ÇALIŞMAK İBADETTİR
Muhterem Kardeşlerim…
İnsanların rızklarını kazanmak için çalışmaları ibadettir ve günah olmayan işlerde çalışırken de ayıplanma korkusu yaşamamalı, rızk endişesiyle, harama el uzatmamalıdır.
Efendim;
Kimseye muhtaç olmamak için çalışmak çok kıymetlidir. Peygamber Efendimiz, Hazreti Muaz ile müsafeha edince buyurdu ki:
- Ya Muaz, ellerin nasırlaşmış.
- Evet ya Resulallah, kazma elimde toprakla meşgul oluyor ve bu sayede çoluk çocuğumun nafakasını kazanıyorum.
Fahr-i Kâinat Efendimiz, Hazreti Muaz’ı öpüp buyurdu ki:
- Bu eli Cehennem yakmaz. (Tibyan)
Yine bir gün bir genç, sabah erkenden işine gidiyordu. Eshab-ı Kiramdan bazıları, bunu uygun görmediler. Orada bulunan Peygamber Efendimiz buyurdu ki:
“Öyle söylemeyiniz! Eğer kimseye muhtaç olmamak, ana babasını ve aile efradını muhtaç etmemek için işine gidiyorsa, her adımı ibadettir. Eğer kazanacağı para ile öğünmek, keyif sürmek niyetinde ise, şeytanla beraberdir.” [Taberani]
Görüldüğü gibi bir Müslüman’ın iyi niyetle çalışması ibadettir. Fakat kâfirin ve her haramı işleyen kimsenin çalışması ibadet olmaz. “Namaza ne lüzum var, çalışmak da ibadettir” demek çok yanlıştır. Böyle söyleyen kâfir olur. Namaz kılan, haramlardan kaçan kimsenin iyi niyetle çalışması ibadettir. (K. Saadet)
ZARARDAN DÖNMEK GEREKİR
Zararın neresinden dönülürse kârdır. Rızk endişesiyle, harama el uzatmamalı ve şu Hadis-i Şeriflerin muhatabı olmamalıdır:
“Bir zaman gelir ki, insanlar, yalnız malın, paranın gelmesini düşünür, helalini ve haramını düşünmezler.” [Buhari]
“Bir zaman gelir, insanın bütün kaygısı midesi olur, şerefi mal, kıblesi kadın, dini para olur. Böyle kimseler, halkın kötüleridir.” [Sülemi]
Allahü Teâlâ, herkesin rızkını ezelde takdir etmiş, ayırmıştır. Rızk değişmez, azalıp çoğalmaz. Kimse kimsenin rızkını yiyemez. Allahü Teâlâ’nın 99 isminden biri Rezzak'tır, her varlığın rızkını vericidir. Allahü Teâlâ, “Herkesin rızkı bana aittir” buyuruyor. Rızk için Allahü Teâlâ’nın verdiği söze güvenmelidir!
Kur'an-ı Kerimde mealen buyuruluyor ki:
“Yeryüzündeki her canlının rızkı, Allah’a aittir.” [Hud 6]
Hadisi Şeriflerde de buyuruldu ki:
“Rızkı genişleten, daraltan, gönderen yalnız Allahü Teâlâ’dır.” [Redd-ül-muhtar]
“Allah’tan kork, rızkını güzel yoldan ara, helali al, haramı terk et!” [İbni Mace]
“Rızkını gecikmiş sayma! Hiç kimse, rızkına kavuşmadıkça ölmez.” [Hakim]
“Hiç kimse, nasibinden fazla rızka kavuşamaz. Rızkına kavuşup yemedikçe de ölmez. İstemese de rızkı kendisine verilir.” [Hakim]
“Hak Teâlâ, Hazreti Adem'e bin çeşit sanat öğretip buyurdu ki: Neslin, bu sanatlardan biri ile rızkını arasın! Sakın dini geçim vasıtası yapmasın!” [Hakim]
“Allah’ın verdiği rızka kanaat eden mümin kurtulmuştur.” [Müslim]
“En güzel rızk helale, harama dikkat edilerek kazanılandır.” [Nesai]
Peygamber efendimiz, “Eğer Allah korkusunu kendinize sermaye edinirseniz, rızkınız, ticaretsiz ve sermayesiz gelir” buyurup şu mealdeki Âyeti okudu:
“Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder ve rızkını ummadığı yerden gönderir.” [Taberani-Talak 2,3]
Allahü Teâlâ emrettiği için çalışan, rızkını helal yoldan arayan, ezeldeki rızkına kavuşur. Rızkı da bereketli olur. Bu çalışmaları için de sevap kazanır. Eğer, rızkını haram yoldan ararsa, yine ezelde ayrılmış olan rızka kavuşur. Fakat, bu rızk ona hayırsız, bereketsiz olur, kazandığı günahlar da, onu felaketlere sürükler.
Hazreti Hızır'ın tamir ettiği binanın altındaki altın levhada şunlar yazılı idi:
“Ölüm hak iken gülüp eğlenen, kadere inandığı halde üzülen, rızka Allahü Teâlâ kefil iken zahmetlere giren, Kıyamette sorgu-sual varken gaflete dalan, fâniliğini bildiği dünyaya bel bağlayan kimseye nasıl hayret edilmez?”
AYIPLANMAK KORKUSU
Küfr-i Cühudiye sebep olan şeylerden biri de, insanlardan utanmak ve başkalarının kötülemelerinden, ayıplamalarından korkmaktır. Ebu Talibin küfrü böyledir. Ebu Talib, Resulullah Efendimizin Peygamber olduğunu biliyordu. İnsanların kötüleyeceklerinden korkarak ve ayıplayacaklarını düşünerek, inandığı halde, inandığını söylemedi.
Ebu Talib ölüm döşeğinde iken, Resulullah Efendimiz onun yanına gelerek, “Ey amcam! Sana şefaat edebilmem için, La İlahe İllallah söyle” buyurdu. Cevabında, “Ey kardeşimin oğlu, doğru söylediğini biliyorum. Lakin ölüm korkusu ile imana geldi denilmesini istemem” dedi.
Kureyş kâfirlerinin ileri gelenleri, Ebu Talibin yanına geldiler. Sen, bizim Emirimizsin, sözlerin başımızın üzerindedir. Fakat senden sonra, yeğenin Muhammed ile aramızda düşmanlığın devam edeceğinden korkuyoruz. Ona söyle! Dinimizi kötülemesin, dediler. Ebu Talib, Resulullah’a işittiklerini söyledi. Resulullah’ın, onlar ile sulh yapmayacağını anlayınca, Müslüman olacağı anlaşılacak bazı şeyler söyledi. Bunları işitince, amcasının iman etmesini istedi. “İşitenler bana dil uzatacaklarından korkmasaydım, iman ederdim. Seni sevindirirdim” dedi. Öleceği zaman, bir şeyler söyledi. Bunları işitebilmek için, Abdullah ibni Abbas yanına yaklaştı. İman ettiğini bildiriyor dedi. Ebu Talibin iman ettiği şüphelidir. Ehl-i Sünnet Âlimlerine göre, iman etmedi. Hazreti Ali, Resulullah’a gelerek, dalalette olan amcan öldü dediğinde, “Yıka, kefen içine sar ve defnet! Men olununcaya kadar onun için dua ederiz” buyurdu. Birkaç gün evinden çıkmayarak, onun için çok dua etti. Eshab-ı Kiramdan bazıları bunu işitince, onlar da, kâfir olarak ölmüş olan akrabaları için dua etmeye başladılar. Bunun üzerine, Tevbe suresinin, “Peygamber ve iman edenler, akrabaları olsalar da, müşrikler için istiğfar etmemelidir” mealindeki 113. Âyet-i Kerimesi nazil oldu.
Ebu Talibin öldükten sonra diriltilip iman ettiği Kurtubi tefsirinde bildirilmektedir.
İnsanların kötülemelerinden ve ayıplamalarından korkmaya karşı ilaç olarak şöyle düşünmelidir: Kötülemeleri doğru ise, ayıplarımı bana bildirmiş oluyorlar. Bunları yapmamaya karar verdim demeli, böyle kötülemelerden ferahlık duymalıdır. Onlara teşekkür etmelidir.
Hasan-ı Basri hazretlerine, birinin kendisini gıybet ettiğini haber verdiler. Ona bir tabak helva gönderip, “Sevaplarını bana hediye ettiğini işittim. Karşılık olarak bu tatlıyı gönderiyorum” dedi.
İmam-ı A’zam Ebu Hanife’ye, birinin kendisini gıybet ettiğini söylediler. Ona bir kese altın gönderip, “Bize verdiği sevapları arttırırsa, biz de karşılığını arttırırız” dedi.
Yapılan kötüleme yalan ise, iftira ise, zararı söyleyene olur. Onun sevapları bana verilir. Benim günahlarım, ona yüklenir demelidir. İftira etmek, nemmamlık yapmak [söz taşımak], gıybet etmekten daha fenadırlar.
Allahü Teâlâ cümlemizi rızkını helalinden kazanmak için çalışan, Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)