KORKU

Uzunca bir dönem ilmin ve medeniyetin hayat bulduğu Mezopotamya’da, şimdilerde ağırlıklı olarak zulmün hakim olduğunu görmekteyiz. İnsanlar tarafından “saygın” olarak addedilen kişiler, genellikle toplumun en kaba, en saldırgan ve en şerli kimselerinden oluşmakta. “Celladına aşık olmak” diye bir deyim vardır. İşte, tam da bu tip topluluklar için söylenmiş sanki. Memleketlere bakıyorsunuz, “en emin olmayan kim varsa” el üstünde. Üstelik bu zümre; devasa bütçelerin ve görevlerin teslim edilmeye çalışıldığı bir zümre halinde. Milletiyle, devletiyle sanki elbirliği edilmişcesine bu tipler önderleştiriliyor. Medeniyet, ilim, bilim, vakar sahibi kimseler yerine, vuran, kıran ve etrafındaki tekin olmayan avaneleriyle şer saçan kimseler “pirim yapar” durumda. Bu tiplerin yaptıklarından herkes yaka silkse de, tercih edilirlikleri çok fazla. Medeni toplumların önderlerine benzer durumdaki kimseler ise, bu toplumlarda “değneği yok” denilerek eleştirilir olmuş durumda. Gerçekten bu ironiyi anlamak mümkün değil. Oysa; “Değneği yok” diyerek eleştirdiği kişinin yerine tercih ettiği şerli kimseler, “o değneği ilk başta kendi gibi garibanın kafasında kıracak.” Ama zavallı, yine de onun peşinde koşarak, celladına olan aşkını ikrar ile meşgul. Üstelik memlekete hiç bir faydaları dokunmadığı halde “ahali” onların emrine amade olmakla övünmekte. Oysa; zalim sevilmez, zulüm alkışlanmaz. Eliyle, diliyle, hiç olmazsa kalbiyle karşı konulmayı gerektirir. “Zalim severlerin” hayatına baktığınız zaman, “ya korkmuş, ya korkutmuş” bir anlayışın hakim olduğu aile kültüründen geldiklerini müşahade edersiniz. Yani, “gücünün yettiğini korkutarak”, “gücünün yetmediğinden de korkarak” yaşam prensiplerini belirlediklerinden dolayı, yukarıda bahsettiğimiz gibi içler acısı bir hal üzre hayat sürmektedirler. Bahse konu meselenin halli için, “o toplumun içinden bir düzelme eğilimi” beklemenin pek doğru olmayacağı kanaatindeyim. Zira, zihniyet gelişimi asırlık süreçler gerektirebilir. Dolayısıyla iş, hükümete düşmektedir. Kolaycılıktan kaçıp, ıslah odaklı atamalar yapıp, liyakat sahibi kimseleri göreve davet ederlerse, o toplumlar nispeten düzgün temsil edilme durumuna geçeceklerdir. Böylece zımni olarak da olsa; şer sahiplerinin ötelenmesi de mümkün kılınacaktır. Zaten bu tip toplumlarda “güce itaat esas olduğundan” iş bu dönüşümün zannedildiğinden çok daha kolay gerçekleşmesi de kuvvetle muhtemeldir. Kısa ve orta vadede başkaca çare gözükmemekle birlikte, “amir hüküm niteliğindeki erki” elinde tutanlar için sorunun halli, pek de zor değil. Yeter ki, istensin. Medeniyetin doğduğu yerlerin, tekrar aslına temayüzü; Yeter ki, önemsensin…