CEMAAT VE MÜNAFIKLIK
Muhterem Kardeşlerim…
Günümüz Hocalarının geneli bazı dini konuları açıklarken, Hadis-i Şerifleri açıklamaları ile birlikte anlatmıyorlar. Ya unutuyorlar, ya kısa kesiyorlar veya bilmiyorlar mı desek bilemiyoruz. Biz kendi üzerimize düşeni yapalım…
Efendim;
Söz taşıyanın, gıybet edenin, Cehennemlik, cemaate gelmeyenin münafık olduğu, evlenmeyenin bu ümmetten olmadığı gibi hadislerin açıklaması nasıldır şöyle bir göz atalım;
Hadis-i Şerifleri açıklamaları ile yazmak gerekir.
“Söz taşıyan Cennete girmez” demek, günahının cezasını çekmeden yahut affa, şefaate kavuşmadan giremez demektir.
“Gıybet eden Cehennemlik” demek, sevapları günahlarından az olursa, gıybet Cehenneme götürür demektir. Gıybet edenin sevapları, gıybet edilenin defterine yazılır.
“Evlenmeyen benden değildir” demek, benim sünnetime uymamış olur demektir.
Yine Hadis-i Şerifte, müminin her günahı yapabileceği, üç şeyi yapamayacağı, bunlardan birinin de yalan olduğu bildirilmiştir.
Hadis-i Şeriften zahire göre, yalan söyleyenin mümin olmadığı anlaşılır. Kâmil mümin değil demektir. Ayrıca yalanın münafıklık alameti olduğu bildirilmiştir. Yalan söyleyen münafık değildir, fakat münafıklık alametinden birini işlemiş olur.
[Münafık kelimesinin iki manası vardır. Birinci manası kâfir demektir. İkinci manası, dışı içine uymayan, ikiyüzlü demektir. Bu manadaki münafık kâfir değildir.]
Cemaate gelmemek de münafıklık alametidir. Cemaat sünnetine önem verdiği halde gelmezse, münafık olmaz. Sünnete önem vermezse, zaten Müslüman olmaz.
Hadis-i şeriflerdeki; “Şu günahı işleyen Cennete giremez, Cehennemliktir, mümin değildir, münafıktır” demek, “O günahtan tevbe edilmemişse, af veya şefaate uğramamışsa, günahının cezasını çekmeden Cennete giremez” demektir.
Çünkü günah ile imansızlık ayrı şeylerdir. Günah ne kadar büyük olursa olsun, o günahı işleyen kâfir olmaz. Fakat hangi günah olursa olsun, günaha devam edenin kalbi kararır, küfre doğru yol alır. Onun için günahlar çok tehlikelidir.
Allahü Teâlâ’ya inanan mümindir. Kimse zorlamadan namaz kıldığınıza göre, münafık olmanız mümkün değildir.
Yalan söylemek, emanete hıyanet etmek ve verdiği sözde durmamak münafıklık alametidir. Fakat bu günahları işleyene münafık denmez.
Münafık, inanmadığı halde herhangi bir dünya menfaati için inanmış gibi görünen kimsedir. Eshab-ı Kiramı seven de münafık olamaz.
Hadis-i Şerifte buyuruldu ki:
“Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’nin sevgisi [radıyallahü anhüm] bir münafığın kalbinde toplanmaz.” [Taberani]
“Ensarı ancak mümin sever. Ancak onlara münafık buğzeder.” [Buhari]
Sözün kısası, Allahü Teâlâ’ya ve Onun Resulü Muhammed aleyhisselama inanan kimse mümindir. Çok günah işlese de münafık değildir.
CAMİLERDE YAPILAN BAZI HATALAR
Cemaatten bahsetmişken, Camilerdeki davranışlarımızdan da bahsetmekte fayda var…
Efendim;
Abdest alırken ayaklar üç kere yıkanmıyor, üç kere hilallenmiyor, kaplama mesh sünneti yapılmıyor. Gerek ayakları üç defa yıkama sünnetine ve gerekse kaplama mesh sünnetine riayet etmelidir. Hadis-i Şerifte “Unutulmuş, terkedilmiş bir sünnetimi ortaya çıkarana, yüz şehit sevabı vardır” buyuruldu. (Hakim)
Abdest alıp ıslak ayakla camiye girilmemeli. Çıplak ayakla, kolları kısa ve başı açık namaz kılmak mekruhtur.
Kameti yürüyerek yapanlar, kamet getirirken ellerini bağlayanlar oluyor. Böyle yapmak mekruhtur.
Evinde ezan okurken de elleri kulaklara koymalı, ezan okurken göğsünü kıbleden çevirmemelidir.
Camilerde kimisi ayakları çok açıyor, kimisi de hiç açmıyor. Hanefi’de ayakların dört parmak kadar açılması sünnettir. Şafii’de bir karış kadar açılır.
Tekbir alırken avuç içleri yüze karşı tutanlar oluyor ve parmaklarını bitiştirenler çıkıyor. Tekbir alırken avuç içleri kıbleye karşı getirmek ve parmakları kendi haliyle açık bırakmak gerekir.
Secdeden kıyama kalktıktan sonra ayaklarını dört parmak kadar açanlar oluyor. Secdeden kalkmadan önce açmak gerekir.
Tehiyatta otururken dizler tutulmaz, parmaklar diz hizasında olur.
Tehiyatta parmaklar kendi halinde açık kalır.
Hanefi’de tehiyatta iken parmak kaldırılmamalı. Parmak kaldırmak sünnet, mekruh, haram diyen Âlimler vardır. Şafii’de parmak kaldırmak sünnettir.
İki kişi cemaatle namaz kılarken biri yarım metre kadar geride duruyor. Aynı hizada durmak gerekir. Sadece imamdan öne geçme ihtimaline karşı, imamdan bir topuk kadar geri durmak iyi olur.
Sünnetle farz veya farz ile sünnet arasında konuşanlar çok oluyor. “Kamet getir, pencereyi kapa, saftaki, boşluğu doldur, buyurun siz geçin” gibi sözler söyleniyor. Hatta bir yerden gelmiş arkadaşına hoş geldin diyorlar. Camide sünneti kılıp, farzı beklerken, dışarıdan gelenin selamını almak, sünnet ile farz arasında bir şey okumak, konuşmak ve dua okumak, zikir çekmek sünnetin sevabını yok eder. Bazı Âlimlere göre sünneti yeniden kılmak gerekir. Vakit az ise, tefekkür veya kalben zikretmeli, vakit fazla ise, kaza borcu var ise, kaza namazı kılmalıdır.
Secdede parmakları kapalı tutmalı, dirsekleri yere koymamalı, iki yana da çıkarıp sağ ve solundakileri rahatsız etmemelidir. İmam selam verince cemaat hemen ayağa kalkıyor. Kalkmadan önce, otururken Allahümme entesselâm ve minkesselâm tebârekte yâ zelcelâli velikrâm demeli. Öğle, akşam ve yatsıda, sünnetler kılınıp namaz bitince, ikindi ve sabah namazının farzını kılınca, Allahümme entesselam..... dedikten sonra, üç kere istiğfar söylenmiyor. Bazıları da Allahümme entesselamdan önce söylüyorlar. Bu da yanlıştır.
Küçük mescidlerde, namaz kılanlar varken, yüksek sesle Kur’an okuyanlar oluyor. Onların şaşırmasına sebep olmamalı. İmam Kur’an okurken namaz kılmak, hele sünnet veya nafile kılmak çok yanlıştır. Ömür boyu kılınacak sünnet ve nafileler, Kur’an-ı kerimi dinleme farzının sevabına erişemez.
Camide kıbleye ayak uzatanlar, biçimsiz şekilde oturup tesbih çekenler oluyor. Özürsüz böyle yapmak uygun değildir. İmam namaza başlayacağı zaman sünnete başlamamalı. Başlanmışsa, iki rekat kılıp selam vererek imama uymalıdır.
Allahu Teâlâ cümlemizi namazı doğru kılan, yalan söylemeyen, emanete hıyanet etmeyen ve verdiği sözde duran kullarından eylesin. (Amin)