HAKİKATİN ÖYKÜSÜ (1)

Erkek, kadın, yaşlı ve çocuklardan meydanagelen bir insan kafilesi yola çıkmıştı. Amaçları daha iyi, kedersiz ve yaşamkalitesi yüksek yeni bir yerleşim alanı bulmak ve yerleşmekti. Çıplak veyanmış dağlardan, bitkisiz kumsallardan ve suyu çekilmiş vahalardan geçerek yolalmaya devam ettiler. Gerçi nereye göç ettiklerini iyi bilmiyorlardıama eski mekânları da artık onlara çok dar geliyordu; hatta oradaki sınırlıhayat şartları onları sıkmaya başlamıştı. Bu yüzden sonuç ne olursa olsun, yenive daha müreffeh bir yurt edinmeliydiler. Yaşlılar, çocuklar ve hastalarbineklerin sırtında, gençler ve orta yaşlılar da yaya olarak, sıcakkumların üzerinde ve dikenli yollarda, yalın ayak ve baş açık bir şekildeyürümeye devam ediyorlardı. Arada bir ihtiyaçlarını gidermek için molaverdikleri oluyordu, Lakin istirahattan sonra nereye ve hangi yöne devamedeceklerini bilmediklerinden, başları dertten kurtulmuyordu. Bir gün, molayerinde, nereye gideceklerini bilmez bir haldeyken karşılarına bir adamçıkıverdi. Üstü başı temiz, dikkatli ve bilgili bir insan olduğu her halindenbelliydi. Bu şaşkın insanlara rehberlik yapmak istiyordu. Adam onlara dedi ki: “Nerden geliyorsunuz, nereyegideceksiniz, amacınız nedir?” Kafilenin içinden ileri gelen birisi o adamaşöyle cevap verdi: “Bizleryerimizden memnun olmayan, daha iyi hayat şartlarına kavuşmak isteyen ve dahaiyi bir yaşam kalitesini elde etmek için sefere çıkan bir topluluğuz. Ancaknereye ve hangi yöne gideceğimizi tam kestiremiyoruz. O yüzden şaşkın vemütehayyiriz.” Onları dinleyen rehber adam dedi ki: “Bu bölgeyi ve bu toprakları çok iyibildiğim için, sizin nereye gitmeniz gerektiğini en iyi bilen benim. Eğer benidinlerseniz, önce dilenip iyi bir mola vermeniz gereken bir yer size göstereceğim.Sizler, çoluk-çocuk, genç-yaşlı bu yeşil, tatlı, sulak ve meyvedar vahada kısabir zaman kalır, sonra daha güzel, daha hoş ve sizi daha çok mutlu edecek başkabir diyara gitmek için hazırlanacaksınız.” Adamlar bunu duyuncakulaklarına inanamadılar. Yeşil, sulak, meyvesi bol ve bereketli bir toprak!Burası arayıp da bulamadıkları bir yer olmalı. “Bizzaten böyle bir yer arıyoruz” diyerek adamın söylediklerinibüyük bir memnuniyetle karşıladılar. Ancakiçlerinden bazıları adamın söylediklerine inanmak istemediler: “Tuttuğumuz yol gittikçe içindençıkılmaz bir hale geliyor. Bu yolun, denildiği gibi böyle bir güzel vahadabitmesi kolay görünmüyor” diyerek adamın sözlerinin dikkatealınmaması gerektiğini söylediler. Fakat kafilenin ileri gelenleri, “Bizler, çöllerde mahvolduk. Artık budaracık ve yaşamaya elverişli olmayan bitkisiz ve çorak yerlerde yaşamaktan bıktık. Bu adamı dinlemekle bir şeykaybetmeyiz. Zaten dönülmez bir yola girmiş bulunuyoruz. Eğer sonuç onun dediğigibi çıkarsa ne ala! Yok, eğer o adamın dedikleri çıkmazsa zararetmeyiz. Ama unutmamalıyız ki, eğer adamın dediği gibi böyle biryer varsa ve biz oraya gitmekten vazgeçersek, daha sonra o güzel vahaya kabuledilmeyebiliriz. O takdirde büyük bir hüsran içinde kalırız.” dediler. Ayrıca arkadaşlarını da ikna ederek o adamın işaret ettiği yolagitmeye karar verdiler. Rehber adam ayrılmadan önceonlara şu nasihati yaptı: “O dediğim yere vardığınız zaman, ilkyapacağınız iş, vahanın sahibini tanımaya çalışmak olmalıdır. Her şeyplanlanmıştır. Tesadüfî ve önceden tasarlanmamış hiç bir şey yoktur. Aklınızıkullanarak her şeyi tasarlayıp yaratan bu vahanın sahibini bulup ona itaatediniz. Meyvelerin bir kısmı da acıdır. Sakın acı tatlı ayırımı yapmadan hayvangibi yemeye kalkışmayınız. Unutmayın, bu güzel yeni yurdunuz bir müddet sonrasize tatsız gelmeye başlayacaktır. Çünkü buradan da ayrılacaksınız”şeklinde uyarılarda bulunmuştu. Erkek, kadın, yaşlı ve çocuklardanoluşan insan kafilesi üç-beş aylık zorlu ve meşakkatli bir yolculuktan sonra,yol gösteren rehber adamın dediği gibi çok güzel, hoş, bereketli, şirin veiçinde her çeşit meyve bahçeleri bulunan büyük bir vahaya yetiştiler. Keyiftenve şaşkınlıktan ne yapacaklarını bilemedikleri için her biri bir ağacın gölgesinesığınarak yorgunluk atmaya başladılar. Bir müddet dinlendikten sonrauyandılar. Gördükleri manzara karşısında hayret ve takdirlerini gizleyemediler. Gerçekten yol gösterici adamın dedikleri hakve hakikatmiş. Hatta umduklarının çok üstünde bir bolluk ve bereketlekarşılaştılar. Adeta bu vahada yok yok gibiydi. Büyük bir mutluluk içindeburadaki yeni hayatlarına başladıktan sonra eski hayatlarının ne kadar dar vesıkıntılı bir yerde geçtiğini daha iyi anladılar. Ne var ki, o Rehber adamın dediği gibi,gerçekten bir müddet sonra bu bereketli köy de onları sıkmaya başladı. Amaoturup ne yapacaklarını düşünecekleri yerde, topluluğun büyük bir kısmıacı meyveler yiyerek sarhoş olmayı tercih ettiler. Yine de içlerinden bazıları“gidişatın iyi olmadığını”anlamıştı. Hatta onları buraya gönderen adamı düşündüler, uyarılarınıhatırlamaya çalıştılar. Bu bahçelerin ve tüm beldelerin gerçek sahibinidüşündüler. Her şeye rağmen hayat yine de çok tatlı ve her yeni gün onlariçin, yeni bir hayatın başlangıcıydı.(Devam edecek) Afiyette kalın