PEYGAMBERİMİZİN (ASV) GÜNAHSIZLIĞI

Zamanımızın zındıkları Kur’an’ın benzersizliğine ve onu Allah’tan alıp bize ulaşmasını sağlayan peygamber ASV’ın saygınlık ve harikalığına bir çözüm, bir bahane bulamadıklarından onu sıradanlaştırma çabasını bir ümit olarak görmeye başlamışlardır. Elbette ki bunların çabası beyhudedir ve kendi yüzlerine çarpmaktadır. “Köpeklerin havlaması buluta zarar vermez!” Ancak onların bu çabasındaki sinsiliği sezemeyen basiretsiz Müslümanlar da alet olmaktadır. Asıl üzücü olan budur. Peygamber ASV’ı sıradanlaştırma çabalarından biri de onun masumiyetini (günahsızlığını) inkârdır. Bu çabanın temelinde Peygamber (ASV)’ın da –hâşâ- günahkâr bir kul olduğunu dikkate sunarak, gözden düşürme ve dolayısıyla getirdiği sistemi de lekelemek yatmaktadır. Cenab-ı Hakkın kendi adıyla birlikte adını zikrettiği ve “Senin namını yücelttik” dediği peygamber (ASV) bu zındıkların hezeyanlarından münezzehtir. İnsan en basit bir amirinin bile en küçük bir günah işlemiş olmasını istemez. Toplum içinde saygın ve topluma yön veren bir büyüğün küçük bir günahı ortaya çıktığında toplumun gözünden düşeceği ve artık orada tutunamayacağı kesindir. Oysa peygamber (ASV)’a tabi olanlar katlanarak arttığı gibi, ona düşkünlükleri de kuvvetlenmiştir. Koyduğu yasaklara ters düşen ve insanları günahtan alıkoyarken kendisi o günahı işleyen bir toplum büyüğü, insanların itaatini sağlayabilir mi? İnsanları Allah’ın emirlerine itaate ve yasaklarından kaçınmaya çağıran peygamber günah işlerse, işindeki ciddiyetsizliğine ve insanların onu dinlememesine yol açar. Peygamber (ASV) bundan beridir, münezzehtir. Tarih ve siyer kitapları ashabının kendisine olan hayranlıklarını anlatan tablolarla doludur. Kendisi için bahaneler arayan, en küçük bir kusur için pusuda bekleyen Mekke müşrikleri bile Allah elçisinin olağanüstü ahlak güzelliklerine hayranlıklarını gizleyememişlerdir. Onda en küçük bir kusur bulamamışlardır. Onun risaletini kabul etmeseler de, “Bu sihirdir, insanları büyülüyor” demişlerdi. Böylece yine kendileri için değil, kendi çevrelerini ona katılmaktan alıkoymak amacıyla böyle bir çıkış yolu bulmuşlardı. Onun çağından asırlar sonra birtakım zındıkların “peygamberlerin masumiyetini” inkâra kalkışmaları dikkate değmez bir hezeyandır. Peygamberler, Allah’ın seçkin kullarıdır. Hayatları Allah’ın gözetimindedir. Sad Suresi 47. Ayette "Onlar yanımızda hayırlılar içinden seçilmiş olanlardır” şeklinde tanıtılmışlardır. Tur Suresi 48. Ayette de peygamber (ASV)’a hitaben: “Rabbinin hükmüne sabret, sen gözlerimizin önündesin” buyrulmuştur. Allah’ın hoşnut olmayacağı bir hata yaptıkları takdirde, tebliğ ettikleri Allah’ın dinine zarar verecekleri açıktır. Hiçbir peygamber böyle bir durumla suçlanmamıştır. Peygamberler insandır ama bütün insanlardan üstündürler. Onları sıradan insanlar gibi “günah işler” diye düşünmek, onların üstünlüğünü kabul etmemek demektir. Allah’ı da çelişkili iş yapmakla suçlamak anlamındadır. Hâşâ ve kellâ. Şurası da unutulmamalıdır ki peygamberlik, mesaiye tabi herhangi bir memurluk gibi değildir ki gaflete düşecek vakitleri olsun. Verilecek görevi hakkıyla yerine getirecek ilahi bir tasarımla yaratılmışlardır. Bu göreve ket vuran hata ve günahlardan korunmuş olmaları da bu tasarımın içindedir. Peygamberler, ömür boyu, gece gündüz, hatta uykuda dahi Allah’ın vahyine muhatap olmuşlardır. Her an vahiy kapsamında oldukları için günaha düşmeye vakitleri yoktur. Allah adına görevli olmaları itibariyle her davranış ve sözlerinin din olduğu düşünüldüğünde peygamberlerin günaha düşmeleri söz konusu olmaz. Bu nedenle peygamberin günah işleyebileceğini düşünmek, en masum ifadeyle peygamberliği anlamamaktır. Peygamberler aslında ilahi bir eğitime tabidirler. Âdem (AS)’ın yasak ağaçtan yemesi, Yunus (AS)’ın kavmini bırakıp gitmesi, Musa (AS)’ın bir Kıptinin ölümüne sebep olması vb. gibi bazı peygamberlerle ilgili “günah” diye nitelenen davranışlar, da bu ilahi nübüvvet eğitiminin bir parçasıdır. Yani peygamberlerin tüm hayatları ilahi bir programın uygulanmasından ibarettir. Bu nedenle günah diye nitelenmez. Vahiy almak, peygamberliğe delil olarak mucize göstermek peygamberlere mahsus olduğu gibi, günahsızlık da peygamberlere mahsus bir mucize nevinden düşünülmelidir. Peygamberimiz (ASV)’ın çokça istiğfar etmesi, ümmetine yol göstermesi itibariyledir, yoksa günah işlemesinden değildir. Peygamberimiz (ASV)’ın peygamberliği yalnız 23 yıllık bir süreye münhasır değil, asırlar sürecek, kıyamete kadar gelecek tüm insanlara yönelik bir peygamberliktir. Ahirette de günahkârları kurtaracak bir yetkiyle donatılmıştır. Böyle bir zatın Allah’ın gözetiminde itinayla yetiştirilmesi ve hiçbir günaha bulaşmamış olmasından daha doğal ve makul ne olabilir? Zamanımızın zındıkları Kur’an’ın benzersizliğine ve onu Allah’tan alıp bize ulaşmasını sağlayan peygamber ASV’ın saygınlık ve harikalığına bir çözüm, bir bahane bulamadıklarından onu sıradanlaştırma çabasını bir ümit olarak görmeye başlamışlardır. Elbette ki bunların çabası beyhudedir ve kendi yüzlerine çarpmaktadır. “Köpeklerin havlaması buluta zarar vermez!” Ancak onların bu çabasındaki sinsiliği sezemeyen basiretsiz Müslümanlar da alet olmaktadır. Asıl üzücü olan budur. Peygamber ASV’ı sıradanlaştırma çabalarından biri de onun masumiyetini (günahsızlığını) inkârdır. Bu çabanın temelinde Peygamber (ASV)’ın da –hâşâ- günahkâr bir kul olduğunu dikkate sunarak, gözden düşürme ve dolayısıyla getirdiği sistemi de lekelemek yatmaktadır. Cenab-ı Hakkın kendi adıyla birlikte adını zikrettiği ve “Senin namını yücelttik” dediği peygamber (ASV) bu zındıkların hezeyanlarından münezzehtir. İnsan en basit bir amirinin bile en küçük bir günah işlemiş olmasını istemez. Toplum içinde saygın ve topluma yön veren bir büyüğün küçük bir günahı ortaya çıktığında toplumun gözünden düşeceği ve artık orada tutunamayacağı kesindir. Oysa peygamber (ASV)’a tabi olanlar katlanarak arttığı gibi, ona düşkünlükleri de kuvvetlenmiştir. Koyduğu yasaklara ters düşen ve insanları günahtan alıkoyarken kendisi o günahı işleyen bir toplum büyüğü, insanların itaatini sağlayabilir mi? İnsanları Allah’ın emirlerine itaate ve yasaklarından kaçınmaya çağıran peygamber günah işlerse, işindeki ciddiyetsizliğine ve insanların onu dinlememesine yol açar. Peygamber (ASV) bundan beridir, münezzehtir. Tarih ve siyer kitapları ashabının kendisine olan hayranlıklarını anlatan tablolarla doludur. Kendisi için bahaneler arayan, en küçük bir kusur için pusuda bekleyen Mekke müşrikleri bile Allah elçisinin olağanüstü ahlak güzelliklerine hayranlıklarını gizleyememişlerdir. Onda en küçük bir kusur bulamamışlardır. Onun risaletini kabul etmeseler de, “Bu sihirdir, insanları büyülüyor” demişlerdi. Böylece yine kendileri için değil, kendi çevrelerini ona katılmaktan alıkoymak amacıyla böyle bir çıkış yolu bulmuşlardı. Onun çağından asırlar sonra birtakım zındıkların “peygamberlerin masumiyetini” inkâra kalkışmaları dikkate değmez bir hezeyandır. Peygamberler, Allah’ın seçkin kullarıdır. Hayatları Allah’ın gözetimindedir. Sad Suresi 47. Ayette "Onlar yanımızda hayırlılar içinden seçilmiş olanlardır” şeklinde tanıtılmışlardır. Tur Suresi 48. Ayette de peygamber (ASV)’a hitaben: “Rabbinin hükmüne sabret, sen gözlerimizin önündesin” buyrulmuştur. Allah’ın hoşnut olmayacağı bir hata yaptıkları takdirde, tebliğ ettikleri Allah’ın dinine zarar verecekleri açıktır. Hiçbir peygamber böyle bir durumla suçlanmamıştır. Peygamberler insandır ama bütün insanlardan üstündürler. Onları sıradan insanlar gibi “günah işler” diye düşünmek, onların üstünlüğünü kabul etmemek demektir. Allah’ı da çelişkili iş yapmakla suçlamak anlamındadır. Hâşâ ve kellâ. Şurası da unutulmamalıdır ki peygamberlik, mesaiye tabi herhangi bir memurluk gibi değildir ki gaflete düşecek vakitleri olsun. Verilecek görevi hakkıyla yerine getirecek ilahi bir tasarımla yaratılmışlardır. Bu göreve ket vuran hata ve günahlardan korunmuş olmaları da bu tasarımın içindedir. Peygamberler, ömür boyu, gece gündüz, hatta uykuda dahi Allah’ın vahyine muhatap olmuşlardır. Her an vahiy kapsamında oldukları için günaha düşmeye vakitleri yoktur. Allah adına görevli olmaları itibariyle her davranış ve sözlerinin din olduğu düşünüldüğünde peygamberlerin günaha düşmeleri söz konusu olmaz. Bu nedenle peygamberin günah işleyebileceğini düşünmek, en masum ifadeyle peygamberliği anlamamaktır. Peygamberler aslında ilahi bir eğitime tabidirler. Âdem (AS)’ın yasak ağaçtan yemesi, Yunus (AS)’ın kavmini bırakıp gitmesi, Musa (AS)’ın bir Kıptinin ölümüne sebep olması vb. gibi bazı peygamberlerle ilgili “günah” diye nitelenen davranışlar, da bu ilahi nübüvvet eğitiminin bir parçasıdır. Yani peygamberlerin tüm hayatları ilahi bir programın uygulanmasından ibarettir. Bu nedenle günah diye nitelenmez. Vahiy almak, peygamberliğe delil olarak mucize göstermek peygamberlere mahsus olduğu gibi, günahsızlık da peygamberlere mahsus bir mucize nevinden düşünülmelidir. Peygamberimiz (ASV)’ın çokça istiğfar etmesi, ümmetine yol göstermesi itibariyledir, yoksa günah işlemesinden değildir. Peygamberimiz (ASV)’ın peygamberliği yalnız 23 yıllık bir süreye münhasır değil, asırlar sürecek, kıyamete kadar gelecek tüm insanlara yönelik bir peygamberliktir. Ahirette de günahkârları kurtaracak bir yetkiyle donatılmıştır. Böyle bir zatın Allah’ın gözetiminde itinayla yetiştirilmesi ve hiçbir günaha bulaşmamış olmasından daha doğal ve makul ne olabilir?