MEDENİYETİN SESİ; MUSİKİ

Çok insan anlayamaz eski mûsikîmizden Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden. Açar bir altın anahtarla rûh ufuklarını, Hemen yayılmaya başlar sâda ve nûr akını Yahya Kemal Son zamanlarda musikiye dair okumalar yapıyorum. Bugün bu okumalar ile ilgili iki kitaptan bahsedeceğim. Biri daha önce okumuş olduğum ve bu yazı dolayısıyla yeniden gözden geçirdiğim Sadettin Ökten’in; “Yahya Kemal’in Rüzgarıyla Duyuş ve Düşünceler” diğeri ise henüz mürekkebi üzerinde bir kitap; Savaş Ş Barkçin’in “40 Makam 40 Anlam” kitabı. Bu iki kitabın özünün götürdüğü nokta beni yazımızın başlığına ulaştırdı. Musiki medeniyetimizin sesidir. Müzik bir eğlence bir uyuşma aracı değil; bir kendilik arayışı, kendini ve özünü bilme aracıdır. Musiki medeniyetin ruhudur. Bir medeniyet varlıkanlayışını musiki ile derinleştirerek deruni bir bütünlüğe ulaşabilir. Medeniyet nasıl bir varlık tasavvuru ise musiki de bir duyma biçimi olarak özelde varlık tasavvurunun genelde tüm medeniyetin değerler sisteminin ayrılmaz bir parçasıdır. Sadettin Ökten’i dinleyelim: “Bu medeniyetin mensubu için mensup olduğu medeniyetin değerleri ile düşünmek ve buna göre davranmakla birlikte, bu hal asla yeterli olmaz, o kimse ayrıca ve öncelikle bu değerler dünyasının duygusal boyutuna da bütün varlığı ile iştirak etmelidir. Kısacası bir Müslüman gibi düşünüp yaşamakla birlikte esas olarak bir Müslüman gibi duygusallığa ve gönül âleminde zenginliğe ve derinliğe sahip olmalıdır.“ Musiki üstatlarına göre; İnsanın lisan-ı hâl ve lisan-ı kâl dillerinin yanında bir de “lisan-ı elhân” yani; ses ve nağmelerin dili olarak melodi dili vardır. Musiki bu anlamda medeniyetin sesidir. Mevlana dinle diye başlıyordu Mesnevi’ye. Ve belki de kendi medeniyet anlayışımızdan uzak oluşumuzun en önemli sebeplerinden birisi medeniyetin sesi olarak musikimizden uzak oluşumuzdur. Bugün bize ait olmayan müzik anlayışının bizi “biz”den uzaklaştırdığını, medeniyetimizden, değer yargılarımızdan, duruşumuzdan, bakışımızdan uzaklaştırdığını ifade edersek çok mu abartmış oluruz acaba? Musikinin öneminin farkına varmak durumundayız, duyumuzun, duygularımızın esasen yüreğimize, ruhumuza giden önemli bir araç olarak istediğimiz ve hedeflediğimiz insan ve toplumun oluşmasının en başat unsurlarından biriolduğunu görmek durumundayız. Müzik medeniyetin yansımasıdır. Müziğimizin birçok sesle birlikte varmış olduğu tek ses anlayışı bu bağlamda İslam medeniyetinin kesrette vahdet anlayışını ortaya koymaktadır. Tıpkı mimari de olduğu gibi müziğimizde de “çokluk içinde birlik” ve “birlik içinde çokluk” ilkesi esas olarak görünür. Tıpkı din gibi müzik anlayışımız da hayatın içindedir. Din ve hayat iç içedir. Birbirinden ayrı değildir. “Melali anlamayan nesle aşina değiliz” anlayışı müziğimizin en temel noktasıdır. Müziğimiz de medeniyetimizin olmazsa olmazı olan ahenk anlayışı ile insanı sesle, nağmeyle ve de duyguyla ötelere bağlar. “aşk imiş her ne var âlemde” ve madem “aşk gelicek tüm eksikler biter” musikiye de hâkim olacak olan anlayış aşkın olacaktır. Rast makamı da, uşşak makamı da nihavent makamı da son tahlilde aşkın farklı hallerini ortaya koyacaktır. Sözü “40 Makam 40 Anlam” kitabından yapacağımız alıntı ile bitirirken; sadece işaret edebildiğimiz musiki konusunda ilgilisine kitapları tavsiye ederken, musikiyle kalınız diyelim. “K albimiz tik tak vuruşlarıyla ritim tutuyor; gözlerimiz, düşüncemiz, duygularımız her an sonsuz sayıda nağme söylüyorlar.Ruhların ilk yaratıldığında Yaradan'ın "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" sorusuna muhatap olduğumuzda hissettiğimiz o yüce sesin içimizdeki yankılarını her an duymaktayız. Müzik işte bizi o sonsuz geçmişe, o "elest" meclisine götürmekte bu yüzden çok güçlü ve etkileyici.”