SORUNLU HUKUK
Peygamberimiz (ASV)’ın Müslüman toplumu bir vücuda benzettiği hadisinde şöyle buyurmuştur: “Müminler birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet etmede ve birbirlerine şefkat göstermede tek bir beden gibidir. O bedenin bir organı acı çektiği zaman, bedenin diğer organları da uykusuz kalmak ve ateşlenmekle acı çekerler.” (Müslim, Birr ve Sıla, 66, Hadis no: 6586) Evet mümin toplum, bir vücudun organları gibi birbirlerine bağlı olmalıdırlar. Birbirlerini sevmeli, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermelidirler. Birbirlerinin dertleriyle sıkıntılarıyla da alakadar olmalıdırlar. Vücudun bir organında bir rahatsızlık ortaya çıktığında bütün vücut rahatsız olur, ateşlenir ve uykusuz kalır. Müminlerden oluşan toplumda da bu tarz bir bağlılık bulunmalıdır. Birbirlerinin dertleriyle dertlenmelidirler.
Peygamberimizin (ASV) bu vücut benzetmesi çok anlamlıdır. Yüzlerce organ, milyonlarca hücreden oluşan vücut, adeta küçültülmüş büyük bir ülke gibidir. Dikkatle inceleyenler, bir ülkede bulunan bütün teşkilat ve mekanizmaların en mükemmel şekilde vücutta bulunduğunu görürler. Düşmana karşı savunma ve emniyet gücü gibi vücudun da bir savunma mekanizması, düzenli bir ordu gibi bir ordusu vardır. Bir yıldır koronavirüsten korunma konusunda sıkça dillendirilen ”bağışıklık sistemi” vücudun işte bu savunma sistemini oluşturur. Vücuda musallat olan mikroplara engel olmak ve onları yok etmek için hazır vaziyette beklerler. Vücudun her gün muhatap olduğu hava, su ve toprakta, hatta temas halinde bulunduğu her şeyde vücudu hasta eden, tahribatına çalışan binlerce mikrop vardır. Vücuttaki bu savunma mekanizması sayesinde bu kadar mikrobun varlığı vücuda zarar veremez, sağlığını bozamaz. Ancak ne zamanki vücudun içinde bir tahribat, bir zaaf başlarsa yahut vücudun direnci kırılırsa o zaman bir tek mikrop vücuda girer, onu hasta ve bitap düşürebilir.
Ülkelerin durumu da aynen buna benzer. Düşmanlar her zaman vardır ve pusuda beklerler. Toplumun bir şekilde zayıf duruma düşmesini gözetlerler. Onlar için en iştahlı olanı halkın birliğinin bozulmasıdır. Ünlü bir şair, “Eğer hun nebin yek, hun é herin yek bi yek!” (olmazsanız bir, gidersiniz bir bir) sözüyle bunu çok veciz bir şekilde ifade etmiştir. Düşmanın faaliyete geçmesine ülkede tahribat ve kaos çıkarmasına yol açan önemli bir unsur da ülkenin emniyet ya da savunma gücünde veya hukuk sisteminde bir sorun ortaya çıkmasıdır. Bu sorun, birliğin bozulmasının da önemli sebebidir. Çünkü emniyet, savunma ve hukuk devletin temel unsurlarıdır; bunlarda ortaya çıkan en küçük bir zaaf, halkın devlete olan itimadını koparır. Güven ve huzurun olmadığı, asayişin bozulduğu bir ülkede tedirginlik, huzursuzluk baş gösterir. Suçluları değil de suçsuzları cezalandıran veya kamu vicdanını tatmin etmekten uzak, caydırıcı özelliği bulunmayan bir hukuk sistemi zulüm sistemine dönüşür. Geç kalan adalet zulüm olduğu gibi, caydırıcı olmayan adalet de zulümdür. Suçluları sevindiren ama mağdurların sayısını artmaktan başka işe yaramayan bir hukuk düzeni, kaos ve terör ortamının oluşmasında en önemli etkendir. Aslında hukuk sisteminin sorunsuz ve sağlıklı olmaması, emniyet ve savunmanın bozulmasında da baş sebeptir. Güvenlik güçlerinin canları pahasına binbir güçlükle yakaladıkları bir suçlunun, mahkemede hemen serbest bırakılması hukuk sistemindeki soruna işaret ettiği gibi, suç önlemedeki ciddi çabalara da büyük bir darbe indirmiş olur.
Bir ülkede bir suçlu, aynı suçtan defalarca yakalanıyorsa, o ülkenin hukuk sisteminde sorun var demektir. Verilen cezanın caydırıcı olmadığını gösterir. Mahkemelerin verdiği kararlar kamu vicdanında yara açıyor, “böyle ceza olur mu?” dedirtiyorsa hukuk sisteminde sorun var demektir. Aynı suçlar için mahkemeler birbirine zıt farklı kararlar veriyorsa yine o ülkenin adalet mekanizmasında büyük bir soruna işaret eder. Suçlu hem mağdur etmiş, hem mağdura tehdit savurabiliyorsa hukuk sisteminin sorunlu oluşundan güç alıyor demektir. Bir ülkenin hukuk sistemi, mağduru acılarıyla baş başa bırakıp suçlunun haklarını koruyorsa, kimse kendini kandırmasın, orada artık hukuktan söz edilemez.
Kan davalarını doğuran, sorunlu hukuklardır. Kan davalarını önleyemeyen hukuk düzeni, sorunludur. Kur’an’ın “el kesme cezası” uyguladığı hırsızlığın neredeyse suç sayılmadığı bir duruma gelmesine sebep olan, hukuk sistemindeki sorundur.
Bu olumsuzlukları yaşayan bir ülke, hukuk sistemini ve hukuk eğitimini gözden geçirmek ve gereğini yapmak zorundadır. Yoksa halkın devlete güveni sarsılıp birlik bozulduktan sonraki çabalar, çare olmayabilir. Unutulmamalıdır ki, düşmanlarının direktifleri ve dayatmalarıyla dizayn edilen bir hukuk sistemi elbette sorunlu olacaktır.