YAŞAMDAN “HAYY”ATA ÇIKMAK
Memur- Sen’e bağlı Eğitim-Bir Sen Şanlıurfa Şubesinde Kelimelerimizin İzinde İrfan Sohbetleri Programımız; “Gök Kubbemizin Yıldızları; Medeniyetimize ait Kelimelerimizin ve Kavramlarımızın İzinde Bir Yolculuğa Çıkıyoruz” alt başlığıyla yürüyüşüne devam ediyor. Evet, kelimeleri önemsiyoruz; bizi biz kılacak, bizi tutacak, bağlamıyla bizimle bağ kuracak, sıcaklığına muhtaç olduğumuz, ikliminde ısınabileceğimiz kelimelere ihtiyacımız var. Bizi kavrayacak, bizi kavi kılarak güç verecek kavramlara ihtiyacımız var. Zira Nasıl bir hayat yaşıyoruz sorusu, hangi kelimelerle hayata tutunuyoruz sorusuna vereceğimiz cevapta…Yazımıza böyle bir girişi yapmamızın nedeni, geçtiğimiz haftaların birinde “İrfan Sohbetleri” programımızda ele aldığımız “hayat” ve “yaşam” kavramlarıdır. “Yaşamdan Hayata; İnsan Hayy ile Hayat bulacaktır. Ya Hayy Dirilt Bizi” konu başlığıyla tanıtımı yapılan sohbette; çokça birbirinin yerine kullanılan hayat ve yaşam kavramlarının esasen birbirinden çok farklı olduğunu ifade etmeye çalıştık.
Ne diyoruz; yaşam ile hayat arasında, yaşam ile hayat kadar fark var… Yaşam; yeme, içme, barınma ilgili olup, biyolojik olarak salt bedenle yaşamayı ve tek dünyalılığı ifade ederken, hayat; ruhlar âleminde Allah’a verdiğimiz sözle başlayan ve ölümden sonra da ebediyete kadar devam edecek olan süreci içine alarak çift dünyalılığı ifade eder. Hayat; yaşamdan çok daha fazlası ve de ölümün elinden kurtarılması gereken bir kavram. Yaşamayı arzuladığımız hayat ile yaşadıklarımız arasında uçurum açılıyor. Hayatı öldürüyoruz. Yaşam çarkının dişlileri arasında eziliyoruz. Hayatı ötelediğimiz, hayatı ölüme bulaştırdığımız için boşluk duygusu sarıyor her yanımızı, huzursuz oluyoruz. Yaşamın tüketen girdabından kurtulamıyoruz, aşkın bir hayatın güzelliklerini ruhumuzdan, hayat yanımızdan esirgiyoruz.
Nasıl her an bir şen üzere ise hayat ve nasıl hayat Hayy'a borçlu ise varlığını, tıpkı onun gibi her an bir “diriliş” yaşamalı insan. Dirilişe talip olmalı; ruhun dirilişine, insanın dirilişine, insanlığın dirilişine talip olmalı. Dünyasını genişletmeli, dünyayı çoğaltmalı, iyiliği, güzelliği, ahlakı, erdemi çoğaltmalı. Hayatın içinde hayat bulmalı, yaşamdan hayata bir yol bulmalı insan... Dünyayı değiştirecek olanlar, dünyanın değiştiremedikleridir. "Yaşamak" için sağa sola savrulanların, “hayy”a dair, hayata dair bir duruşları olamayacaktır...
Bizi yaşamdan hayata çıkaracak, Hayy’a ulaştıracak hayat görüşüne ihtiyacımız var. “Dünya görüşü” ya da “yaşam felsefesi” demiyoruz dikkat ederseniz, “hayat görüşü” diyoruz. Bizi Hayy’a bağlayacak bir varlık anlayışına, bizi diri kılacak bir yaklaşıma yönelerek dahası var olmanın hakikati ile ulaşabileceğimiz vecd halinde ancak “Vucud” bulabileceğiz. Cevher ile arazı, tezahür ile tecelliyi, fizik ile metafiziği, suret ile maddeyi, somut ile soyutu, dünya ile ahireti bir bütün olarak kavrayarak, birini diğerine feda etmeyerek sahih bir hayat görüşüne ulaşabiliriz. Bunun aksi; kendimizi, dünyayı ve öteyi anlayamamaya götürecektir. Seküler bir yaşamdan kurtulabilmenin yolu; bize hayat sunacak olan hayat yaklaşımından, bizi Hayy ile olma imkanı ile huzurlukılacak hayat görüşünden geçecektir.
Yazımızı Ahmet İnam’ın “Yaşamdan Hayata; İnsan Olmak” yazısından yapacağımız alıntı ile sonlandıralım. Hayy ile olun, hayatla kalın, hayat bulun… “Yaşamda kalma ile hayatta olma arasındaki derin uçurum bin yıllardır kapanamıyor. İnsan yaşamdan hayata çıkamıyor. Yaşam, karın tokluğuna çalışan, ölmemek için hiçbir yüksek değere yaslanmadan ölesiye savaşan insanların serüveni. Karnı doysun, barınsın. Çocukları olsun. Ama dünyadaki varlığımız sadece yaşamdan oluşmuyor. İnsan, yaşama tutsak bir varlık değil ki. Düzen, insanı yaşama kilitliyor. Hayatın varlığından habersiz nice yaşayıcılar var dünyada. Oysa insanın bir canlı türü olarak bu gezegendeki varlığı hayatı tanıma, oluşturma olanağı veriyor ona. Hayat körlemesine yaşanan sözde kültürden oluşmuyor yalnızca. İnsan okullar bitirebilir, diplomalarla donatabilir duvarlarını ama hâlâ yaşamda kalmış olabilir. Canının farkına varıp canını oluşturamadığı için. Bilgisi canıyla bütünleşemeyen, gördüklerini, yaşadıklarını canında yoğuramayan hayatı sezemez…“