ANNE; “ANNE” DİR
“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara öf bile deme! Onları azarlama! İkisine de gönül alici güzel sözler söyle.
Onlara merhametle ve alçak gönüllülükle kol kanat ger. "Rabbim! Onlar nasıl küçüklükte beni şefkatle eğitip yetiştirdilerse şimdi sen de onlara merhamet göster" diyerek dua et.”/ İsrâ Suresi - 23-24
Özellikle; diğer ihdas edilen ve insani hedefler taşımayan tüm seküler günler gibi; Anneler Gününün de Kapitalizmin bizim için tasarladığı ve bizimle alay ettiği günlerden olduğunu bilerek, böylesi günlerde yönlendirildiğimiz davranışlardan ve bizde oluşturulmak istenen değişimleri fark ederek karşı durmanın bir gereklilik olduğunu belirtmek isterim.
Küresel anlamda yeni bir süreçten geçiyoruz ve post-modernite gittikçe kendi zirvesini zorluyor. Modern dönemde az çok koruyabildiğimiz değerler, gittikçe daha yeni yöntemler kullanılarak bizi, savunma yapmaktan mahrum ediyor.
Modern dönemde, kamusal alandan ve hayattan dışlanma gibi bir yöntem uygulanmaktaydı ve bizler/inançlı kesimler, karşı taraf olarak direngen ve nispeten sıkı şekilde vardık.
Ancak postmodern dönem, bizi, yanına aldı. Bizi, daha önce dışladığı alanların hepsine dahil etti. Biçimsel olmak ya da modernlik bağlamında olması kaydıyla/içeriği ve bağlamını değiştirerek yasakladığı, ritüel/giyim ve şekilleri serbest bıraktı.
Farklı bir elbise giydirerek, sınırlarını, şeklini, dayanağını/bağlamını kendisinin belirlediği özgürlükler kapsamında, bize de özgürlükler tanıdı ve iktidara dahi taşıyarak, içsel değişimimizi ve bütünlüğümüzü bozdu.
Küresel ve toplumsal anlamda değerlerimizi çiğneyerek uyguladığı tüm politikalara, kanun ve uygulamalara, projelere karşı direnebilecek bir toplumsal formu/kemiyeti/bilinci yok etti.
Bunlardan biri de aile/anne idi.
Gittikçe büyüyen bir tehlike olarak sürmekte olan bu projelerin hedefi; AB toplumlarının değerlerine dayanan ve hala ayakta kalmışlığımızı borçlu olduğumuz, aile yapımızı/aile formumuzu bozmak hatta ailesiz bir toplum meydana getirmektir.
Bunun ilk ayağı, kadını dışarı çıkarmaktan geçmektedir. Kadını dışarı çıkarma söylemi ile kadının çalışma hakkı birbiriyle karıştırılmamalı…
Bu aşama, aile kurumu üzerinde ciddi sarsıntı oluşturuyor. “Anne”liği ve ev hanımlığını/evine, ailesine bağlı, evinin hanımı statüsünü, aşağılayarak, kendisinin önerdiği; kariyer yapmış/”eğitimli”/”ayakları üzerinde duran”/”bağımsızlığını kazanmış”/”özgür”/”feminist”/”güçlü kadın” rolünü ön plana çıkarıyor. (Kadının eğitimli olması, ilim tahsil etmesi, ekonomik faaliyette bulunmasıyla karıştırmayalım.)
Bu yönelişleri kabul ettirdikleri toplumlarda, ev hanımı annelere, hiçbir alanda, hiçbir şekilde destek sağlanmadığı, onun annelik statüsünün aşağılandığı görülmektedir…
“… aileyi çözmeden, toplumdaki birliktelikleri/tolumun direngen ve kimliksel/formal yapısını bertaraf etmeleri mümkün olmayacaktır. Bu bağlamda, aileye yönelen ve aileyi değiştirmeye, dönüştürmeye yönelik projelerde, ilk olarak yönelinen hedef; kadındır/annedir…
İslam coğrafyasının toplumlarını işgal edenlerin, ilk önce kadına yöneldiklerini ve kadını, kendi fıtratından uzaklaştırmaya yönelik çabalarının boşuna olmadığını fark etmeliyiz. Örneğin; Afganistan'da, savaş ve katliamlar devam ediyorken; Amerika'nın; en çok yoğunlaştığı konulardan birinin, Afgan kadınını "özgürleştirme"ye, tesettüründen 'kurtarmaya' yönelik çalışmalar olması düşündürücüdür.
Kadına şiddet, kadın cinayetlerine son, kadının özgürlüğü, kadın hakları, cinsel özgürlük gibi mottoların eşlik ettiği bu tarz projeler; küresel egemenlerin, küresel ölçekte uygulamaya koyduğu ve yasal düzenlemelere dayandırılarak ve ciddi şekilde fonlandırılarak, medya ve sosyal medya kullanılarak sürdürülmektedir...”https://www.gazeteipekyol.com/ailede-babanin-rolu-makale,12874.html
Tolum olarak, anarken bile yüzlerin kızardığı fiillerle ilgili en sapkın projeler için, ODTÜ gibi öğrencisi ve hocalarıyla birlikte nasıl çırpındıklarını ve kimi resmi kurumlarımızın da dahil olduğu, dahabir sürü kurum ve kuruluşun destek verdiği batı kökenli ifsad projelerinde, niçin bu denli ısrar edildiğini doğru anlamalı ve anlamlandırmalıyız.
Annelerimiz hayattayken sahip çıkmak,
maddi ve manevi olarak onlarla hayatımızı bölüşmek ve yaşlandıklarında, onları başımızdan atmamak gibi kadim sorumluluklarımız var. Bu sorumluluklarımızı güçleştirici yasal, düşünsel, “anne” statüsüne yönelik ifsad edici uygulamalara ve dayatmalara karşı direncimizi geliştirmeli; “aileyi”, ailede “anne”,”baba” ve “çocuk” rollerini muhafaza edici bilincini geliştirmeliyiz.
En güzel duyguları içinde barındıran temel bir duygudur annelik. “Anne nedir?” diye bir soru sorulduğunda; elbette bu duygulardan ilk etapta aklımıza gelenleri hemen sıralarız; şefkat, merhamet, sevgi, fedakarlık, diğergamlık, karşılıksızlık, haya, güzel ahlak, koruma, kollama…
Aslında hepsini içinde barındıran ana duygudur annelik.
Bütün olumluluklar, bütün iyilikler annelik duygusunda mevcuttur; “annelik”; iyiliğin, iyi ve olumlu duyguların ana kaynağıdır. Dolayısıyla “anne”yi tanımlarken yapabileceğimiz en kısa özet, kaçınılmaz olarak;
“anne”; annedir” olacaktır.
“Anne”; aşamalı olarak yok ediliyor. Evde, çalışma hayatında/dışarıda, savaşlarda, çocuğuyla birlikte hapiste, çocuklarının akıbetini sormakta, mevsimlik işçi olarak başka memleketlerde tarlada, kimi sapkın ve Feminist projelerde ve ürün reklamlarında acımsızca ve alet edilerek kullanılmaktadır.
Abdurrahman Arslan’ın deyimiyle: “Kapitalizm İslâm’ın ısrarla vurgu yaptığı helal rızık anlayışına, feminizm de kadının cinsiyet bağımlı evdeki rolüne meydan okuyor. Unutmamak gerekir ki evde sarf edilen emek endüstriyel toplumun değer verdiği bir meta üretimini içermez…
Bugün Müslüman erkek evin geçimini bahane ederek kapitalizme, Müslüman kadın da haksızlığa uğradığını bahane ederek feminizme ve bunların yürürlüğe soktuğu değerlere zihniyet ve amel olarak tedricen teslim olmaktadır. Kapitalizm İslâm’ın ısrarla vurgu yaptığı helal rızık anlayışına, feminizm de kadının cinsiyet bağımlı evdeki rolüne meydan okuyor. Unutmamak gerekir ki evde sarf edilen emek endüstriyel toplumun değer verdiği bir meta üretimini içermez. Bu haliyle kapitalizm feminist söylemi destekler; bu ev kadınlığının ve çocuk büyütmenin hor görüldüğü bir iktisadi ilişkiler dünyası demektir." ”/ http://www.ekrangazetesi.com/haber/16508/abdurrahman-arslan-yazdi-kapitalizm-helal-rizik-anlayisina-feminizm-kadinin-evdeki-rolune-meydan-okuyor.html
“…Gam dağlarına çıkıp naralar atmalıyım.
İçimde kaynayan bir mahşer var
Bu mahşer birde annelerinin kalbinde kaynar
Çünkü onlar yün örerken pencere önlerinde
Ya da çamaşır sererken bahçelerinde
Birden alıverirler kara haberini
Okul dönüşü bir trafik kazasında
Can veren oğullarının…
…Kadınlar bilirim ülkeme ait
Yürekleri Akdeniz gibi geniş, soluğu Afrika gibi sıcak
Göğüsleri Çukurova gibi münbit
Dağ gibi otururlar evlerinde
Limanlar gemileri nasıl beklerse
Öyle beklerler erkeklerini
Yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi.
İsyan şiirleri bilirim sonra
Kelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğinden
Harfler harp düzeni almıştır mısralarında
Kimi bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştır
Kimi bir soygun sofrasında ışıklı sofralarda
Hırsızın gırtlağına tıkanmıştır.
Müslüman yürekler bilirim daha
Kızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennet…"
Erdem Bayazıt
Küresel kuşatmaların her alanda ivme kazandığı bu süreçte; eğitim, yaşam tarzı, tüketim tarzı gibi bizi zorlayan her türlü sistemsel ifsada karşı direnme bilinciyle; annelerimize, çocuklarımıza,toplumumuzun kadim değerlerine ve “anne”ye sahip çıkmalıyız.
Çünkü anne;”anne”dir.
Selam ve dua ile.