etmemesi içkiyi helal etmez. Zamanımızda hikmeti illetin yerine koyarak fetva vermeye kalkışan, içtihatlarını bu yanlış metot üzerine kuran bir kısım ilahiyatçıların hükümleri yanlıştır, itibar edilmemesi gerekir.