“HOŞ GELDİN KARDEŞİM”
Bu cümle Yeni Zelanda Müslümanlarının mescide gelenleri karşılama selamı. 51 Kişiyi öldüren terörist için de kullanıldı o gün ama o, hoş gelmemişti. Bu yazı uzun olmalıydı çünkü bu yazıda, biraz da: Batıya bakışımız, batının bize bakışı, batı insanının iç dünyası küresel sistem/Kapitalizm, Müslümanlar, ırkçılık gibi sorunsallara ait ipuçları bulmak mümkün. Bunlar, bu yazıdan ziyade, bu olayın gelişim süreciyle ilgilidir. Burada en önemli not: Yeni Zelanda başbakanının ve halkının Müslümanlara yaklaşımı ve oradaki Müslümanların oradaki barışçıl yaşamları ve toplumda bıraktıkları beğeninin güzel bir örneklik olmasıdır. Demek ki; ABD ve diğer küresel aktörler, Suudi, BAE, İsrail ve diğer terörist zihniyetler Müslümanlar ve bölgeler üzerinde operasyon yapmadığında; IŞİD, Bokoharam gibi terör örgütleri çıkmıyor, ülkeler işgal edilmiyor, bombalanmıyor, petrol ve enerjilerine el konulamıyor, hayat cehenneme dönmüyor. Olsa olsa onların küresel fesadının ulaştığı böyle ırkçı teröristlerin bu tarz eylemleri meydana geliyor.
Daha çok öleceğiz, bu kesin ama kimse, hiçbir terörist odak bize terörist diyemeyecek. Bu bağlamda geçen yılki bu yazıdan kesitlerle devam etmek istiyorum.
“HOŞ GELDİN KARDEŞİM”
Batı'nın dünyadaki hâkimiyeti, fikrî, dinî ve ahlâkî mükemmelliğine değil, organize şiddet uygulayabilme becerisine bağlıdır./ Samuel Huntington
Medyamıza da yansımaz ama batıda hemen her gün en az bir İslamofobik terör saldırısı düzenleniyor. Bu defa Yeni Zelanda’ da böyle bir saldırı gerçekleşti. Yer, senkranizasyon, tarz ve mesaj eylemin küresel boyutuna işaret ediyor…
İngiltere vatandaşları, 2003 Irak saldırısı döneminde; Tony Blair’i ABD'nin peşine takılmakla suçlayarak, İngiltere'nin Irak işgaline katılmaması yönünde gösteriler yapmaya ve ses vermeye başladıklarında; Blair; ‘Eğer biz bu koalisyona katılmazsak; siz, bugünkü yaşam standartlarından taviz vermek zorunda kalacaksınız’ şeklinde açıklamalar yapmış ve ondan sonra bu yöndeki muhalefet zayıflayarak sona ermişti. Irak işgali iki milyon insanın hayatını kaybetmesi ve sayısız dul, yetimi ardında bırakmıştı. Batı, göçmenlerden ve beyaz olmayanlardan kurtulmak istiyor, ancak bu konuda en çok Müslüman göçmenlere yönelmesinin nedenini onların en kalabalık göçmen grubu olmaların şeklinde açıklamak eksik olur. Esas neden, insanlığa verecek bir mesajı kalmayan batıya karşı, İslam'ın dönüştürücü ve bir medeniyet alternatifi olmasıdır.
Taha Akyol’un, Karar.com’daki 19.03.2019 tarihli yazısına kısaca bakalım: “Müslümanlar Avrupa’yı ‘yeniden’ istila ediyor. 1683’te Viyana önlerinde Osmanlı ordusunun yenilmesiyle başlayan Avrupa üstünlüğü, 21. yüzyılda tersine dönüyor… Bunları anlatan popülist Macar Başbakanı Victor Orban, Ekim 2016’daki konuşmasında, 2050’de dünyada Afrika nüfusunun 2.5 milyarı, Arap nüfusun bütün Avrupa nüfusunu geçeceğini, bunların parça parça göçlerle Avrupa’ya yürüyeceğini söylüyordu.
Şöyle diyordu Orban: “Kurbağayı ürkütmemek için suyu yavaş yavaş ısıtıyorlar, fakat bir süre sonra haşlanmış olacak. Korkarım ki, biz Hıristiyan Avrupalıların da başına gelecek olan budur.!” (hungarianspectrum.org) Urban’a göre bu büyük hıyanetin arkasında “kozmopolit AB kurumları” ile “Yahudi Soros” vardır.
Müslümanlar arasında “Haçlı ittifakı”nın Müslümanlara karşı ölümcül komplolar uyguladığı düşüncesi yaygınlaşırken, Avrupa ve Amerika’da böyle komplo teorileri yaygınlaşıyor, aşırı sağı güçlendiriyor. ‘Büyük’ komplo teorisi Avrupa’yı Müslümanların, Amerika’yı Hispaniklerle Müslümanların “istila etmekte” olduğu yolundaki komplo teorisi göçmen olaylarını kullanarak destekleniyor. Kabaran psikoloji Hıristiyanlık duygusundan ziyade “beyaz adam ırkçılığı” duygusudur. Bu komplo teorisi “Büyük Yer Değiştirme” (The Great Replacement) adıyla Fransız Ronald Camus tarafından 2012 yılında sistemleştirildi ve hızla yayıldı.
Farklı dozlarda da olsa, aşırı sağın anonim doktrini, daha doğrusu ‘popüler’ bir siyasi itikadı haline geldi. Yeni Zelanda’da masum 50 Müslümanı şehid eden katil Tarrant’ın 74 sayfalık bir “Manifesto”su var, biliyorsunuz.
Manifesto’sunda teröristin temel vurgusu şu: “Halkımızın ve beyaz ırktan çocuklarımızın varoluşunu güvence altına almalıyız.” Aynı “yer değiştirme” komplo teorisi… Bu ibarenin İngilizcesi 14 kelimeden oluşuyor: “We must secure the existence of our people and a future for white children!” The Guardian gazetesi “bu 14 kelimenin”, Neo Naziler dahil bütün aşırı sağ akımların ortak inancı olduğunu örneklerle yazdı. İki Batılı: Trump ve Ardern Elbette Trump bu ırkçı, otoriter popülist akımların en güçlü figürüdür. Yeni Zelanda’da terörist Tarrant 50 Müslümanı öldürdüğünde Beyaz adam ırkçısı Trump yayınladığı “Yeni Zelanda ile dayanışma” mesajında katliam için “terör” terimini kullanmadı!..” Özetleyecek olursak: Bu saldırı, devletler düzeyinde bir irade ve planlama ile yapılmış, küresel anlamda mesaj içeren, başta Müslümanlar olmak üzere göçmen nüfusu batıdan kovmayı amaçlayan, sadece aşırı sağ ile açıklanamayan, batının tarihi, zihni altyapısını yansıtan ve batı alt benliğince desteklenen, birden fazla teröristçe uygulamaya koyulan bir terör eylemidir.
Cumhurbaşkanının, Çanakkale ile açıklamasında bu saldırıya atfen yaptığı konuşma da, mesajın alındığına yönelik bir açıklama ve karşı mesaj niteliğinde olup; seçim konuşması olmaktan öte anlamlar taşıdığı bir gerçektir. Batı’nın göçmenleri kovma sürecinde kadim bir kesim olan Yahudilerin neden olmadığına değinmek gerekir. Siyonist küresel sermaye; siyasi ve finansal operasyonlarla, Yahudileri hatırlamaz hatta benimser hale getirmeyi ve sempatik göstermeyi başarmıştır. Soğuk savaşın, batı tarafından sonlandırılarak, İslam’a ve Müslümanlara yönelinmesinin nedenleri arasında, ekonomik ve demogrofik nedenler dışında, bu demografinin, beyazların müslümanlaşması şeklinde olanını kabullenemeyiş ve İslam’ın tek alternatif medeniyet potansiyeline sahip oluşu da vardır. Bu yüzden, batı, birçok ülkede kurduğu ve desteklediği terör örgütlerine yaptırdığı eylemlerle, medyada peygamber ve diğer İslam kutsallarıyla, ifade özgürlüğü maskesi altında, karalayıcı ve alaycı yayınlarla İslam ve Müslümanları şeytanlaştırarak, beyaz insanın İslam’a yönelmesini engellemek istemiştir. SALDIRIYLA İLGİLİ AÇIKLAMALAR Yeni Zelanda Başbakanı, hemen saldırıyı, olması gerektiği gibi terör saldırı olarak ilan etti. O mükemmel mesajlar taşıyan açıklamaların mutlaka okunması gerektiği kanısındayım. Trump ve özellikle Papa’nın, terör saldırısı olarak değil; şiddet hareketi olarak adlandırması dikkate değerdir. YENİ ZELANDA HALKI VE BAŞBAKAN JACİNDA ARDERN’ İN ÖRNEKLİĞİ VE İÇTENLİĞİ Jacinda Kate Laurell Ardern, Yeni Zelandalı siyasetçi. Waikato Üniversitesi mezunudur. Yeni Zelanda İşçi Partisi üyesidir. 19 Ekim 2017'de ülkesi Yeni Zelanda'nın yeni başbakanı olarak seçilmiş ve 26 Ekim 2017'de göreve başlamıştır. Kapitalizme karşı yaptığı cesur açıklamalarla dikkat çekmiştir. Vikipedi Başbakanın bu cuma günü/ bugün, Yeni Zelanda saldırısında hayatını kaybedenler için yapacağı törene, Yeni Zelandalı kadınların başlarına örterek gelmeleri çağrısı oldukça etkileyici ve değerlidir. Bu saldırı, Yeni Zelanda halkının İslamiyet'e karşı derin bir merhamet hissine sebep olduğu ve İslam'a yönelimi arttırdı. Hangi dinden ve etnisiteden olursa olsun, Özgür ruhlar Kapitalizm’in, içine girdiği bu krizden çıkmak için, küresel çaptaki operasyonlarla estirdiği teröre karşı duracağız. Küresel tüm sömürü ve sapkınlıklara karşı dik duracak ve uyanık olacağız/olmalıyız. Özellikle Başbakan’ın tavrı ve hala devam eden örnekliği saygındır. Olayı hemen terör olarak nitelemesi, halkın çiçekler bırakması ve halkın ve öğrencilerin okunan ezanı saygı ile dinlemeleri, Başbakan’ın, şehitlerin ailelerine ve çocuklarına karşı başını öreterek ve sarılarak taziyelerini sunması, bugün yapılacak törene, Yeni Zelandalı kadınların başlarını örterek katılmaları çağrısı yapması…
Yeni Zelanda, ABD ve AB istihbaratının etkin ve aktif olduğu bir ülke. İki ayrı mekanda, onca zaman süren katliamların, hiçbir müdahaleye maruz kalmaması düşündürücüdür…
Tarih boyunca öldürüldük. Başkalarınca ve bizden olanla kullanılarak. Daha dün Bosna’da öldürüldük. Öldürülmeye devam ediyoruz. Yemen’de, Suriye’de, Filistin’de… Ama bu defa da öldürüldük ama öldürüldüğümüz yerde aşağılanmadık. Bizi öldürmeye gelenlere; “Hoş geldin kardeşim” dediğimizi herkes duydu ve gördü. Belki de bu kan bir devrimi doğuracak kim bilir.” https://www.gazeteipekyol.com/hos-geldin-kardesim-saldirinin-anlami-mahiyeti-ve-nedeni-makale,13022.html
Geçen yıl saldırı ile ilgili bunları söylemiştik. O günden bu yana müslümanlardan ve mazlumlardan yana değişen bir şey olmadı.
Irkçı saldırı ve cinayetler, işgaller, ilhaklar, yaptırımlar, büyük patlamalar, iç karışıklıklar, “normalleşmeler”…
Tarihin kadim tüm kötülükleri “normalleşti”
Yeni Zelanda saldırganı duruşması çerçevesinde şehit yakınları mahkemece dinleniyor. Bu tanıkların söyledikleri ciddi bir tez konusu olabilir diye düşünüyorum ve önemsiyorum. Olay sırasında ve sonrasında yaşadıklarını, teröriste karşı hislerini içeren çarpıcı açıklamaları var. İnsanlığa ders olacak cümleler dökülüyor yüreklerinden.
İşte onlardan biri “17 yıldır Yeni Zelanda'da yaşadığını ve ırkçılar tarafından "terörist" olarak nitelendirildiğini söyleyen Waziri, terörist Tarrant'a, "Sen bu sıfatı benden aldın. Dünya biz Müslümanların terörist olmadığını gördü" dedi.
Waziri, "Yeni Zelanda halkına seslenmek istiyorum; teröristin dini, ırkı ve rengi yoktur"” https://www.milligazete.com.tr/haber/5150868/afgan-muslumandan-insanlik-dersi-teroristin-dini-irki-ve-rengi-yok
51 müslümanı katletmeye gelirken, “Hoş geldin kardeşim” diye karşılanan teröristi affedenler de oldu. İslam buydu, Müslümanlar esasen böyledir.
Peki, Müslümanlara terörist diyenler kimlerdi, hangi odaklardı? Onları görmek için de Batı Asya’ ya, Afrika’ ya ve dünyanın diğer Müslüman ve mazlum coğrafyalarında devam eden “savaş”, işgal, yaptırım ve katliamlara bakmamız yeterlidir.