PİYANGO VE SADAKA
Beyaz anlamına gelen İtalyanca kökenli bianco kelimesinden Türkçeye geçmiştir. Bir tomar işaretli kâğıt içinden beyaz kâğıdı çekenin kazandığı bir şans oyunundan ötürü bu isimle söylenegelmiştir. Hani dolandırıcılar için Türkçede “üçkâğıtçı” denildiği gibi, beyaz kâğıt anlamındaki “piyango” da biletlerle yapılan şans oyununun adı olmuştur.
Fena ve fâni bir adam olan Lenin, sömürü düzenin ve mim’siz medeniyetin ana vatanı olan Avrupa kaynaklı piyangoyu, “Kır Yoksullarına” adlı broşüründe güzel bir tarzda şöyle açıklıyor:
“Hemen piyangonun ne olduğunu anlatayım. Örneğin benim 50 ruble değerinde bir ineğim var. Bu ineği piyango ile satmak istiyorum ve o nedenle herkese 1 ruble değerinde bilet almayı öneriyorum. 1 ruble ile inek sahibi olma olanağı var! Herkes ineği satın almak istiyor ve rubleler yağmaya başlıyor. 100 ruble toplandığında, piyangoyu çekiyorum: piyangoyu kazanan, ineği bir rubleye almış oluyor, diğerleri hava alıyor. İnek insanlara “ucuza” mı geldi? Hayır, çok pahalıya geldi, çünkü değerinin iki katı para ödendi, çünkü iki kişi (piyangoyu düzenleyen ve ineği kazanan) hiçbir şey yapmadan kazanç sağladılar, hem de paralarını kaybeden 99 insanın sırtından. Demek ki piyangonun halk için kazançlı olduğunu söyleyenler halkı basitçe aldatmaktadırlar.” (Lenin, Kır Yoksullarına, İnter Yayınları, 1993, s.45-46.)
Vicdanı olan herkes fıtratı gereği haksızlık ve aldatmaya karşı çıkar. Bütün hile ve haksızlıkları ortadan kaldıran fıtrat dini İslamiyet, cahiliye döneminde yaygın olan her türlü kumar oyunlarını haram kılmıştır. Piyango da kumarın bir çeşidi olduğundan o da bu haramın içindedir. Cahiliyye döneminde bugünkü piyangoya benzer bir kumar oyunu vardı. Bir çuvala koyup karıştırdıkları yedisi işaretli, dördü işaretsiz onbir okla oynuyorlardı. İşaretli oklarda 1’den den 7 kadar adet işaret bulunuyordu. Oktaki çıkan işarete göre para alırlardı. İşaretsiz ok çıkarsa, üzerine oynadıkları şeyin parasını oyuncu verirdi.
Piyangonun ve diğer tüm kumar türlerinin dayandığı şeytani temel, “sen çalış ben yiyeyim” felsefesidir. Kendisi hiçbir emek vermeden, insanların emekleri üzerine kurulmuş ve herkesten daha ziyade kazanç elde etmesini sağlayan organizasyon, ancak şeytanın işi olabilir. Emeksiz olarak insanların binbir zorluklarla elde ettikleri kazançlarını bir oyunla kendisine mal etmek şeklinde gerçekleşen bu aldatmacı zalimce haksız kazanç, bir çeşit soygundur. Kur’an-ı Kerim bu kumar soygununu ve diğer yandaş günahlar olan içki, dikili taşlar (putlar) ve falcılığı “şeytanın ameli pislikler” olarak nitelemiştir. (Maide, 90.)
Piyangoda iki kişi kazanıyor, diğer parası alınan binlerce insan kaybediyor. Aslında asıl kazanan hiçbir emeği ve masrafı olmayan organizatör kazanıyor, diğer bir kişinin piyangoya katılıp kazanan diğer haklatan birisi de organizatörün kazanması için bir yemlik, bir araç durumundadır.
Piyangoda sadece kazançlı çıkan şahıs sevinir, diğer tüm kaybedenler üzülür ve pişmanlık duyarlar. Binlerce insanın piyangoya katılıp aldatıcı, soyguncu bir iki kişiyi haksız yere zengin etmeleri aynı zamanda bir zillettir. Çünkü “muhtaç birine yardım” değil ki bir haz, bir sevinç yaşatsın. Kaybedenler de kazanmak için bu işe katılmış ama kendi deyimleriyle “şansları yaver gitmemişti” Oysa katılanlardan sadece biri kazanacak diğerleri kaybedeceği kesindi, Bu kazanç, binlerce, milyonlarca kişinin kaybetmesi üzerine kurulu bir kazanç sistemidir.
Haksızlık temeline dayanan, ümit verilerek aldatma ile gerçekleşen, zillet, üzüntü ve pişmanlıkla sonuçlanan bu şeytani düzeneği İslamiyet lağvetmiş, yasaklamış, emeğiyle helal kazanmayı ve zekatı emretmiş, sadaka ibadetini teşvik etmiştir.. Sadakada asla kaybetmek yoktur, hem muhtaçlara yardım etme hazzını ve mutluluğunu yaşatır, hem de uhrevi büyük kazançlar sağlar. Kur’an samimi olarak Allah için yapılan infakı şöyle tanımlamıştır:
“Mallarını Allah yolunda harcayanların misali, her başağında yüz tanenin bulunduğu yedi adet başak çıkaran bir tohum tanesi misali gibidir. Allah dilediğine katlayarak verir, Allah (lütfü ve ihsanı) geniş olan, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Bakara, 261.)
Dünyada, kurallarına uygun olarak ekilen bir taneden gözümüzün önünde yediyüz tane çıkaran Allah, samimi olarak yapılan bir iyiliğe bundan kat kat fazlasıyla karşılık vermeye Kadir’dir ve vereceğini bildirmiştir.
Lenin'den 1400 yıl önce, kumarı, piyangoyu, aldatma ve sömürü düzenini İslam yıkmıştı ve şeytanın ameli olduğunu bildirmişti. Çünkü insanları kandırarak paralarını ceplerinden alıp zenginleşenler şeytanlardır. Ama insanlar onu dinlemediler. Lenin'e tabi olanların da onu dinlemedikleri görülüyor. İnsanlar kuzu gibi gidip ayağıyla düşüyor, şeytanlara parasını vermeye devam ediyor. Gariptir ki, kırkta bir gibi cüz’î azıcık bir zekât veya sadakayı çok görüp vermekten kaçınanlar, ömür sürecinde tüm servetlerini dolandırıcı ve soyguncu şeytanlara kaptırmaktan kurtulamamışlardır. Ya da kıyamadıkları o mallarından kendileri bile yeterince faydalanmadan hiçbir emeği olmayan şımarık savurganlara bırakıp bu dünyadan gitmişlerdir.
Hayatta iken yapmadığı hayrı, ölümünden sonra kendi emeği olan malından kendi adına başkalarının yapmasından beklemek ve buna muhtaç kalmak yanlıştır, akıllıca bir davranış değildir. Az da olsa çok sevap kazandıran, ancak kişinin kendi eliyle yaptığı iyiliklerdir. Helal kazanç emek gerektirdiği gibi, iyilik de kişinin kendi emeğiyle olmalıdır. Atalarımız bütün bu anlattıklarımızı “ Ne verirsen elinle, o gelir seninle..” cümlesiyle özetlemişlerdir.