WİKİLEAKS BELGELERİ
Bazen istihbari operasyonlar kapsamında bazı belgeler sızdırılır ve bu durum, önlenemeyen münferit bir eylem olarak lanse edilir.
Böylece, söz konusu ülkenin istihbari, askeri ve operasyonel kabiliyetlerinin çok yüksek olduğu algısı oluşturulmak istenir. Ancak durum her zaman böyle olmayabiliyor veya bize öyle gelmeyebiliyor.
Söz konusu belgeler ve işlenen cürümler, yöntemler, ihlaller, acımasızlık ve vahşetin, bizde oluşturması gereken algının asla planlanan şekilde olmamasına dikkat etmeliyiz. Zira bunlar acımasızlık ve insanlıktan çıkmanın bir kanıtı olabilse de, güce, yenilmezliğe ve teslim olunması gerektiğine dair bir kanıt olmaktan uzaktır.
Tam tersine bir panik ve korkunun terörüdür. Zira bize süper olarak tanıtılan birçok ekip ve ülkenin, gerçekçi bir direniş karşısında ne hale gelebileceğine dair örnekler de az değil.
Bu bakımdan, WikiLeaks Belgelerinin, şimdiye kadarkilerle karşılaştırıldığında; kapsam, anlam ve içerik bakımından oldukça farklı olduklarını söylemek mümkün.
Bilindiği gibi; WikiLeaks'in kurucusu Julian Assange, 7 yıl önce sığındığı Ekvador Büyükelçiliği’nden geçen perşembe günü zorla çıkarılarak gözaltına alındı…
Gelin, Elvide Demirkol’un Türkçeye çevirdiği,Patrick Cockburn ‘unwww.independentturkish.com’ da yer alan makalesine kısaca göz atalım:
“12 Temmuz 2007'de Bağdat’ta havalanan Amerikan Apache helikopterindeki pilotlar, Iraklı sivillere makineli tüfekle ateş açarken bir yandan da sevinç içinde sohbet ediyor: Alçak heriflerin ölülerine bir bakın… Ha, ha, onları ben vurdum!
Reuters foto muhabiri olduğu düşünülen 22 yaşındaki Namir Nureddin, yaralı halde sürünerek kamyonete ulaşmaya çalışıyor. Saldırıya devam etmeye hevesli helikopter mürettebatından biriyse, “Hadi ahbap, tek yapman gereken eline bir silah almak” diyor. O an cehennemi andıran bir füze ateşleniyor ve pilotun dilinden şu kelimeler dökülüyor: Kahpenin gidişine bakın hele!
Fotoğrafçı ve şoförü öldürülüyor.
Daha sonra aynı helikopter ekibine telsizde 11 Iraklıyı öldürdükleri ve küçük bir çocuğu yaraladıkları söyleniyor. Aşağıda yaşanan katliam hakkında konuşan biriyse, “Çocukları savaşa getirmek pekala kendi hataları” yorumunu yapıyor.
Pentagon’un silahlı adamlar dediği bu insanların hepsi sivildi ve ortada bir “savaş” yoktu. Elleri tetikteki pilotlar fotoğraf makinesini, sözüm ona roketatar fırlatıcısına benzetmişti. Ben dahil Bağdat’taki gazeteciler, ABD’nin anlattığı resmi hikayeye daha baştan şüpheyle yaklaştı. Zira eli silahlı isyancıların tepelerinde Amerikan helikopteri uçarken sokakta durup ulu orta sohbet etmesi olacak iş değildi. Irak’ta benzer birçok olayda görüldüğü üzere bu konuda da kuvvetli şüphelerimiz vardı fakat ABD Savunma Bakanlığı’nın yeminle inkar etmesi karşısında sivillerin silah taşımadığını kanıtlayamadık.
İnsanların öldürülmesini gösteren bir videonun varlığını herkes biliyordu ancak Pentagon, ABD Bilgi Edinme Hakkı Kanunu altında görüntüleri yayımlamayı reddetti. O dönem tüm Irak genelinde pek çok insan öldürüldü. Chelsea Manning adında Amerikalı bir asker, resmi kurumların elindeki videonun bir kopyasını WikiLeaks’e teslim etmemiş ve görüntüler 2010’da yayımlanmamış olsaydı bu olayı ölenlerin ailelerinden başka herkes kolayca unutabilirdi.
Bağdat’ta helikopterle yapılan katliamın gün yüzüne çıkarılması, Julian Assange’ın uzun süredir Amerikalı ve İngiliz hükümetler tarafından neden takibe alındığını açıklayan birçok ifşaattan ilki oldu. Theresa May’in ortaya attığı ve diğer bakanların da diline doladığı “Birleşik Krallık’ta hiç kimse yasalardan üstün değildir” iddiası, Atlantik’in iki yakasında birden Assange’ı tutuklamaya yönelik gösterilen çabaların gerçek niyetlerine şüphesiz bir bahane oldu.
Jeremy Corbyn şunu söylemekte haklı: Mesele tamamen “Julian Assange’ın, ABD’nin Irak ve Afganistan’da işlediği vahşetleri açığa çıkaran kanıtlar yüzünden iadesiyle” ilgiliydi. Ancak Assange’ın tutuklandığı saatlerde kimsenin Bağdat sokaklarında ya da Afganistan’ın köylerinde ölen masum insanları çok da umursamadığı ortadaydı. Corbyn’in Assange’a verdiği desteği malzeme yapan Muhafazakar Partililer bu insanın güvenliğe tehdit olduğunu iddia edince,Assange’ın Brexit üzerinde dönen zehirli siyasi hesaplaşmanın politik silahlarından biri haline gelmesi uzun sürmedi.
Bu it dalaşında, Assange ve WikiLeaks’in gerçekten ortaya koyduğu kazanımların yanı sıra öldürülen yüz binlerce insan adına verilen savaşlar hakkındaki gerçeğin inşasının muazzam önemi de yitirildi.
Vietnam’da ABD’nin 1945-1967 yıllarındaki siyasi ve askeri müdahalesi hakkında hazırlanan Pentagon Belgeleri’ni ifşa eden Daniel Ellsberg de bunları yaşamıştı. Tıpkı Assange gibi resmi yalanları ortaya dökünce, suçlayanların bile genellikle ifade etmekte güçlük çektiği bir şekilde Amerikalıların hayatını tehlikeye atmakla itham edildi.
Söz konusu savaşların gerçek doğasına ait hakikat anlatılmadığı sürece, çatışma bölgelerinin dışında kalan insanlar savaşların neden bu kadar uzun sürdüğünü ve hiçbir zaman kazanılmadığını asla anlayamayacak.
Hükümetlerin savaş zamanları yalan söylemesi bir gelenektir. O yüzden gerçekte neler yaptıklarını ortaya çıkarmak birinci derecede önem arz ediyor. Kendimi 2009’da 147 kişinin öldüğü bir Afganköyünde ev büyüklüğünde açılmış krater fotoğraflarına bakarken hatırlıyorum. ABD Savunma Bakanlığı, buna Taliban’ın attığı el bombalarının yol açtığını ileri sürmüştü. ABD hava kuvvetleri, 2016-2017 yıllarında Musul dışında yer alan Kayyara aldı küçük bölgede bir sivili öldürdükleriniyse itiraf etmişti. Bununla birlikte New York Times’ın yaşananlarla ilgili yürüttüğü titiz çalışma, saldırıda ölen sivil sayısının gerçekte 43 olduğunu ortaya koydu. Öldürülenler arasında 19 erkek ve 8 kadının yanı sıra 14 yaş ve altında 16 çocuk bulunuyordu.
Bunlar, ABD ve İngiltere hükümetlerinin üstünü örtmeye çalıştığı ancak Assange ve WikiLeaks’in ısrarla üstünü açmaya çalıştığı türden hakikatler. Okuyuculara tavsiyem, Assange’ın narsisistik kişiliğe sahip olduğu ya da kedisine düzgün davranmadığı söylendiğinde bu gerçekleri akıllarından çıkarmamaları. Farz edelim ki Assange’ın ahlaksızlık karnesi iddia edildiğinden yüz kat daha kabarık olsun, o ayıplar maskesini düşürmeye çalıştığı canavarların yaptıklarıyla teraziye konsa kefeyi dengelemez hatta onlardan daha hafif kalmaz mıydı?
WikiLeaks’in yayımladığı ABD hükümetine ait belgeler, gücün gerçekte nasıl işlediğini gösteriyor. Hillary Clinton’ın 2016’da yayımlanan e-maillerini ele alalım: Çoğunlukla medya, Trump’ın seçim kampanyası sırasında Rusların müdahalesi hakkındaki komplo teorilerine ya da - Mueller Raporu’nun yayımlandığı yakın zamana kadar - Ruslarla muhtemel suç ortaklığına ilgi gösterdi. Birçok Demokrat ve Trump karşıtı gazeteci, Hillary Clinton’ın seçim kaybetmesinde Assange’ın etkili olduğu konusunda kendilerini ikna etmeye çalıştı. Oysa kampanya tarihine çevrilecek bir bakış, Clinton’ın başa baş eyaletlerde kampanya yürütmeyerek bu kaybı pekala tek başına elde etme yeteneğine sahip olduğunu gösterirdi.
Gelin, e-maillerin dünyada işlerin gerçekte nasıl yürüdüğüne dair bize anlattıklarına bir göz atalım. Mesela ABD’ye ait 17 Ağustos 2014 tarihli bir yazışma, IŞİD’in Irak’ta Kürtler ve Ezidilerin çoğunu katletmesi, köleleştirmesi ve bu insanlara tecavüz etmesine yol açan saldırıları başlatmasından yalnızca bir hafta sonra yazılmış.
Bunlar, ABD’nin Suudi Arabistan ve Katar’ın IŞİD’in yanı sıra ona benzeyen El Kaide tarzı diğer cihatçı gruplarla herhangi bir bağının olduğunu inatla reddettiği zamanlardı. Ancak basına sızan ve “Batılı istihbaratlar, ABD istihbaratı ve bölgedeki kaynaklardan” edinilen yazışma, bize işin aslının gerçekte başka türlü olduğunu bildiklerini gösteriyor. Yazışmada şöyle deniyor:
“IŞİD’e ve bölgedeki diğer radikal gruplara gizli kapaklı verdikleri finansal ve lojistik destekten dolayı Katar ve Suudi Arabistan hükümetleri üzerinde baskı kurmak için diplomatik ve daha geleneksel istihbarat imkanlarına başvurmalıyız.”
Bu önemli bilgi, sözüm ona “terörle savaşan” ABD’nin, müttefikleri Suudi Arabistan ve Katar’ı içerde tutmak için tanıdığı öncelik derecesini gösteriyor. Bu durum, 11 Eylül’den bu yana gerçekti,bugün de gerçek. Ne var ki İngiliz medyasının çoğunda böylesi meseleler güçbela gündeme gelir ve tartışmalar ısrarla İsveç mahkemelerinin Assange’ı tecavüzle suçlamaması ve Londra’daki Ekvador Büyükelçiliği'ne sığınmadaki kabahatinin sebepleri üzerinde dönerdurur. Assange ve WikiLeaks’in başardığı işin önemini vurgulamaya kalkanlarsa, tecavüz suçlamalarına kaygısızca ilgisiz kalmakla itham edilebilir.
Hükümet sırlarını ifşa etmede Assange’ın ödeyeceği bedel, muhtemelen Ellsberg’inkinden çok daha ağır olacak. Pentagon Belgeleri’nin yayımlandığı sırada dünya genelinde daha özgür hale gelmiş medya, şimdilerde otoriter hükümetler demokratik olanların yerini alırken, demokratik olanlar da daha otoriter olurken inzivaya çekilmiş durumda.
Assange’ın akıbeti, bu yolda ilerlerken daha ne kadar yokuş aşağı düşeceğimizi ve siyasi krizlerin derinleştiği bir zamanda İngiltere’de ifade özgürlüğünün tehdit edilme derecesini göstermesi açısından iyi bir kılavuz olacak. “ https://www.independent.co.uk/voices
Kim bilir bu belgelerde olup hala açıklanamamış ya da bu belgelerde olmayan ve birçoğunu artık açıkça yaptıkları nice vahşetler vardır.
Ve gerçek şu ki; bu caniler hala bölgemizdeler, hala coğrafyamızdalar ve hala iş başındalar. Bunları, bölge ülkeleri olarak, evimizden, yurdumuzdan, coğrafyamızdan söküp atmanın yolu elbette ki bilinçlenmek ve birleşmekten geçmektedir.
Rabbim, mazlumları zalimlere muzaffer kılsın.
Selam ve dua ile.